Salı, Haziran 14, 2011

THOT’UN KİTABI

Mısır firavunu Büyük Ramses’in Setna adında bir oğlu vardı. Setna kadim yazılardaki her şeyi öğrenmiş göze çarpan bir majisyen olmuştu. Diğer prensler günlerini avlanmakla veya babalarının ordularına uzak ülkelerde liderlik etmekle mutlu olurken, Setna sadece çalışmak için yalnız bırakıldığında mutlu oluyordu.
O sadece tapınak duvarlarında yazılı olan en eski hiyeroglifleri okuyabilmekle kalmıyordu, aynı zamanda kadim Mısır dilini oluşturan yüzlerce işareti hızla ve kolayca yazan bir katipti. Üstelik sanatta onu geçen bir majisyen yoktu. Çünkü sanatını Amon-Ra, Ptah ve Thoth rahiplerinin bile okuyamadığı en gizli kadim yazılardan öğrenmişti.
Bir gün bir papirüsün iki yanına yazılmış kadim kitaplar arasında kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış başka bir Firavun’un oğluyla ilgili bir hikayeyle karşılaştı. Bu prens büyük bir katip, bilge bir majisyendi. Kendisinden bile ilerideydi, çünkü Nefrekeptah denilen bu prens Toth’un Kitabı’nı okumuştu. Bu kitap insana hem yeri hem göğü büyüleme gücünü ve bütün kuşların ve hayvanların dillerini öğretiyordu.
Setna aynı yerde Thoth’un Kitabı’nın Nefrekeptah ile birlikte onun Memphis’teki mezarında gömülü olduğunu okuduğunda artık o kitabı bulmak ve içindeki bütün bilgiyi öğrenme isteğinin önünde kimse duramayacaktı.
Setna biraderi Anherru’yu çağırdı ve ona, “Toth’un Kitabı’nı bulmama yardım et. Çünkü benim için onsuz bir hayatın anlamı yok.”
“Seninle geleceğim, bütün tehlikelerde yanında duracağım,” diye yanıtladı Anherru.
İki kardeş Memphis için yola koyuldu. Kendilerinden üç asır önce hüküm sürmüş olan bu isimdeki en büyük firavun olan Amen-hotep’in oğlu Nefrekeptah’ın mezarını bulmak onlar için zor olmadı.
Setna mezardan içeri, Nefrekeptah’ın yattığı iç odaya girdiğinde prensin kumaşlara sarılı ölü bedenini buldu. Cesedin yanında taş lahidin üstünde iki tane Ka, çok güzel genç bir kadının ile bir çocuğun bedenleri vardı ve bunların arasında Nefrekeptah’ın ölü vücudunun üstünde Toth’un Kitabı duruyordu.
Setna iki Ka’nın önünde saygıyla eğildi ve şöyle dedi: “Osiris sizi, ölü firavunun ölü oğlu büyük katip Nefrekeptah’ın koruyucusu olarak korusun. Ben Ptah’ın oğlu, en büyük firavun Ramses’in oğlu Setna’yım. Buraya yeryüzünde yaşadığınız günlerde size ait olan Toth’un Kitabı için geldim. Onu barış içinde almama izin vermeniz için yalvarıyorum. Çünkü onu zorla veya büyüyle alacak güç ben de yok.”
Kadının Ka’sı cevap verdi: “Günün firavunun oğlu Setna, Thoth’un Kitabı’nı alma. Burada yatan Nefrekeptah’a, bana, naşı Doğu Thebes’in kıyısında Koptos’ta dinlenen karısı Ahura’ya, ve oğlumuz Merab’a büyük felaketler getirdi, sana da aynısı olacaktır. Beni dikkatle dinle ve gaflete düşme!”
“Nefrekeptah ve ben Firavun Amen-hotep’in çocuklarıydık ve geleneklerimize göre karı ve koca olduk ve bizden oğlumuz Merab doğdu. Nefrekaph ile beni bu dünyada ilgilendiren tek şey kadimlerin bilgisiydi, çünkü öğrenilebilecek bütün maji tapınakların duvarlarına, uzun zaman önce ölmüş kralların mezarlarına ve Mempis kıyılarındaki ölüler şehrinde yazılmıştır.
“Bir gün Nefrekeptah tanrıların en eski sunaklarından birinin duvarına işlenmiş yazıları okurken bir rahip alay edercesine kahkaha atarak, “Orada okuduklarının bomboş şeyler, sana Thoth’un Kitabı’nın nerede yattığını söyleyebilirim, o kitap ki bilgelik tanrısının kendi elleriyle yazılmıştır. Onun ilk sayfasını okuduğunda gökyüzünü, yeryüzünü, uçurumları, dağları ve denizi büyüleyebilecek güce kavuşacaksın, kuşların, hayvanların ve sürüngenlerin dediklerini anlayacaksın. İkinci sayfayı okuduğunda gözlerin tanrıların bütün gizlerini görecek ve yıldızlarda saklı olan her şey sana açık olacak,” dedi.
“O zaman Nefrekeptah rahibe şöyle dedi: ‘Firavun’un başı için, senin için ne yapmamı istersen yaparım, sadece bana Thoth’un Kitabı’nın yerini söyle.’
“Ve rahip ona şöyle cevap verdi: ‘Onun olduğu yeri öğrenmek istiyorsan, ilk olarak bana cenazem için yüz gümüş çubuk ver ve öldüğüm zaman naşımın büyük bir kralınki gibi gömülmesini emret.”
“Nefrekeptah rahibin istediği her şeyi yaptı; rahip gümüş çubukları aldıktan sonra dedi ki, ‘Thoth’un Kitabı Nil’in ortasında demir bir sandıkta yatıyor. Demir sandığın içinde bir bronz sandık var, bronz sandığın içinde firavuninciri ağacından başka bir sandık daha var. Firavunincirinden sandığın içinde fildişinden ve maundan iç içe iki sandık daha var ve bunların içinde gümüş bir sandık, gümüş sandığın içinde de altın bir sandık var. Thoth’un Kitabı da bu altın sandığın içindedir Demir sandığın etrafı kıvrım kıvrım yılanlar ve akreplerle dolu ve sandık öldürülemez bir yılan tarafından korunuyor.’
“Nefrekeptah sevinçten kendini kaybetmişti. Hızla eve döndü ve bu öğrendiklerini bana anlattı. Bunun şerlere neden olacağını düşünerek ona şunları söyledim: ‘Bu kitabı aramak için Koptos’a gitme, çünkü biliyorum ki o sana ve sevdiklerine büyük acılar getirecektir.’
“Nefrekeptah’ı durdurmak için boşu boşuna uğraştım durdum, o ellerimden sıyrıldı ve soylu babamız Firavun’un yanına çıkarak ona rahipten öğrendiklerini anlattı.
“Firavun o vakit şöyle dedi: ‘Benden dileğin nedir?’ Ve Nefrekeptah cevap verdi, ‘Kullarına Asalet Gemisi’nin hazırlamalarını söyle, çünkü karım Ahura ile oğlum Merab’ı yanıma alarak gecikmeden Koptos’a gitmek istiyorum.’
“Her şey istediği gibi yapıldı ve Nil’in yukarısına çıkarak Koptos’a geldik. Orada bizi İsis rahipleri ve rahibeleri karşıladı. Hep birlikte İsis ve Horus tapınağına gittik. Nefrekeptah büyük bir öküz, bir kaz ve biraz şarap kurban etti. Nil’e bakan çok güzel bir evde rahipler ve karılarıyla birlikte kutlama yaptık.
“Fakat beşinci günün sabahı, Nefrekeptah beni ve Merab’ı evin penceresinden seyretmeye bırakarak, büyük bir büyü yaptı.”
Önce içinde insan dolu büyülü bir kabin yaptı. Büyülü sözleri söyleyerek insanlara hayat verdi ve sonra büyülü dolabı nehre indirdi. Sonra da Asalet Gemisi’ni kumla doldurarak Nil’in ortasına yöneltti, büyülü dolabın olduğu yere gelince erk sözlerini söyleyerek haykırdı, ‘İşçiler, işçiler, Thoth’un Kitabı’nın yattığı yerde benim için çalışın!’ İşçiler gece gündüz demeden çalıştılar ve üçüncü gün kitabın bulunduğu yere ulaştılar.
Nefrekeptah kumu suya attı ve kitabı nehrin üzerine çıkana kadar yükseltti.
“Ve sandık her şeyiyle ortaya çıktı, üstünde ve altında yılanlar ve akrepler kıvrım kıvrımdı. Ve sandığın etrafına sarılmış olan yılan bir türlü ölmüyordu. Nefrekeptah sesinin son gücüyle akreplere ve yılanlara haykırdı ve onun büyülü sözleriyle hepsi olduğu yerde dondu, kıpırdayamıyorlardı.
“Sonra Nefrekeptah yılanlar ve akrepler arasından zarar görmeden yürüdü ve demir sandığın etrafına sarılmış öldürülemez yılanın yanına geldi. Yılan savaşmak için başını kaldırdı, ona hiçbir büyü işlemediği için Nefrekeptap kılıcını çekti onun üstüne atlayarak başını tek bir darbede kopardı. Fakat baş kopar kopmaz tekrar bedeniyle birleşti, öldürülemez yılan tekrar bütündü ve saldırmaya hazırdı. Nefrekeptah yılanın başını bir kez daha koparıp bu sefer nehrin ötesine fırlattı. Fakat baş hemen tekrar bedene döndü ve öldürülemez yılan yeni saldırısına hazırlanmaya başladı.
Nefrekeptah yılanın öldürülemeyeceğini, hileyle alt edilmesi gerektiğini anladı. Bir kez daha onun başını kopardı ve onlar bir araya gelmeye çalışırken aralarına kum serpti. Başla gövde aradaki kum yüzünden birleşemedi ve öldürülemez yılan iki parça halinde olduğu yerde kıvrılmaya başladı.
Nefrekeptah bundan sonra demir sandığa ilerledi, yılanlar ve akrepler onu seyretti. Öldürülemez yılan da onu seyrediyordu, çünkü ona dokunamıyorlardı.
Demir sandığı, içinden çıkan bronz sandığı, içinden çıkan firavunincirinden sandığı, itçinden çıkan maun ve fildişi sandığı, içinden çıkan gümüş sandığı ve içinden çıkan altın sandığı açtı. Altın sandığı açtığı zaman Thoth’un Kitabı’nı buldu. Kitabı açtı ve ilk sayfayı okudu, o anda gökler, yer, uçurumlar, dağlar ve denizler üzerinde hakimiyet kazandı, o bütün hayvanların, kuşların ve balıkların söylediklerini anlayabiliyordu. İkinci sayfadaki tılsımları okudu ve gökyüzünde parlayan güneşi, ayı ve yıldızları gördü ve onların sırlarını öğrendi, o ayrıca ölümlülerin görüşlerinden saklanan tanrıları da gördü.
“Sonra rahibin sözlerinin doğru çıkmış olmasına sevinerek elinde Thoth’un Kitabı büyüyle yaptığı adamlarına seslendi, ‘İşçiler, işçiler, benim için çalışın ve beni geldiğim yere götürün!’ Adamlar onu Koptos’a getirdiler, kaygıdan bir şey yiyip içemeden, yas tutan biri gibi kasvetle oturarak orada onu bekliyordum.
Nefrekeptah bana geldiğinde Thoth’un Kitabı’nın uzattı ve onu ellerime aldım. İlk sayfayı okuduğum zaman gökler, yer, uçurumlar, dağlar ve denizler üzerinde hakimiyet kazandım, ben de kuşların, hayvanların ve balıkların dediklerini anlayabiliyordum. Sonra ikinci sayfayı okudum ve güneşi, ayı ve yıldızları ve tanrıları görerek onları sırlarını anladım.
Nefrekeptah bundan sonra bir parça temiz papirüs alarak ona Thoth’un Kitabı’ndaki büyüleri yazmaya başladı. Sonra bir bardak bira aldı, kağıdı bu birayla yıkadı ve büyüler onun varlığına girsin diye birayı içti. Fakat ben yazmayı bilmediğim için Thoth’un Kitabı’nda okuduklarımı hatırlamıyordum, çünkü okuduğum büyüler çok sayıda ve zordu.
“Bundan sonra Asalet Gemisi’ne bindik ve Memphis için yola koyulduk. Fakat daha yeni hareket etmiştik aniden ortaya çıkan bir güç küçük oğlumuz Merab’ı alarak nehre çekti. Merab gözden kaybolunca Nefrekeptah Thoth’un Kitabı’nı aldı ve gerekli büyüyü okudu. Merab su yüzeyine çıkarak gemiye geri döndü. Fakat ne Kitap’taki büyüler ne de Mısır’daki herhangi bir majisyen Merab’ı hayata geri döndürebilirdi. Bununla birlikte Nefrekeptah onun Ka’sıyla konuştu ve ölümüne neden olan şeyi öğrendi. Merab’ın Ka’sı şunları anlattı: ‘Yüce Thoth kitabının alındığını öğrendi ve Amon Ra’ya koşarak, “Firavun Amen-Hatep’in oğlu Nefrekeptah benim büyülü sandığımı buldu, bekçileri öldürdü ve kitabımı ve içindeki bütün büyüleri aldı,” dedi. Ra ona şöyle cevap verdi, “Sen Nefrekeptah’la ve ona ait olup hoşuna giden şeylerle ilgilen, ben şimdi ona, karısına ve çocuğuna kederler taşıyacak gücü gönderiyorum.” Ve Ra’nın bu gücü Thoth’un iradesinden geçerek beni nehre çekip boğdu.’
“O zaman büyük ağıtlar yaktık, çünkü Merab’ın ölümüyle kalplerimiz parça parça olmuştu. Koptos sahiline geri döndük ve orada oğlumuzun bedenini mumyalayarak ona yakışır bir mezara gömdük.”
“Cenaze ritüelleri ile ağıtlar bittikten sonra Nefrekeptah bana, ‘Hadi vakit kaybetmeden Mephis’e gidip babamıza neler değiştiğini anlatalım. Çünkü Merab’ın ölümüyle onun yüreği ağırlaşacaktır. Fakat Thoth’un Kitabı’nı bulmama sevinecektir.’
“Böylece bir kez daha Asalet Gemisi’ne binip yola koyulduk. Merab’ın suya düştüğü yer geldiğimizde Ra’nın gücü beni sardı ve gemiden çıkıp nehre indim ve orada boğuldum. Nefrekeptah majikal sanatlarıyla bedenimi sudan çıkardığında benim Ka ona olanları anlattı. O Koptos’a döndü ve vücudumu mumyalatarak Merab’ın yanına defnetti.
“Bu acılar içinde bir kez daha Memphis için yola çıktı. Gemi şehre vardığında Firavun güverteye geldi ve orada Nefrekeptah’ı kabininde ölü yatarken buldu, Thoth’un Kitabı’nı göğsünde tutmuştu. Mısır’ın her yerinde yaslar yakıldı ve Nefrekeptah bir firavunun oğluna yakışır törenlerle şimdi yattığı yere gömüldü. Benim Ka’m ile Merab’ın Ka’sı ona bekçilik etmek için buraya geldik.
“Sana Thoth’un Kitabı’nın alıp okuduğumuz için başımıza gelen bütün felaketleri anlattım. O sana ait değil, onun üzerinde hak iddia edemezsin, hakikat o ki, biz onun için dünyadaki hayatımızdan vazgeçtik.”
Setna, Ahura’nın Ka’sının anlattığı her şeyi dinledikten sonra içi korkuyla doldu. Yine de Thoth’un Kitabı’na sahip olma arzusu içinde öylesine şiddetliydi ki “Nefrekeptah’ın göğsünde yatan şeyi bana ver, yoksa onu zorla alırım” dedi.
Bunun üzerine Ahura ile Merab’ın Ka’ları büyük majisyen Setna’nın önünde geri çekildi. Fakat bu sefer Nefrekeptah’ın Ka’sı bedenden çıktı, ona doğru geldi ve şöyle söyledi: “Setna, karım Ahura’nın anlattığı her şeyi dinledikten sonra, bunları hala bir uyarı olarak görmüyorsan, Thoth’un Kitabı senin olmalıdır. Fakat önce onu benden almalısın, bunun için benimle dama oynayıp ustalığını göstermelisin. Buna cesaretin var mı?”
Setna, “Hemen şimdi oynayalım,” diye yanıt verdi.
Tahtayı yerleştirdiler ve oyun başladı. Nefrekeptah ilk oyunu Setna’dan aldı ve ona büyü yaptı, Setna ayak bileklerine kadar yere gömüldü. İkinci oyunu da kazanınca Setna göğsüne kadar yere gömüldü. Bir kez daha oynadılar ve bu sefer de Nefrekeptap kazanınca Setna başı dışında bütün vücuduyla toprağa gömüldü. Setna mezarın dışında onu bekleyen kardeşine haykırdı. “Anherru! Koş! Firavun’a git ve ondan Ptah’ın tılsımını iste, beni ancak o kurtarabilir, son oyun oynanıp kaybedilmeden önce onu yetiştir ve getirip başımın üstüne koy.”
Anherru, Saqqara’dan Firavun’un sarayında oturduğu Memphis’e koştu. Firavun olanları duyunca Ptah Tapınağı’na seğirtti ve tılsımı sunaktan alarak Anherru’ya verdi, “Bütün hızınla koş oğlum, kardeşin Setna’yı ölümle yaptığı bu şer yarışmadan kurtar.”
Anherru hızla mezara geldi, Nefrekeptah’ın Ka’sının Setna ile dama oynadığı merkez odaya koştu. O içeri girdiğinde Setna son hamlesini yapıyordu ve Nefrekeptah taşına uzandı, ona oyunu kazandıracak ve Setna’yı sonsuza kadar toprağın altına gönderecek hamleyi yapmak üzereydi.
Fakat Nefrekeptah taşı yerine koyamadan, Anherru öne sıçradı ve Ptah’ın tılsımını Setna’nın başına koydu. Tılsımın başına değmesiyle birlikte Setna topraktan tümüyle dışarı sıçradı ve Thoth’un Kitabı’nı Nefrekeptah’ın bedeninden çekip aldı ve Anherru’yla birlikte mezardan kaçtı.
Kaçarlarken arkalarından Ahura’nın Ka’sının haykırdığını duydular. “Eyvah, erk bu mezarda yatanı terk etti.”
Fakat Nefrekeptah’ın Ka’sı onu yanıtladı: “Üzülme Setna’ya Thoth’un Kitabı’nı geri getirteceğim, o buraya elinde çatallı bir sopa, başının üzerinde bir ateş halkasıyla bir yakarıcı olarak gelecek.”
Setna ve Anherru mezardan dışarı çıktıklarında mezar kapısı kapandı. Kapı adeta hiç açılmamış gibiydi.
Setna babası yüce Firavun’un önünde durup ona olup bitenleri anlatıp Ptah’ın tılsımını geri verince Rameses ona şöyle söyledi: “Oğlum, bilge ve temiz bir insanın yapacağı gibi Thoth’un Kitabı’nın Nefrekeptah’ın mezarına geri götürmeni nasihat ederim. Yoksa bu kitabın sana şer ve üzüntü getireceğini bil, ya da en azından onu ‘elinde çatallı bir sopa, başının üzerinde bir ateş halkasıyla yalvarıcı’ olarak geri götüreceksin.”
Fakat Setna nasihati dinlemedi. Bunun yerine evine döndü ve bütün vaktini Thoth’un kitabını incelemeye ve içindeki büyüleri öğrenmeye harcadı. Kitabı sık sık Ptah Tapınağı’na getiriyor ve ondan bilgelik isteyenler için yüksek sesle okuyordu.
Bir gün tapınağın üstü kapalı sütun sıralarının gölgesinde otururken, hayatında görmediği kadar güzel bir kızın elli iki hizmetçisiyle birlikte içeri girdiğini gördü. Setna başında harika bir altın başlık, rengarenk mücevherler bulunan ve Ptah heykelinin önünde saygıyla eğilen saçları altınlarla örülü bu mükemmel yaratıktan gözlerini ayıramadı. Çok geçmeden onun isminin Tabubua olduğunu ve Memphis’in kuzeyinde Bubastis kentinde kedi tanrıça Bastet’in yüksek rahibinin kızı olduğunu öğrendi. Bastet, Memphis’li Ptah’ın geliniydi.
Setna, Tabubua’ya baktığında, sanki aşk tanrıçası Hathor ona büyü yapmış gibiydi. Her şeyi, hatta Thoth’un Kitabı’nı bile unuttu, tek istediği şey kızın kalbini kazanmaktı. Ve öyle görünüyordu ki ilgisi boşuna değildi, çünkü ona mesaj gönderdiğinde, kız cevap olarak kendisini görmek istiyorsa buna izin olduğu, ancak Bubastis’in dışında, çölde bulunan sarayına gizlice gelmesi gerektiği haberini vermişti.
Setna vakit kaybetmeden yola koyuldu ve büyük bir bahçenin içinde, yüksek duvarlarla çevrilmiş taş bir kuleyle karşılaştı. Tabubua onu bu kulede hoş sözler ve bakışlarla karşıladı ve onu kulenin üstündeki odasına götürerek altın bir kadehten şarap ikram etti.
Setna ona aşkından bahsettiğinde Tububua, “Neşelen benim tatlı sahibim, çünkü ben de seni gelinin olmaya yazgılıyım. Ama unutma ben sıradan bir kadın değilim, Güzel Bastet’in çocuğuyum, kumaya gelemem. Bu yüzden biz evlenmeden önce şimdiki karını boşamak için bir boşanma kağıdı yaz, ayrıca çocuklarını katledilmeleri ve Bastet’ni kedilerine atılmaları için bana verdini yaz, çünkü onların yaşamasını ve belki bizim çocuklarımıza kötülük yapmalarını kabul edemem.”
“İstediğin gibi olsun!” diye haykırdı Setna. Ve hemen fırçayı eline aldı ve Tabubua’nın karısını sokağa atabileceğini ve çocuklarını öldürüp Bastet’in kedilerine yem olarak atabileceğini yazdı. Bunu yapınca Tabubua ona bir kadeh şarap daha verdi ve önünde durarak düğün nağmeleri mırıldandı. Tam bu sırada kulenin yüksek pencerelerinden ölen çocuklara ait korkunç çığlıklar geldi, Setna acı içinde kendinden yardım isteyen çocuklarının sesini tanıdı, sesler sonra kesiliverdi.
Setna altın kabın içindekileri bitirip Tabubua’ya dönerek, “Karım bir sokak dilencisi ve çocuklarım kulenin ayaklarında can verdi, bu dünyada senden başka bir şeyim kalmadı, her şeyimi sana bir daha feda edeyim, gel bana güzel aşkım!”
Tabubua kollarını açarak ona doğru geldi, Hathor’dan daha güzel ve çekici görünüyordu. Setna zevkten kendinden geçmiş bir halde çığlık atarak kadını kendine çekti, bunu yaptığı anda kız değişti ve soluverdi, artık kollarında korkunç, çürümüş bir ceset vardı. Setna korkuyla haykırdı, etrafını birden bir karanlık çevirdi, kule parça parça olmaya başladı. Kendine geldiğinde Bubastis’ten Memphis’e giden yol üzerindeki çölde çırılçıplak yatıyordu.
Yoldan geçenler Setna’yla alay etti. Fakat diğerlerinden daha nazik olan biri onun üzerine eski bir pelerin örttü. Setna bu eski pelerinle bir dilenci gibi Mephis’e geldi.
Eve geldiğinde çocuklarının ve karısının hala hayatta ve afiyette olduğunu gördü, artık aklında tek bir düşünce vardı, o da Thoth’un Kitabı’nı Nefrekeptah’a geri götürmekti.
“Eğer Tabubua ve bütün büyüleri bir düşten ibaretse,” diye düşündü, “Nasıl bir tehlikenin beni beklediğini anlatıyorlar. Çünkü bana böyle bir büyü daha yapılırsa, bu sefer ki düş olmayacaktır.”
Böylece elinde Thoth’un Kitabı’yla birlikte babası firavunun huzuruna çıktı ve ona olup biteni anlattı. Yüce Ramses ona şöyle söyledi: “Setna seni uyardığım şey geldi ve geçti. Nasihatimi daha önce dinlemen gerekirdi. Thoth’un Kitabı’nı geri götürmezsen Nefrekeptah seni kesinlikle öldürecektir. Bir yakarıcı olarak mezara git ve elinde çatallı bir baston, başının üstünde bir ateş tepsisi taşı.”
Setna Firavun’un dediği gibi yaptı. Mezara gelip büyülü sözleri söylediğinde kapı açılıverdi, o da lahit odasına gitti ve Nefrekeptah’ı Ahura ile Merab’ın Ka’ları her bir yanında otururken uzanır buldu. Ahura’nın Ka’sı onu görünce, “Kuşkusuz seni kurtaran ve buraya bir yakarıcı olarak gönderen yüce tanrı Ptah’tan başkası değildir.”
O zaman Nefrekeptah’ın Ka’sı bedenden çıktı ve güldü, “Sana Thoth’un Kitabı’yla birlikte yakarıcı olarak döneceğini söylemiştim. Şimdi kitabı yıllarca yattığı yere geri koy. Ama sakın kendinin intikamımdan kurtulduğunu zannetme. Sana emrettiğim şeyi yapmazsan, Tabubua düşü senin için bir gerçeğe dönüşecek.”
Setna o zaman Nefrekeptah’ın önünde saygıyla eğilerek, “Ey büyülerin ustası, senin intikamından kurtulmak için ne yapmam gerektiğini söyle bana. Eğer birçok insanın yapabileceği bir şeyse, onu senin için yapacağım.”
Nefrekeptah’ın Ka’sı, “Çok küçük bir şey istiyorum,” diye cevap verdi, “Benim bedenim senin görebildiğin üzere burada yatarken, karım Ahura ile Merab’ın bedeni Koptos’taki mezarlarındadır. Onların bedenlerini buraya getir ki Osiris’in döneceği Uyanış Günü’ne kadar burada birlikte yatalım, çünkü biz birbirimizi seviyoruz ve ayrı olmamalıyız.”
Bunun üzerine Setna vakit kaybetmeden Firavun’a gitti ve Asalet Gemisi’ni kullanmasına izin verilmesi için yalvardı. Firavun Setna’nı gideceği yere gitmesi için gemiye memnuniyetle izin verdi. Setna Nil’i aşarak Koptos’a geldi. Orada İsis ve Horus’a büyük kurbanlar adadı ve rahiplere Ahura ile Merab’ın yattıkları yeri göstermesi için yalvardı. Fakat tapınaktaki bütün eski yazıları okusalar da hiçbir kayıt bulamadılar.
Setna umudunu yitirmek üzereydi. Ona yardım edecek olanlara büyük ödüller vaat etti, bunun üzerine zar zor yürüyen yaşlı bir adam tapınağa geldi ve şöyle dedi, “Sen büyük katip Setna isen, beni takip et. Çünkü ben küçük bir çocukken o zaman benim kadar yaşlı olan büyük babamın babası bana, kendisi bir çocukken kendi kadar yaşlı büyük babasının babasının ona Ahura ile Merab’ın nerede gömülü olduğunu göstermiş. Çünkü büyük Firavun Birinci Amen-Hotep’in günlerinde onların mezara konmasına yardım edenlerdenmiş.
Setna sabırsızlıkla yaşlı adamın gösterdiği yere gitti ve orada Koptos’ın dışında bir eve geldiler.
“Evi yıkmalı ve altını kazmalısın,” dedi yaşlı adam. Setna büyük para ödeyerek evi içinde yaşayan katipten satın aldı, Firavun’un yanında gönderdiği askerlere evi yıkmalarını ve altını kazmalarını söyledi.
Askerler onun dediğini yaptılar ve kumun altında kayaya kazılmış bir mezarla karşılaştılar. Mezarın içinde Ahura ve Merab’ın cesetlerini buldular. Yaşlı adam onlara görünce kollarını havaya kaldırarak haykırdı ve solarak gözden kayboldu. Setna o zaman onun Nefrekeptah’ın mezarı bulmasına yardım etmek için şekil değiştirmiş olan Ka’sı olduğunu anladı.
Setna Ahura ile Merab’ın mumyalarını mezardan alarak, Mısır’ın bir kraliçesi ile prensine gösterilen hürmetle onları Nil boyunca Asalet Gemisi’yle taşıyarak Memphis’e getirdi.
Orada cenaze alayının Saqqara’ya gidişine bizzat Firavun öncülük etti ve Setna Ahura ile Merab’ın bedenlerini Nefrekeptah’ın Thoth’un Kitabı’yla birlikte gizli mezara götürerek onun yanına yatırdı.
Cenaze alayı mezardan ayrılınca Setna büyülü sözler söyledi, mezar bir duvarla kapandı ve kapıdan geriye hiçbir iz kalmadı. Sonra Firavun’un emriyle mezarın girişinin gizli olduğu kısım kumla örtüldü, çok geçmeden bir kum fırtınası peyda olarak mezarın üstünde bir kum tepesi oluşturdu, sonra onu öyle bir düzledi. Artık Nefrekeptah’ın karısı Ahura, oğlu Merab ve Thoth’un Kitabı ile birlikte yattığı ve Osiris’in yeryüzünü yönetmek üzere geri döneceği günü beklediği mezardan geriye hiçbir iz kalmamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder