Salı, Haziran 14, 2011

GİZEMLİ GÖRÜNTÜLER

                   Bu  görüntü bir teleskopla mı yoksa bir mikroskopla mı çekilmiş acaba?   Belki şöyle bir ipucu size yardımcı olabilir; koyu renkli o şekiller   bakteri olsalardı, her biri bir futbol sahası büyüklüğünde olurdu.   Bakmakta olduğunuz şey gerçekte Mars'taki Proctor Krateri'nin tabanında   yer alan büyük kum tepeleridir. Yukarıdaki görüntü, şu anda Mars   yörüngesinde dolanan bir robot uzay aracı olan Mars Keşfi Yörünge Aracı   (MRO) üzerinde bulunan HiRISE kamerası ile çekilmiştir. Dalga dalga   yayılan koyu renkli kumullar, büyük bir ihtimalle üzerlerini kaplıyor   gibi göründükleri açık renkli kaya oluşumlarından daha yakın bir zamanda   meydana gelmiş olup, sürekli esen rüzgârla birlikte yavaşça yer   değiştirdikleri düşünülmektedir. Bahse konu bu kumullar Mars'taki sert   rüzgârlar ile kumlu yüzey arasındaki karmaşık bir ilişki nedeniyle   ortaya çıkmaktadır. Proctor Krateri içerisinde yer alan buna benzer   kumullar ilk olarak 35 yıldan daha uzun bir zaman önce, Mariner 9 uzay   aracı tarafından görüntülenmişti...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bu bir uzay gemisi mi, yoksa bir bulut mu? Her ne kadar yabancı bir   uygarlığa ait ana uzay gemisi gibi duruyorsa da, o aslında süper hücre   (dev çekirdek/li) adı verilen etkileyici görünüme sahip bir fırtına   bulutu. Böyle muazzam fırtına sistemleri birkaç kilometre genişliğinde   bir alanı kaplayan ve aralarında hortumların da bulunduğu şiddetli   rüzgârları ve yağmurları getirip, dönerek yukarıya tırmanan sistemler   olan mezosiklonların merkezinde yer alırlar. Süper hücrenin dış kenarı   tırtıklı görüntüye sahip bulutlarla bezeliyken, merkezde rüzgârın   sürüklediği toz ve yağmur hakimdir. Yukarıdaki görüntünün ön planında   sabırla bekleyen bir de ağaç görülüyor. Yukarıdaki süper hücre bulutu,   geçtiğimiz temmuz ayında ABD'nin Montana eyaletinde yer alan Glasgow   kentinin batısında fotoğraflanmış. Fırtına küçük hasarlara sebep olmuş   ve geçip gitmeden önce saatlerce sürmüş...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Satürn'ün eski püskü uydusu Rhea, bilinen en eski yüzeylerden birine   sahiptir. Son bir milyar yılda çok az değiştiği tahmin edilen Rhea'nın   kraterleri o kadar eskidir ki, kenarları daha yeni olanlarla birleşmiş   olduğundan artık yuvarlak görünmemektedir. Dünya'nın Ay'ı gibi, Rhea'nın   dönüşü de Satürn üzerine kilitlenmiştir ve yukarıdaki görüntü Rhea'nın   her zaman Satürn'e dönük olan yüzeyinin bir kısmını göstermektedir.   Rhea'nın önde giden yüzü, arkadan gelen yüzüne göre çok daha fazla   kraterlidir. Rhea çoğunlukla su buzundan meydana gelmiştir; ancak küçük   bir kayaç çekirdeğe sahip olduğu düşünülmektedir. Yukarıdaki resim, şu   anda Satürn'ün yörüngesinde dönen robot uzay aracı Cassini tarafından   çekilmiştir. Cassini Rhea'nın yanından hızla geçmiş ve yaklaşık 100.000   kilometre uzaklıktan yukarıdaki fotoğrafı çekmiştir. Rhea'nın 1500   kilometrelik çapı, onu Titan'ın arkasından Satürn'ün ikinci en büyük   uydusu yapmaktadır. Büyük ışık parçaları dahil, Rhea'nın yüzey   özelliklerinden birkaçı halen açıklanamamıştır....
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Cape Canaveral, Florida'dan ilk roket (Bumper 2) Temmuz 1950'de   fırlatıldığında, uzay uçuşlarında yeni bir dönem başladı. Yukarıda   görülen Bumper 2, bir V-2 füze tabanı üzerine koyulan WAC Corporal   roketinden oluşan, tutkulu bir iki aşamalı roket programıydı. Üst bölüm,   o zamanki yükseklik rekoru olan ve modern uzay mekiklerinin bugün   uçtuğundan bile yüksek bir irtifa olan, 400 kilometreye kadar   ulaşabiliyordu. General Electric şirketinin kontrolünde fırlatılan   Bumper 2, her şeyden önce roket sistemlerinin test edilmesinde ve üst   havayuvar (atmosfer) katmanlarının araştırılmasında kullanılıyordu.   Bumper 2 roketleri, hava sıcaklığı ve evren ışınlarının çarpma   şiddetlerinin dahil olduğu nitelikleri ölçmelerine imkan verecek küçük   yükleri taşıyorlardı. Yedi yıl sonra, Sovyetler Birliği Dünya   yörüngesindeki ilk uydular olan Sputnik I ve Sputnik II'yi fırlattı.   Yanıt olarak Amerika Birleşik Devletleri 1958 yılında NASA'yı kurdu...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Güneş sistemindeki en büyük kanyon, Mars'ın suratından büyük bir   parçayı kesip atmıştır. Valles Marineris adı verilen büyük vadi, 3000   km'nin üzerinde bir uzunluğa, 600 km kadar büyüklükte bir genişliğe ve 8   km kadar büyük bir derinliğe sahiptir. Karşılaştırma olarak, ABD,   Arizona'daki Dünya'nın Büyük Kanyonu, 800 km uzunlukta, 30 km genişlikte   ve 1,8 km derinliktedir. Valles Marineris'in kökeni hâlâ bilinmemekle   birlikte, öne çıkan varsayım, gezegen milyarlarca yıl önce soğurken,   kanyonun bir çatlak olarak başladığıdır. Yakın zamanda, kanyonda birçok   jeolojik oluşum belirlenmiştir. Yukarıdaki görüntü mozaiği, Viking   yörünge aracının 1970'lerde çektiği 100'ün üzerinde Mars fotoğrafından   oluşturulmuştur...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Mars Keşif Aracı Spirit'in kış istasyonundan çekilen bu görüntü,  Gusev  Krateri'nin kayalarla bezenmiş manzarasına bakıyor. Koyu renk  kayalar  ve uzak tepeler, bu bölgenin tipik özellikleri; ancak bu  kırpılmış  resmin ön planında yer alan açık renk iki kaya, büyük bir  ihtimalle,  Spirit'in kendisinin de olduğu gibi, kızıl gezegene  yabancılar.  Bunların demirli göktaşları olduğuna inanılıyor. Gayri resmi  olarak  Antartika'daki kampların adı verilerek, bunlara "Zhong Shan" ve  "Alan  Hills" denilmiş. Zhong Shan, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Antartika   üssüdür. Alan Hills, birçok Mars göktaşının Dünya gezegeninde bulunduğu   buzlu bir bölgedir. Bulunan bu göktaşları arasında, Mars'taki   fosilleşmiş mikrobik hayata dair kanıtlar içerdiği öne sürüldüğü için   tartışmalar yaratan ALH84001 de yer almaktadır...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bir mağaza vitrininde veya parlak bir jant kapağında yansımanızı   yakalamak, eğlenceli bazen de duruma göre ilham veren bir an olabilir.   Bir de Dünya gezegeninin 300 kilometre üzerindeki bu yansıma görüntüsünü   düşünün. Bu resim aslında astronot Michael Fossum tarafından, 8 Temmuz   2006 tarihinde Discovery, Uluslararası Uzay İstasyonu'na yanaşmış   durumdayken yapılan bir uzay yürüyüşü veya istasyon dışı etkinlik   sırasında çekilmiş kendi resmidir. Fotoğraf makinesini görüntü almak   için kaskının siperine doğru çevirdiğinde, resmin hemen merkezine yakın   bir yerde arkadaşı uçuş uzmanı Piers Sellers'ın yansımasını ve resmin   üst kısmında uzay istasyonunun yay şekinde görülen altın renkli güneş   panellerinden birini de kaydetti. ;)Tabii güzel gezegenimizin ufuk   görüntüsü de arka tarafta uzanmakta...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
  Bugün, eğer hava bulutsuz olursa, Güneş her sokağın tam ortasında   batacağından, Manhattan etkileyici bir güneş ışığı baskını yaşayacak.   New York Şehri'nin bu en uzun boylu ilçesinde, sistemli bir biçimde   bölünmüş caddeler boyunca uzanan yüksek binalar, genellikle batan güneşi   gizlerler. Yalnızca 30 derece kuzey doğuya hizalanmış olsa da, bu   netice Manhattan'ı bir çeşit modern Stonehenge anıtı haline getirir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bu bizim Güneşimiz mi? Evet. Sıradan bir günde dahi, Güneşimiz cayır   cayır yanan, fokurdayan sıcak bir gaz topudur. Güçlü ve karmaşık   manyetik alan bölgeleri ortaya çıkar ve önceden tahmin edilemeyen güneş   lekelerine ve parlak aktif bölgelere neden olur. Sıcak hidrojen gazı   ilmek yapan manyetik bölgeler arasında akarken, Güneş'in yüzeyi   bulgurlanır. Bu aktif bölgeler, gazı manyetik ilmekler boyunca   yönlendirir. Genellikle geri dönerler, ancak bazen güneş tacına veya   dışarıya, güneş rüzgarı olarak uzaya kaçarlar. Yukarıdaki görüntüde   Güneşimiz, mor ötesi ışığın üç renginde görülmektedir. Yalnızca aktif   bölgeler önemli miktarda güçlü mor ötesi ışın yaydığından, Güneş'in   büyük bölümü karanlık gözükmektedir. Renkli kısımlar, Güneş'in en sıcak   ve en şiddetli bölgelerinin tam yerlerini belirtecek şekilde,  gösterişle  parlamaktadır. Güneş sürekli değişim gösterse de, saldığı  görünür ışık  oranı geçen beş milyar yıl içerisinde Dünya'da hayatın  ortaya çıkmasına  imkân verecek bir biçimde oldukça sabit kalmıştır...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
  Bu Mars manzarası, şimdiye kadar denenmiş en büyük panoramik Mars   görüntülerinden birinin, yalnızca bir kısmıdır. Geniş mozaik, Mars'ın   güney yarımküresindeki enerji tüketici kış boyunca, robot araç Spirit'i   hareketli tutma konusunda yardımcı olmaktadır. Kış boyunca Spirit,  güneş  enerjisi panellerini Güneş'e dönük tutması amacıyla, McCool  Tepesi'nin  yanında kalmaya programlanmıştır. Panoramik görüntü şu ana  kadar 800'ün  üzerinde poz ve çok az sayısal sıkıştırma içermekte olup,  tamamlanması  bir ayın üzerinde bir zaman alacaktır. Görülen manzara,  Spirit'in  tırmandığı tepe olan Husband Tepesi'ne doğru çekilmiştir.  Görüntünün  dikkatle incelenmesi halinde, ortadan sağa doğru kesişen  tekerlek izleri  gözükmektedir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Eğer bir kasırga uğruna olmasaydı, bu manzara huzur dolu kabul   edilebilirdi. Fırtına avcısı Eric Nguyen, gelişmekte olan bu hortumu bir   güz ayında Kansas'ta farklı bir ışıkta, bir gökkuşağının ışığında   fotoğrafladı. Yukarıdaki fotoğrafta, beyaz bir kasırga bulutu, karanlık   bir fırtına bulutundan aşağı inmektedir. Sol tarafta, gökyüzündeki açık   bir aralıktan göz atan Güneş, ön taraftaki bazı binaları   aydınlatmaktadır. Yağmur damlalarından yansıyan güneş ışığı bir   gökkuşağı oluşturmuş. Rastlantı eseri kasırga tam gökkuşağının üzerinde   bitmiş görünüyor. Resimdeki çizikler, yüksekte burgaç yapan rüzgarın   savurduğu dolu taneleridir. Dünyada her yıl çoğunluğu fırtına vadisinde   olmak üzere 1000'in üzerinde kasırga yaşanır. Kasırga, bilinen en   şiddetli fırtına türüdür. Sevgili Dostlar eğer araç sürerken bir kasırga   görürseniz, sakın onu geçmeye çalışmayın. Aracınızı güvenli bir  biçimde  park edin veya bir fırtına barınağına gidin ya da bir bodrumda   merdivenlerin altına çömelin;)...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Ne çeşit bir buluttur bu? Resimdeki bulut, doğal olarak oluşmuş bir   bulut değil. Belki biraz dev bir baykuş canavarına benzese de,   yukarıdaki resimde yer alan bulut, Atlas Okyanusu üzerinde bir hava   kuvvetleri jeti tarafından fırlatılan bir seri fişek yüzünden   oluşmuştur. Fişekleri fırlatan jet (C-17 Globemaster III), sağda   görülüyor. Fişekler duman salıyor ve de sonunda ortaya çıkan şekil bazen   duman meleği olarak tanımlanıyor. Yukarıdaki duman meleğinin dairesel   gözleri, uçağın kanatlarında dönen sarmal havanın etkisi ile   oluşmaktadır ve kanat ucu burgacı olarak bilinmektedir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Kırmızı/mavi gözlüklerinizi çıkarın ve Ay'daki Taurus-Littrow   vadisinden alınan bu çift görüntülü manzarayı inceleyin. Üç boyutlu   renkli resim, ön planda Apollo 17 Ay Gezgini'nin detaylı bir görüntüsüne   yer veriyor. Arka planda ise Ay Aracı ve uzaktaki ay tepeleri   görülüyor. Tüm dünya Ay Aracı'nın yükselme sahnesini gezginin televizyon   kamerasından seyretme imkânı bulacağından, bu park yeri VIP :) (çok   önemli kişi) alanı olarak da biliniyordu. Aralık 1972'de, Apollo 17   astronotları Eugene Cernan ve Harrison Schmitt, ekip arkadaşları Ronald   Evans yukarıda yörüngede dönerken, Ay üzerinde yaklaşık 75 saat   geçirdiler. Ekip 110 kg'lık taş ve toprak örneğiyle döndü ki; bu miktar   diğer ay inişi görevlerininkinden fazladır. Cernan ve Schmitt, Ay   üzerinde yürüyen (veya araç süren) son insanlardır...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Tek bir poz, Ay'ın güç algılanan renkleriyle birlikte soluk  yıldızları  kolayca yakalayamaz. Fakat bu etkileyici birleşik görüntü,  her ikisini  de öne çıkarmaktadır. Mozaik, parlak bir "öncü dolunayın"  dikkatle  çekilmiş, yüksek çözünürlüklü 15 görüntüsü ile arka plandaki  yıldız  alanını sayısal olarak birbirine birleştirmektedir. Ay  yüzeyindeki  büyüleyici renk farklılıkları, hayli abartılmış olsa da,  farklı  kimyasal bileşimlere sahip alanlara karşılık gelmektedir ve   gerçektir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Yukarıdaki üç boyutlu görüntü, kırmızı/mavi gözlükle bakıldığında, en   içteki gezegen ile Güneş'in uzay temelli görüntülerini, yalnızca   eğlence için yapılmış 3B Merkür geçişi sunumunda bir araya   getirmektedir. Güneş diski görüntüsü, doğan güneş anlamına gelen,   Hinode'den alınmıştır (inode olarak okunur). Sürekli olarak Güneş'i   gözleyen bir gözlemevi olan Hinode, Uchinoura Uzay Merkezi'nden   fırlatılmış ve geçişi Dünya yörüngesinden izlemiştir. Merkür'ün karanlık   gölgesi üzerine yerleştirilen ve gezegenin engebeli yüzeyini gösteren   detaylı görüntü, 1974 ve 1975 yıllarında gezegeninin yanından geçen   Mariner 10 uzay aracından alınan verilere dayanmaktadır...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 1992 yılındaki Peekskill göktaşı, tam 16 farklı video görüntüsünde   yakalandı ve daha sonra da bir arabaya çarptı. Dolunaydan daha parlak   olarak belgelenmiş olan bu olağanüstü ateştopu, Peekskill / New York'a   inmeden önce, 40 zafer saniyesi boyunca ABD'de birkaç eyaletin üzerinden   geçti. Yukarıda resmi görülen göktaşı, yoğun kayadan meydana gelmiş   olup, aşırı derecede ağır bir bovling topunun ebatları ve kütlesine   sahiptir. Eğer çarpmadan hemen sonra bir göktaşı bulacak kadar   şanslıysanız, hemen ellemeyin. Taşın bir kısmı büyük bir ihtimalle çok   sıcak veya çok soğuk olacaktır...;)
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Dünya gezegeni üzerinde günizi; yıl boyunca her gün aynı saatte,   gökyüzünde Güneş'in yerini işaretleyerek elde edeceğiniz 8 biçiminde bir   ilmiktir. Fakat Güneş'i aynı şekilde Mars göklerinde işaretlerseniz,   Mars Pathfinder projesinde yüzeyden çekilen o meşhur Başkanlık   Panoraması'na dayanarak hazırlanan bu sayısal resimdeki, daha basit   görünümlü uzamış armut biçimini elde edersiniz. Temsili görüntü,   Pathfinder'ın 24. Mars gününden (29 Temmuz 1997) başlamak üzere, Sagan   Anıt İstasyonu'ndan her 30 Mars gününde bir görülecek akşamüzeri   güneşini göstermektedir. Mars'ın kırmızımsı gök renginden sorumlu olan   Mars tozu, aynı zamanda güneş diskinin etrafında bir miktar mavi ışığı   da saçarken; parlaklığı biraz daha az olan temsili Güneş, Dünya'da   görülenin yalnızca üçte ikisi büyüklüğündedir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Mars'taki açık renkli tortuları yaratan nedir? Büyük bir ihtimalle,  su!  Mars'ın orta enlemlerinde aynı bölgenin yıllar içinde çekilmiş,    görüntüleri; önceden hiçbir şeyin olmadığı bir yerde, beklenmeyen, açık   renkli tortular olduğunu gösterdi. Mars'ta yer alan bir kraterin   Ağustos 1999 ve Eylül 2005'te çekilmiş fotoğraflarının sergilendiği, çok   belirgin bir örnek yukarıda gösterilmiştir. Olağan dışı tortu yalnızca   daha yakın tarihli fotoğrafta görülebiliyor. Alt uca yakın belirgin   kollar, suyun krater duvarından fışkırdığı, kratere doğru aktığı ve kısa   zamanda buharlaşıp, ince Mars havayuvarına karıştığı yolundaki temel   varsayımı destekliyor. Her ne kadar Mars kutuplarında donmuş su   buzlarının bulunduğu yıllardır bilinse de, Mars'ın orta enlemlerinde   serbestçe akan yüzey sularının görülebileceğini kimse beklemiyordu.   Doğrulanması halinde, bunun gibi su pınarları, Mars'ı hayata ve insan   ziyaretine daha önce düşünülenden daha uygun bir hale getirebilir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Cassini uzay aracı üzerinde yer alan kızıl altı bir kamera, Satürn'ün   en büyük uydusunun kalın ve puslu havayuvarının arasından dikkatle   bakarak, Titan'da şimdiye kadar görülmüş en yüksek dağları gösteren bu   manzarayı kaydetti. yakın bir geçiş sırasında kaydedilen bu yüksek   çözünürlüklü, suni renklendirmeli mozaik; Dünya gezegeninde Amerika   Birleşik Devletleri'nin batısında yer alan Sierra Nevada sıradağlarına   benzeyen, yaklaşık 150 kilometre uzunluğunda ve 1,5 kilometre   yüksekliğinde bir dağ silsilesini göstermektedir. Titan dağlarının   sırtları boyunca, metan veya diğer organik madde karları olduğu   düşünülen parlak tortular yer almaktadır. Titan'ın buzlu dağları, büyük   bir olasılıkla Dünya'nın okyanus tabanında yer alan sırtlar gibi,   tektonik yüzey tabakaları birbirlerinden ayrıldıkça meydana gelen   yarıkları doldurmak için fışkıran malzeme ile oluşmuştur...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Hyperion'un acayip kraterlerinin dibinde ne var? Bunu kimse bilmiyor.   Cevabın bulunmasına yardımcı olmak için, şu anda Satürn'ün yörüngesinde   olan robot uzay aracı Cassini, 2005 yılının sonlarında sünger desenli   uydunun yanından geçerek, daha önce hiç görülmemiş ölçüde detaylı bir   görüntü aldı. Suni renklendirmeyle yukarıda sunulan bu görüntü, genel   olarak garip bir yüzeye sahip, tuhaf kraterlerle kaplı, görülmeye değer   bir dünyayı gözler önüne sermektedir. Renklerdeki hafif ton farkları,   büyük bir ihtimalle yüzey bileşimindeki farlılıkları yansıtmaktadır.   Çoğu kraterin dibinde, özellikleri bilinmeyen koyu renkli bir malzeme   yer almaktadır. Resimde görülen parlak kısımların yakından incelenmesi,   koyu renkli malzemenin bazı yerlerde sadece onlarca metre kalınlığında   olabileceğini göstermektedir. Hyperion yaklaşık 250 kilometre   genişliktedir ve kendi etrafında karmaşık bir düzende dönmektedir.   Uydunun yoğunluğu o kadar düşüktür ki; iç kısmında büyük bir mağaralar   sistemine sahip olabilir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bu üç büyük, çok eski çarpma krateri, Ay'ın Bulutlar Denizi (Mare   Nubium)'nin kuzeydoğu kıyılarında uzanır. Issız mozaik görüntünün üst   bölümü boyunca, soldan sağa doğru adları Ptolemaeus, Alphonsus ve   Arzachel'dir. Resim, iyi bilinen bölgenin oldukça ayrıntılı bir   görünümünü; çökmüş duvarları ve kraterlerin ortasındaki yüksek tepeleri   vurgulayan gölgelerle birlikte sunuyor. Dikkatli bir incelemeyle, 110   kilometre uzunluğunda ve 200-300 metre yüksekliğinde bir fay olan Düz   Duvar ve şaşırtıcı Davy krater zinciri de ortaya çıkarılabilir.   Yukarıdaki göz alıcı Ay manzarasının tümü, Mart 1965'te, 108 kilometre   genişliğindeki Alphonsus Krateri'ne düşmeden önce Ranger 9 uzay aracı   tarafından kaydedilen son görüntülere benzemektedir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Mars yüzeyindeki bu tuhaf şekiller nedir acaba? Buzu çözülen  kumullar.  Mars'ın kuzey yarımküresine ilkbaharın geldiği günlerde, kutba  yakın  kumullar yukarıdaki resimde görüldüğü gibi erimeye başlıyor.  Aslında;  karbondioksit ve su buzları, gezegenin ince havaküresinde  doğrudan katı  halden gaz hale geçer. Buzun ince olduğu bölgeler;  beklendiği biçimde  önce buzu çözülerek, koyu rengiyle güneş ışığını emen  kumu ortaya  çıkarır ve bu da erimeyi hızlandırır. Bu sürece, incelen  buzun içinden  patlayarak fışkıran kum fıskiyeleri de dahil olabilir. Yaz  geldiğinde,  koyu renkli lekeler kumulların tamamını kapsayacak biçimde  yayılır.  Gezegenin kuzey kutbu, sürekli esen Mars rüzgarlarının  biçimlendirdiği,  tuhaf, düzgün yaylar olan barkan kumullarıyla  çevrelenmiştir...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Uluslararası Uzay İstasyonu'nun penceresinden dışarı bakmak, nefes   kesici görüntüler sunar. Görülebilecek manzaralar arasında, büyük ve   renkli bir Dünya, çok koyu renkli bir gökyüzü ve istasyonu ziyaret etmek   üzere arada sırada gönderilen bir uzay aracı sayılabilir. Görülen şey   ise sadece malzeme değil, üç yeni astronotu da taşıyan bir Soyuz TMA-9   uzay aracıydı. Bu resim çekilmeden birkaç gün önce, ABD uzay mekiği   Atlantis daha yeni ayrılmıştı. İstasyona ulaşmak üzere olan üç yeni   astronot, Amerikalı Michael E. Lopez-Alegria, Rus Mikhail Tyurin ve İran   asıllı Amerikalı Anousheh Ansari idi. Bayan Ansari, Uluslararası Uzay   İstasyonu'nu (UUİ) Rus Uzay Dairesi'ne ödeme yapan bir uzay uçuşu   katılımcısı olarak ziyaret etti ve edindiği tecrübeleri çok tutulan bir   internet günlüğünde paylaştı. Lopez- Alegria; uçuş mühendisi ve Soyuz   pilotu Tyurin, uçuş mühendisi Amerikalı Sunita Williams ve uçuş   mühendisi Alman Thomas Reiter'i de kapsayan UUİ Sefer 14 tayfasının   lideriydi...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bir ses patlaması böyle mi görünür? Bir uçak sesten daha hızlı   uçtuğunda, bu uçaktan yayılan yoğun ses dalgaları uçağın önüne geçemez   ve bu yüzden de uçağın arkasındaki bir konide birikir. Bu şok dalgası   geçerken, dinleyen biri, uzun bir süre boyunca yayılmış olan sesin   tamamını bir defada duyar; yani bir ses patlaması. Ancak, bir uçak ses   duvarını aşmak için hızlandığında, olağanüstü bir bulut da ortaya   çıkabilir. Bu bulutun kaynağı halen tartışmalıdır. Önde gelen bir kurama   göre, uçaktaki hava basıncında Prandtl-Glaubert Tekilliği'nde   tanımlanmış olan bir azalma meydana gelir ve bunun sonucunda da   ortamdaki nemli hava, su damlacıkları meydana getirecek biçimde orada   yoğunlaşır. Yukarıdaki resimde, bir F/A-18 Hornet tam ses duvarını   aşarken görüntülenmiş. Büyük göktaşları ve uzay mekiği de, Dünya   havayuvarı tarafından ses hızının altına kadar yavaşlatılmadan önce, sık   sık duyulabilir bir ses patlaması meydana getirirler...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Sputnik kelimesi "yol arkadaşı" anlamına gelmektedir. Kulağa   zararsızmış gibi gelen adına rağmen, Dünya gezegeninin ilk "yapay   uydusu" olan Sputnik 1'in Sovyetler Birliği tarafından 4 Ekim 1957   tarihindeki fırlatılışı, hem dünyayı değiştirdi hem de NASA nın   kuruluşu ve Ay'a yönelik yarışla sonuçlanan bir takım olayların   başlangıcı oldu. Sputnik 1, pille çalışan vericilere bağlı dört çubuk   antene sahip, 83,5 kg ağırlığında ve 55,88 santimetre çapında bir   küreydi. Vericiler, tam 23 gün boyunca hayretler içinde kalmış olan   dünya dinleyicilerine kesintisiz bip sesleri gönderdiler. Sovyetler   Birliği bu başarısını, yaklaşık bir ay sonra 3 Kasım tarihinde, Sputnik 2   üzerinde bir köpeği yörüngeye fırlatarak perçinledi...
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.
 Bilgi için aşağıya bakınız. Üzerine tıkladığınızda yüksek çözünürlüklü görüntüye ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder