İnsanlar tarih boyunca çeşitli sebeplerle sahip oldukları toprakları bırakarak başka topraklara göç etmişlerdir ve sahip oldukları değerli eşyalarını bıraktıkları evlerinin içine veya güvenli olduğuna inandıkları yerlere gömerek daha sonraki zamanlarda geri dönerek bunları geri almayı ummaktadırlar biz bunlara define (gömü)demekteyiz .Normalde bu tip olayların azlığı mantıklı gelsede yakın tarihe kadar savaşlar ve felaketlerle boğuşan dünyamızda toprak insanlar için koruyucu ve kollayıcı olmaktadır .Nedeni ise belirsizlik,yollardaki hırsızlık vs…
TARİHİ ESERLER VE ESKİ GÖMÜLER
Eskiden insanlar bu kadar hızlı ve güvenli yolculuk şartlarına sahip değillerdi dolayısı ile acil olarak terkedilecek yerleşim yerlerinde ihtiyaca yönelik eşyalar hemen taşınırken birikimlerinide toprağın gizli kucağına emanet ederlerdi bir gün geri dönerek çıkartmak üzere.Fakat saklanan değerli eşyalar zamanla unutularak yada yeri bulunamayarak toprağın altında çok uzun süre kaldıklarında tarihi eser değeride kazanmaktadırlar .
DEFİNECİLİK
Tarihin en eski dördüncü mesleğidir.İngilizler buna MEDLORK Türklerde “DEFİNECİ”yani gömü arayan demektedirler.İngilterede bu işkolu daha çok derekenarlarında bizde ise dağların tepelerinde icra edilmektedir.Sebeplerine gelince yaşadığımız coğrafyada köklü göçler,savaşlar,doğal felaketler hiç eksik olmamıştır hiç birşey olmasa elli senede bir savaş çıkarak insanları göçe zorlamıştır.(UMARIM YAKINDA SAVAŞ ÇIKMAZ)
NEDEN DAĞLARDA
Dağlarda genellikle keçiler ve define avcılarının dışında kimse dolaşmaz yani insanların pek sıklıkla dolaşmadıkları bu yerlere eskilerin birşeyler gömmüş olmaları ihtimali ve gömülenin çıkarılmamış olma ihtimali kuvvetlidir.
MÜJDE
Nişana varılacak yolu anlatan semboller ,tepe,höyük,çeşme ve mezar türü eski yapılardır
NİŞAN VE NİŞANCILIK
Gömünün yerini belli etmek için dikilen taş veya kaya gibi kalıcı yerlere kazınan işaretlerdir .Bazı durumlarda Harita mevcutsa yerine oturtmak için yine nişancıya iş düşer
İSTİŞARE
Haritanın güvenliğinden emin değilseniz hiç uğraşmayın veya sahte bir harita ise çok çabuk çözersiniz. Sahte haritalarda 4-5 tane yanıltıcı ip uçları vardır. Kısa sürede çözülür ve definenin yeri net olarak bilinir.
Uzman kişiler hariç olmak üzere haritalar hemen çözülemez.
Gerçek haritaların çözümü daha zor ve definenin yeri tam net değildir. Defineyi yine oradaki mevcut iz ve işaretlerden yola çıkarak bulacaksınız.
Haritanın komple okunması tamamen mantık ve profesyonelce çalışma sonucu olur. Haritayı etüt ettikten sonra kendiniz çizin. Haritayı çizemiyorsanız haritayı komple anlamamışsınız demektir. Size yardım şart olur.
KARŞILAŞILABİLECEK YASAL PROBLEMLER
Sitemizde özellikle uygulamak istediğimiz konulardan bir tanesi yapılan defineciliğin kanuni olmasıdır.
Kanunsuz ve kaçak kazılara tamamen karşıyızdır. Biz defineciler akıllı hareket etmek zorunda olan insanlarız. Çünkü değeri çok büyük olan varlıkları bulmak için hareket ediyoruz.
Kaçak kazılarda aklımıza bile gelmeyen problemlerin çıkacağını hiçbir zaman unutmamalıyız. Böyle durumlara meydan bırakmamalıyız.
Kanunsuz kaçak yapılan define arama çalışmalarında yakalanma olasılığını düşünün, meydana gelebilecek kazalar yaralanmalar, ölümler ekibi ve ailesini zor durumda bırakacağından kanunlara riayet etmekte fayda vardır. Bunlar neler olabilir, teker teker inceleyelim.
1. Polis veya jandarma ekiplerince kazı esnasında yakalanma.
2. Birileri tarafından ihbar edilme.
3. Meydana gelebilecek kazılardaki kazaların ölümle sonuçlanması.
4. Meydana gelebilecek kazılardaki kazaların ağır yaralanma ile sonuçlanması.
5. Birileri tarafından zor kullanılarak kazı sonucu çıkarılan varlığı ele geçirmek istemesi.
6. Kazıda mevcut olabilecek tuzaklara yakalanma ile mahsur kalma olasılığı.
7. Boğulma veya kaybolmalarda ani müdahalenin yapılamaması.
8. Tıbbi müdahalelerde bulunamaması veya müdahalenin geç yapılması.
Çıkarılan define kaçak olduğundan olayda direk kaçakçı muamelesi görüleceğinden kanunlarla başı derde girecektir. İstenmeyen olayların riskine hiçbir zaman ve hiç bir yerde gerek yoktur.
Olaylara kanunlar açısından yaklaşıldığında tarihi eser kaçakçılığının ağır suç kapsamında olduğunun herkes tarafından bilinmesinde fayda vardır.
İlgili ve ilgisiz kişilere farkında olmadan zarar verme olasılığının yüksek olduğu ve yasa önünde zor durumlara düşüleceği unutulmamalıdır.
Tarihi eser kaçakçılığına bilmeyerek dahi olsa yardımcı olunduğu kaçak kazılarda mevcut olunduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Çıkarılan define kaçak olduğundan birileri tarafından güç kullanarak veya aldatılarak el değiştirebileceğinden uzun uğraşlar sonucu elde edilen varlık boşa gitmiş olacaktır.
Bu her kazıda mevcut olur. Sadece yasal anlamlardaki kazılarda bu risk olmaz. Bunu unutmamak gerekir.
Konu araştırılırken birçok insanın şüphelenmesi, takibe alması gayet doğaldır. Bundan dolayıdır ki, hiç kimseye güvenmemeye özen gösteriniz.
Böyle durumlarda yapabileceğiniz hiçbir şeyin olmadığının bilinmesi, yapılabilecek tek şeyin hata yapmamaya özen göstermek olduğudur.
Serbest piyasada değerlendirilmeye çalışıldığından ikinci ve üçüncü ellerinde kar edeceği göz önüne alındığında gerçek değerinin altında işlem görecektir.
İlk alıcı tarafından gerçek değeri verilmeyeceği unutulmamalıdır. Çıkartılan varlığın gerçek değerini sadece devlet verir. ( % 80 ) Serbest piyasada ilk alıcılarda değerinin % 40 – 50 gibi verileceği unutulmamalıdır. Bu oranda binbir zorluklar sonucu ortaya çıkar.
El değiştirme yasal olmadığından birçok olayda ilk satıcı yani definecinin zarar göreceği, belki de hiç para kazanamayacağı unutulmamalıdır.
Serbest piyasada değerlendirilen varlıklar üçüncü ve dördüncü elden yurt dışına çıkarılacağından ülkemizin değerli kültür varlıklarının tükenmesine yardımcı olunarak vicdanen rahatsız ve huzursuz olacaksınızdır.
Çıkarılan varlığın serbest piyasada gerçek alıcısı o varlığa ait uygarlığın torunları olduğu devlettir. Örneğin; Yahudi tarihi eserlerinin gerçek alıcısı İsrail veya İngiltere – Amerika’daki büyük iş adamları ve İsrail adına çalışan lobi faaliyetlerini yürüten büyük şirketlerdir. Diğerleri aracı veya tarihi eser kaçakçılarıdır.
Anadolu’nun üzerinde sayısız uygarlıklar kurulduğu ve bu uygarlıklara ait tarihi eserlerin bir sel gibi yurtdışına tarihi eser kaçakçıları tarafından çıkartıldığı bunun çok azının yakalandığı gerek basında, gerek siyasi ağızlarda, gerekse defineciler arasında telaffuz edildiği bilinmekte veya tahmin edilmektedir.
Bu konuda yazılı basında görsel veya işitsel basında sürekli haberler çıktığı panel, brifing, sunuş veya konu ile ilgili uzman kişilerin görüş ve önerilerinin sunulduğu programlar yapılmaktadır.
Yurdumuzun doğal güzellikleri sayılan kültür varlıklarının yurt dışının büyük kazançlar sağlayarak tarihi eser kaçakçıları tarafından çıkarılması biz definecileri ve bizim gibi düşünen insanları huzursuz etmektedir. Bunun önüne geçmenin en büyük şekli yapılacak kazıların kanuni olmasıdır.
Yaptığınız işten çok para kazanacağınızdan ekip içi, yakın arkadaş grubu, kamu görevlileri ve güç odaklarının gözü her zaman üzerinizde olacaktır. İhbar suretiyle çalışmalarınız boşa gidip ilgisiz insanlara para kazandırmanız böyle bir olayda doğal sayılır.
Yapılan kazı faaliyetleri kanuni değilse insanların veya kolluk güçlerinin size her zaman şüphe ile bakacaklarının bilinmesinde fayda vardır.
KARŞILAŞILABİLECEK PSİKOLOJİK SORUNLAR
Bazı defineciler genelde izin almadan kaçak olarak kazı yaparlar. Bu gibi durumlarda kendilerini baskı altında hissederler. Baskıyı yaratan etmenler çok çeşitlidir. En önemlisi görünme ve yakalanma korkusudur.
Definecilerin baskı altında hissettikleri durumların sebebi belki de sonsuzdur. Bu şahıslara, olaylara, gelişmelere göre çeşitlilik kazanır.
Kaçak çalışan definecilerin tamamında ve yasal çalışan definecilerin bazılarındaki psikolojik baskının temelinde yatan etmenleri kısaca incelemekte fayda vardır.
Psikolojik etkenler ekipten ekibe, şahıstan şahısa, görüşlere tecrübeye vs. gibi durumlarda insanlarda farklılık göstereceği değerlendirilmelidir.
1. Parasal kaynağın azlığı veya tahsis edilen finans miktarı atıl para olmaması, bu paranın tekrar yerine konması gibi durumlarda defineci veya ekip rahat hareket edemezler.
2. Ekipteki personelin iş ve zaman problemi. Ekipteki personelin değişik işleri olabileceğinden her zaman bir araya gelemezler. Buda fikir alışverişinde bulunamadıklarından kazıda fikir ayrılıkları çıkabileceği değerlendirilmelidir.
3. Kazılacak yerin iyi çözümlenmemesinden dolayı büyük merak ve endişe duyulabilir. İyi etüt yaptık mı ? Detayları atladık mı ? Doğru yeri kazıyor muyuz ? merakı ekibi veya definecinin kafasında şüphe uyandırabilir.
4. Sosyal normların baskısı. Acaba doğru mu yapıyoruz ? İnsanlar bizim hakkımızda ne düşünürler ? Ayıp mı ediyoruz ? gibi kafalara takılan sorular her zaman defineci veya ekibin çalışmasını etkiler.
5. Görünme ve takip ediliyormuş hissinin kişi üzerindeki baskısı. Bizi görürlerse ne olur ? Ne düşünürler ? İhbar ederler mi ? İyi gizlendik mi ? Doğru zamanda mı kazıyoruz ? soruları defineci üzerindeki baskıyı arttırır.
6. Kanunsuzluktan doğan yakalanma ve süreç tedirginlik ve huzursuzluğu. Yakalanırsak ne olur ? İşten atılır mıyız ? Tutuklanır mıyız ? Kaç yıl ceza alırız ? Nasıl savunma yaparız ? Mahkeme ne kadar sürer ? İyi avukat bulabilir miyiz ? Bu durum ailem açısından nasıl sonuçlar doğurur, nasıl karşılarlar, ne yaparlar ? soruları özellikle kaçak yapılan kazılarda defineci veya ekip üzerinde yoğun baskı kurar.
7. Çıkarılan definenin yasal olmadığı için serbest piyasa koşullarında nakde çevirme zorluklarından doğan huzursuzluk. Bulursak ne yaparız ? Nasıl nakde çeviririz ? Satarken yakalanır mıyız ? İhbar eden olur mu ? Alıcıyı nereden buluruz ? Nakdi nasıl alırız ? Alıcı jandarma veya polis olabilir mi ? Alıcı bize tuzak kurar mı ? Bulunan varlığın değerini nasıl tahmin ederiz ? Kazıklanır mıyız ? soruları defineci veya ekip üzerinde yoğun baskı kurar.
8. Yasal olmadığı için çalışmanın genelde gece saatlerinde olması sebebi ile karanlık ve korkunun huzursuzluğu. Bir şey olur mu ? Etrafta yabani hayvan var mı ? Gören olursa nasıl kaçarız ? Kazarken bazı şeyleri göremeyebilir miyiz ? soruları defineci veya ekip üzerinde yoğun baskı kurar.
Yukarıdaki huzursuzluk etkenleri bir veya birkaçının bir araya gelmesi ile çalışma verimi düşer, kazalar artar ve ölümle sonuçlana bilir. Çünkü insanlar huzursuz ortamda verimli çalışma yapamazlar.
Kafalardaki sorulardan arınmadan sakin düşünülemeyeceğinden bütün problemleri aşıp kazı yapılmalıdır.
Yapacağınız işte bu kadar riskli macera aramıyorsanız bu olayları yaşamanıza hiç gerek yoktur. Yapacağınız iş Kanuni, sakin , risksiz olarak rahatlıkla yapılabilir.
Yapacağınız kazıyı projelendirin. Etüt çalışmanızı iyi yapın. Kafanızda problem kalmasın ve kanunun gücünü arkanıza alarak adım adım ilerleyin.
HALİSÜLASYON VE GERÇEK DURUMLAR
Kazıda baskı altında yapılan işten verim azlığı nedeni ile görülmeyecek halisülasyonlar hissettiğiniz olgular gerçekten yaşadığını sandığınız ve definecilerin % 99′nun inandığı olaylar karşınıza çıktığında çok fazla abartırsınız.
Olmayan olayları, görünmeyen nesneleri, yaşanmamış anları yaşamış gibi davranması definecilerin doğal özellikleridir.
Bu olaylar genelde gece geç saatlerde, karanlıkta, yorgun kazı çalışmalarında ve kaçak kazı esnasında görülürler. Gündüz kazıları ve yasal kazılarda bu olaylar çok ender görülür.
Muhtemel gerçekte olmayıp ta özel durumlarda karşılaşılan olaylar nelerdir onları kısaca özetleyelim. (Bu olaylar genelde kazı anında ortaya çıkarlar veya öyle hissedilir.)
Her kazıda bu olayların olacağı düşünülemez. Ender kazılarda ortaya çıkarlar. Genelde sakin, sessiz ve ıssız ortamdaki kazılarda meydana gelirler.
1. Hedef bölge kazılmaya başlandığında çok şiddetli rüzgar esmeye başlayabilir. Bu fırtına şeklinde bile görülebilir.
2. Hedef bölge kazılmaya başlandığında yağmur yağabilir. Şiddetli yağmurla sel gelebilir (Ama bu yağmurlar uzun sürmezler).
3. Topraktan çıkarılan heykel gibi doğal varlıklar canlanabilir, hareket edebilir gibi görünebilirler. Bu durum genelde heyecan, korku ve yorgunluğun birleşmesi ile halisülasyonda olabilir, gerçekte olabilir.
4. Topraktan çıkarılan heykellerin gözünden, ağzından veya kafasından kanlar akabileceği görülebilirler.
5. Topraktan çıkarılan heykel ağzından ve kafasından kanlar akabilir. Gözleri açılıp kapanabilir.
6. Kazı yapılan yerden yılan çıkabilir. Bu durum doğal sayılabilir. Ama bazıları halisülasyonda olabilir.
7. Çıkan define sandık, küp, gıcık, kazının içinden arılar, kurbağalar, yılanlar, koç görüntüleri v.s. umulmayacak şeyler çıkabilir. Bu durumda kazıya ara verip, iyice dinlenip, sakin sakin düşündükten sonra nelerin yapılacağına karar verilmelidir.
8. Mezardan inilti ve sesler gelebilir. Konuşmalar duyulabilir. Bu durum genelde mağara ve mezarlıklarda yapılan kazılarda ortaya çıkar.
9. Kazılan yerden ayak, el veya hayvan tırnak izi çıkabilir. Burada siz definecilere birşeyler anlatılmak istenebilir. Olaylar tekrar gözden geçirilip, sakin sakin düşünülüp titizlikle incelenmelidir.
10. Kazı yapılan bölgede aniden sakallı bir derviş, hoca, papaz halisülasyonları görülebilir. Böyle durumlarda kazıya son verilmesinde psikolojik açıdan ve sağlık açısından fayda vardır.
11. Kazı yapılan yerden içi kül dolu bir küp çıkabilir. Küpü mutlaka gündüz açıp incelemeli ve olayı iyi araştırmada fayda vardır.
12. İşçi boş küp, kazan, bakraç, testi sandık v.s. çıkabilir. Bunlar bir iz ve işaret olabilir. Ancak definenin kendiside olabilir.
13. Kazılan yerden ateş çıkabilir.
14. Kazılan yerden harita, iz, işaret, heykel, figürler (keçi, köpek, ok, yılan, kazan, küp, kılıç, ağaç) çıkabilir. Bunlara dikkat edilmesi gerekir. Çevre araştırılmasının iyi yapıldığında size çok fazla bölge hakkında bilgi verebilirler.
Böyle durumlarda araştırmalar tekrara gözden geçirilmeli, teker teker etüt edilmelidir. Detaylar üzerinde durulmalı ve titizlikle incelenmelidir.
Yapılan kazıdan her zaman altın, para, mücevherat çıkmayabilir. Bazen bu iz ve işaretlerde çıkabilir. Bunların iyi değerlendirilmesi ve anlaşılması gerekir.
Psikolojik yönden hazır değilseniz paniğe kapılır ve rahatlıkla hata yapabilirsiniz. Böyle durumlarda panik yapılmaması gerekir. Kazıdan herşeyin çıkabileceği bilinmelidir. Bu olayların % 90 kazı yapan insanlara zarar vermezler. Ancak zararlı olan olaylarda vardır.
İnsanlar yorgun, uykusuz, problemli, karanlıkta kazı yaparken böyle durumlarla fazla karşılaşırlar. Doğruluğu – yanlışlığı, gerçekliği – sahteliği defineciye ve diğer insanlara göre değişir.
Yukarıda saydığımız problemler sitemizin karşılaşılan tehlikeler bölümünde detaylı olarak incelenecektir.
Psikolojik olarak rahat değilseniz normal zamanda olan söylenen yapılan herşey size çok büyük gelir.
Kazıya çıkmadan önce bütün problemleri emanetçiye bırakarak sadece anahtarı alıp gidilmelidir. Böyle durumlarda başarı daha yüksek olacaktır. Daha sağlıklı düşünerek karar verilecektir.
Bu kadar problemin aşılmasında diğer taraftan en önemli etken yapılacak kazının izin alınarak yasal yollardan yapılmasıdır.
Bu gibi durumlarda sitemize anılarınızı yazabilirsiniz. Diğer insanların bilmesini istediğiniz anıları anlatarak veya kafanıza takılan problemleri sitemizden veya bize müracaat ederek öğrenebilirsiniz.
Kanuni yapılan kazılarda ilgili müze müdürlüğü ve mülki amirlerce görevlendirilen görevliler alacağından psikolojik etkenlerin % 90 ortadan kalkacak ve sağlıklı bir kazı yapılacaktır. Zaman sınırlaması olmayacağından sakin kararlar verilecektir.
Gecenin karanlığından dolayı olaylar çok çok az olacaktır. Bu tür olaylar halisülasyon veya gerçek olabilir, ama gerçek olma olasılığı yüksektir.
ARAMA İÇİN MÜRACAAT
Define aramak her zaman mümkündür. Yeter ki kanuni olsun. kanunlar herkese açıktır. Herkes gerekli izin alarak define aramaya başlayabilir.
Define aramak hem zor hem kolay bir iştir. Ancak bir yönü vardır ki bu yön çok tehlikelidir. Neden bahsettiğimi defineciler çok iyi anlarlar. Bu kaçak yapılan kazılardır.
Kazılacak bölgenin gerekli araştırmasını yaptıktan sonra kazılacağına karar verilirse yapılacak ilk işin en yakın müze müdürlüğü ve mülki amirliğine müracaat ederek izin alınmasıdır. En doğru yol budur.
Defineciler arasında yaygın bir görüş vardır. “Bulduğum defineye devlet el koyar hakkımı vermez”. Bu çok yanlış bir kanıdır bulunan her türlü definen takdir komisyonlarınca incelenerek değeri biçildikten sonra ilgili bakanlığa ödeneği ayrılıp bloke edilen ödenekten definecinin hakkı verilir.
Konuya diğer yönden yaklaşan kaçak yapılan bir kazıda elde edilen define (altın, gümüş, heykel veya arkeolojik değeri olan varlıklar) Serbest piyasada kaçak olarak alınıp satıldığını herkes bilir. Bunun gerçek değerini ilk elden bulan şahsa ödenmediğini, kaçak olduğu için yakalanma riskinin çok yüksek olduğu sürekli ihbar edildiği bilinmektedir. (İhbar edene varlığın değeri üzerinden %7,5 verilir)
Bu kadar riske girmeye bence girmeye hiç gerek yoktur. Az, öz ve temiz kazanılması bulunan varlıkların yurdumuzda kalması, müzelerimizde sergilenmesi için mutlaka kazının izin alınarak yapılması gerekir.
Arama yapmak ve kazıda bulunmak için en yakın müze müdürlüğü ve mülki amirden müracaat sonucu izin alınmalıdır.
İlgili müdürlükler yapılan müracaatları çok çabuk değerlendirip ekip oluşturmaktadırlar.
Müracaat bir dilekçe ve ekinde aşağıdaki belgelerle müze müdürlüğüne yapılmaktadır.
Define arayacak kimse bölgesini tespit edip gerekli ön çalışmaları yaptıktan sonra bir dilekçe ile en yakın mülki amire ve bir dilekçe ile müracaat edebilir.
Define aranacak bölge önce iyice araştırılmalıdır. Söz konusu bölgenin eski uygarlıklardan günümüze evreleri incelenip sonra bölgesel tespite geçilmelidir.
Hedef önce gözle, sonra makine ile test edildikten sonra kazı yapılmasına gerek duyulursa, yasal müracaatta bulunulmalıdır. Boşu boşuna kazı yapılmamalıdır.
Define arama yasal bir iştir. 2863 Sayılı Kanuna atfen define arama yönetmeliği çıkarılmıştır. (R-6 -27 OCAK 1984 Sayı- 18294)
Kesinlikle ön şart olarak veya prensip olarak bölgenin nokta hedefe ulaşmadan boşu boşuna kazı için müracaat yapılmamalıdır. Olay her yönü ile detaylıca ele alınmalıdır.
Define aranacak bölgenin ön çalışmasından sonra dilekçe verilir. Bu dilekçede aşağıdaki durumlar açıkça belirtiler.
1. Arama maksadı
2. Arama yapılacak il, ilçe, bucak, köy, mahalle, sokak ve ev numarasına kadar bildirilir.
3. Bu bölgenini ekili olup olmadığı
4. Meskun mahal olup olmadığı
5. Tapulu tapusuz olduğu ve tapunun kime ait olduğu açıkca belirtilir.
Çalışmalarımızda yaşadığımız önemli bir problem izin alındıktan sonra kazı için bazı şartlar oluşmamaktadır. Böyle durumlarda zaman, iktisadi veya ekibin toparlanma gibi problemlerle karşılaştık. Sizlere önerilerimiz bu faktörleri iyi değerlendirip kazı için müracaatı şartlar uygun olduğu zaman yapmanızdır.
Müracaat dilekçesine;
a) Define aranacak sahanın yetkili teknik elemana çizdirilmiş, İl Bayındırlık Müdürlüğünce tasdikli, 1/500 ölçekli tesviye münhanili haritası veya krokisi,
b) Krokisi çıkarılamayacak ev ve bunun gibi yerler için ise ada, parsel ve çap numarasını belirten vaziyet planı,
c) Uzaktan ve yakından olmak üzere çeşitli yönlerden çekilmiş net fotoğrafları,
d) Define aranacak yer sahipli ise, gerçek kişilerden noterden tasdikli muvafakat name, tüzelkişilerden de yetkili organlarından alınacak muvafakat yazısı eklenir.
Define aranacak bölge 100 m2′yi geçemez. Bu bölge dilekçe ekinde verilecek kroki harita, fotoğraf üzerinde işaretlenecektir.
Mülki amir, define aranacak yerin 2863 sayılı Kanunun 6. maddesinde belirtilen yerler ile tespit edilen sit alanları ve mezarlıklar içinde olup olmadığını, define aranmasında sakınca bulunup bulunmadığını, en yakın müze müdürlüğüne tespit ettirir.
Unutulmamalıdır ki en güzel zevkli, huzurlu ve risksiz iş kanuni yapılan iştir.
Sitemizde biz her zaman yasal anlamda yapılan kazılardan bahsediyoruz. Yasal olmayan kazıların bizce bir önemi yoktur. Tavsiyemiz her zaman hukuki boyutlar üzerinde durulmasıdır. Kazıların ceza veya kanunsuz işlerle yapılmasını önermiyoruz.
RUHSAT ALIMI VE SONRASI
Müze Müdürlüğünce, müracaat uygun bulunduğu takdirde define arama ruhsatı verilir. Ruhsatname bir yıl sürelidir. Define araması aralıksız en çok bir ay devam eder. Hava muhalefeti veya tabii afetlerden dolayı bu süre içinde bitirilemezse bir defaya mahsus olmak üzere mülki amirce en çok bir ay daha uzatılabilir.
Define araması, define aranacak yere en yakın müzeden görevlendirilecek ihtisas elemanı başkanlığında, Maliye ve Gümrük ve İçişleri Bakanlıklarının mahalli birer temsilcisi gözetiminde yapılır.
Define aranacak yeri incelemeye gidecek müze ihtisas elemanı ile, aramada bulunacak ihtisas elemanı, Maliye ve Gümrük ve İçişleri Bakanlıkları temsilcilerinin yol masrafları ve birinci derece devlet memuru harcırahı üzerinden yevmiyeleri define arayıcısı tarafından ödenir. Bu yevmiyeler günlük zorunlu giderleri karşılamadığı takdirde, aradaki fark yevmiyelerin % 50′sini geçmemek şartıyla define arayıcısı tarafından ayrıca ödenir.
Define aramasından doğacak zarar ziyan ve kazı yapılan yerin eski haline getirilmesi ile ilgili masraflar define arayıcısına aittir. Bu masrafların tahmini tutarı ilgili müze müdürlüğünce tespit edilir.
Define arama yerini incelemeye gidecek müze ihtisas elemanlarının harcırahı önceden, diğer harcamalar ise arama başlamadan önce arayıcı tarafından bir devlet bankasına müze müdürlüğü adına yatırılır. Müze müdürü aramadan önce görevlilere avans öder. Hizmetin yerine getirilmesinden sonra görevlilere verecekleri hak ediş belgelerine göre kesin hesap yapılır. Artan para aracıyla teslim edilir.
Çalışmalar, görevliler ile arayıcının imzasını taşıyan tutanaklarla günü gününe tespit edilir. Bu tutanaklar ve arama sonunda tanzim edilecek nihai tutanak Bakanlığa gönderilir.
Define aramasının mevzuat hükümlerine göre ilgililerce durdurulması halinde arayıcı hiçbir hak, zarar ve ziyan talebinde bulunamaz.
Define aramalarında kültür ve tabiat varlığı bulunduğu takdirde arama derhal durdurulur ve durum Bakanlığa bildirilir. Arayıcı, bulunan kültür ve tabiat varlıkları üzerinde hiç bir hak iddia edemez.
Define aramasında çıkan buluntular Bakanlıkça tayin edilecek en az üç kişilik bir uzman heyetine incelettirilir. Elde edilecek buluntular kültür ve tabiat varlığı ise müzelere, define ise Maliye ve Gümrük Bakanlığına teslim edilir.
Bulunan definenin Maliye ve Gümrük Bakanlığınca geçer akçe olarak değeri tespit edilir. Define Hazineye ait arazide bulunmuşsa % 50′si aracıya, özel veya tüzelkişilere ait arazide bulunmuşsa, % 40′ı aracıya, % 10′u ise mülk sahibine verilir.
Yukarıda sayılan bürokratik işlerin zorluğundan çekinilmemelidir. Çünkü amaç tabiat ve kültür varlıklarını koruyarak çıkabilecek tarihi eserin değerini defineciye verip o varlığın sahibini bütün ülkenin olmasını sağlamaktır.
Kaçak yapılan kazılarda bürokratik işlemler olmamasına rağmen kaçakçılık işlerini işlendiği ve kanuni yükümlülüklerle sorumlu olduğunun bulunması gerekir.
Bu işlerle uğraşan gerçek defineciler konuyu iyi bilirler. Az, öz ve temiz ve kanuni kazanmak esastır.
Yapılan iş eğlence ve hobi amacına temizce ulaşmalıdır. Vicdanların temizliği ve saflığı en büyük definedir.
Sitemizden bu konularda yardım talebinde bulunabilirsiniz. Sizlere mümkün olduğu kadar yardımcı olunacaktır.
Müracaatlarınızda kanunsuz yaklaşımlarda bulunmamanızı temenni ederiz. Yaptığınız müracaatları resmi kazılar için yapıldığı farz ve kabul edilecektir
DUA-CİN-BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-DİNİMİZ İSLAM-MİTOLOJİ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNE İŞARETLERİ-DEFİNE İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE HARİTALARI-HAZİNELER-DEDEKTÖR-DEFİNE ARAMA ÇUBUKLARI YAPIMI-MADENLER-GÖMÜ-EŞKİYA BELGELERİ-HÖYÜK-TÜMÜLÜS-ÜNLÜ EŞKİYALAR-ARKEOLOJİ-TARİHTE PARA-TAKILAR--MÜZELER-İSLAM-MİTOLOJİ-HEYKEL-ANTİKA -TÜRKİYEDE ARKEOLOJİ-ROMA-BİZANS-İSLAMDA BÜYÜ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-GÖMÜ-ESKİ ALFABELER-HORASAN-MÜZE-HEYKEL-DEDEKTÖR-ALTIN-SİKKE-DEFİNEDE TILSIM-GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ.
Salı, Nisan 26, 2011
HARİTAYI YÖNÜNE KOYMA NEDİR?
Defineciler bilirler. Haritalarla çalışılmasında en önemli şey haritaları yönüne koymaktır. Haritayı yönüne koyunca doğa (çevre) biliniyorsa gerisi ancak biraz adrenalin yükselmesiyle sonuçlanır.
Haritalarda mevcut ana işaretler (dağ, tepe, ırmak, kaya, mağara vs.) haritayı yönüne koymada size yardımcı olunacaktır. Haritayı doğru yönüne koymazsanız hedefiniz yanlış bir yer olacaktır.
Haritalarda önemli konulardan biriside güneşin doğudan doğuşu ve batıdan batışıdır. Bu konu haritanın genelinde görülebilir. Bir veya birkaç iz ve işaretle bu anlaşılamaz. Olaya üç boyutlu bir resme bakmak gibi bir şeydir.
Haritalarda güneş, rüzgar ve su akış yönü çok önemlidir. Açılarla harita yönüne konmazsa bütün emeğin boşa gideceği unutulmamalıdır.
Haritayı yönüne koyduktan sonra detay, iz ve işaretlerle haritanın tam olarak yönüne girip girmediği test edilmelidir.
Haritayı yönüne koyamıyorsanız hiç boşa uğraşmayın mutlaka yanlış yerde kazı yapacaksınız demektir.
Haritalardaki akarsular haritayı yönüne koymakta önemli bir unsur olarak değerlendirmelidir. Dağ izi ve işaretini doğu – batı yönünde değerlendirilmesi ve beraber işlenmesi gerekir.
Akarsu ve tepeler arazide alanı daraltıp dar bölgede çalışma yapmanızı sağlayacaktır. Akarsu akış yönü ile alanınız daha da daralacağı unutulmamalıdır.
Haritalarda mevcut akarsu ve çeşme işaretleri büyük önem taşır. Bir diğer husus ise çeşmelerin eğime göre ön tarafı aşağı doğru baktığının unutulmaması gerektiğidir. Kaynak ve çeşmelere (pınarlara) önem vererek definecinin beyninde şimşeklerin çakmasını sağlar.
Eski dönemlerde pınar, kaynak gibi su kenarları temel veriler kabul edilirdi. Yapacağınız kazı bölgesinde bu gibi yerlere dikkat etmekte fayda vardır.
Pınar, su kaynağı, çeşme vs. kurumuş veya yer değiştirmiş olabilir. Konuyu etraflıca incelemekte fayda vardır.
Haritadaki akarsular dağdan aşağı veya yüksekten aşağı gelir. İşaretlerin bol olduğu bölge akarsuyun oraya ulaştığının göstergesidir. Bu bize haritayı araziye yerine koymada önemli ipuçları verir.
Unutulmaması gereken diğer bir nokta gömü yapılırken su ihtiyacının nereden giderildiğidir. Mutlaka yakın bölgede bir su kaynağı olması gerekir.
Mevcut mağara, taş, mezar gibi belli yerler haritanın yönüne konduğunun testi için önemlidir.
Mezarların veya mezarlıkların bakış açıları dine göre değiştiğinden hangi dine mensup olduğunun öğrenilmesinden sonra ilgili yöne bakarak harita doğa üzerinde yerine konulabilir.
Haritadaki şelale, pınar, akarsu, mağara, mezar gerçek anlamları ile konulmamış olabilir. Konuyu bütünlük içerisinde değerlendirin.
Haritadaki anlatılmak isteneni iyi anlarsınız haritayı yönüne koymak çocuğun suyla oynaması gibi basit, sade ve zevkli bir iştir.
Haritalar 100 puanlık bilmece sorusuna benzer. Ne kadar çok alıştırma yapılırsa hata payı o kadar az olur.
Haritalarda mevcut ana işaretler (dağ, tepe, ırmak, kaya, mağara vs.) haritayı yönüne koymada size yardımcı olunacaktır. Haritayı doğru yönüne koymazsanız hedefiniz yanlış bir yer olacaktır.
Haritalarda önemli konulardan biriside güneşin doğudan doğuşu ve batıdan batışıdır. Bu konu haritanın genelinde görülebilir. Bir veya birkaç iz ve işaretle bu anlaşılamaz. Olaya üç boyutlu bir resme bakmak gibi bir şeydir.
Haritalarda güneş, rüzgar ve su akış yönü çok önemlidir. Açılarla harita yönüne konmazsa bütün emeğin boşa gideceği unutulmamalıdır.
Haritayı yönüne koyduktan sonra detay, iz ve işaretlerle haritanın tam olarak yönüne girip girmediği test edilmelidir.
Haritayı yönüne koyamıyorsanız hiç boşa uğraşmayın mutlaka yanlış yerde kazı yapacaksınız demektir.
Haritalardaki akarsular haritayı yönüne koymakta önemli bir unsur olarak değerlendirmelidir. Dağ izi ve işaretini doğu – batı yönünde değerlendirilmesi ve beraber işlenmesi gerekir.
Akarsu ve tepeler arazide alanı daraltıp dar bölgede çalışma yapmanızı sağlayacaktır. Akarsu akış yönü ile alanınız daha da daralacağı unutulmamalıdır.
Haritalarda mevcut akarsu ve çeşme işaretleri büyük önem taşır. Bir diğer husus ise çeşmelerin eğime göre ön tarafı aşağı doğru baktığının unutulmaması gerektiğidir. Kaynak ve çeşmelere (pınarlara) önem vererek definecinin beyninde şimşeklerin çakmasını sağlar.
Eski dönemlerde pınar, kaynak gibi su kenarları temel veriler kabul edilirdi. Yapacağınız kazı bölgesinde bu gibi yerlere dikkat etmekte fayda vardır.
Pınar, su kaynağı, çeşme vs. kurumuş veya yer değiştirmiş olabilir. Konuyu etraflıca incelemekte fayda vardır.
Haritadaki akarsular dağdan aşağı veya yüksekten aşağı gelir. İşaretlerin bol olduğu bölge akarsuyun oraya ulaştığının göstergesidir. Bu bize haritayı araziye yerine koymada önemli ipuçları verir.
Unutulmaması gereken diğer bir nokta gömü yapılırken su ihtiyacının nereden giderildiğidir. Mutlaka yakın bölgede bir su kaynağı olması gerekir.
Mevcut mağara, taş, mezar gibi belli yerler haritanın yönüne konduğunun testi için önemlidir.
Mezarların veya mezarlıkların bakış açıları dine göre değiştiğinden hangi dine mensup olduğunun öğrenilmesinden sonra ilgili yöne bakarak harita doğa üzerinde yerine konulabilir.
Haritadaki şelale, pınar, akarsu, mağara, mezar gerçek anlamları ile konulmamış olabilir. Konuyu bütünlük içerisinde değerlendirin.
Haritadaki anlatılmak isteneni iyi anlarsınız haritayı yönüne koymak çocuğun suyla oynaması gibi basit, sade ve zevkli bir iştir.
Haritalar 100 puanlık bilmece sorusuna benzer. Ne kadar çok alıştırma yapılırsa hata payı o kadar az olur.
MÜHÜR VE TILSIMLAR
Mühürler genel olarak hazinenin kime ait olduğunu hatırlatan küçük işaretlerdir fakat bazı durumlarda sonderece tehlikelidirler.Sıkı sıkıya kapatılmış bir küpün içindeki sayısız mantar ,vürüs ve en bilinen koruna yöntemi siyanürün dışarı sızmasını önleyebilir.Bu yüzden çok sayıda defineci kardeşimiz telef olmuştur.Bir mühürü kırmanın en iyi yolu bu işten anlayan bir arkadaşla temasa geçmektir.TILSIM’a gelince tılsım tam olarak defineyi korumak için büyücü ve cinci hocalar tarafından yapılan cin bağlamalarıdır.Cinlerden bir grubu defineye bekci olarak bırakmasıdır.Tılsımlar genellikle definecilerin korkulu rüyasıdır bir tılsımın bilmeyen birkişi tarafından hafifce çatlatılmasından doğan çarpılmalar veya senelerce süren cin çarpmaları en bilinen hadiselerdir .Kaldıki hiç tılsımı olmadığı halde cinlerin sahiplendikleri sayısız hazine ve eşyayla karşılaşan deneyimli insanlar bile etkilenmektedir.Böyle bir durumla karşılaşan arkadaşlara mail yoluyla yardım edebilirim
GEREKLİ ALET EDEVAT
Bir defineciye en gerekli şey gidilecek yerden emin olunmasıdır.Bunun yanısıra pusula,matara,sağlam yürüyüş ayakkabısı,uyku tulumu,çadır,sırt çantası,ayrıntılı bölge haritası,portatif tahkim edevatı (yoksa kısa saplı kürek ,kazma)konserve yiyecek(tuzsuz ve fazla susatmayan cinsten)ilk yardım çantası,el feneri,radyo vs…
ALINACAK TEDBİRLER
Gidilecek yer hakkında ayrıntılı bilgi toplanmalı ve bir kaç gün kalınacaksa bölgedeki jandarmadan kamp izni alınmalıdır.Bölge yerleşim yerinden çok uzak ve yürüyecek takatiniz yoksa geri dönün o bölgede bir eşşek kiralamak bütün yerleşim birimine ben define aramaya gidiyorum demektir.
SAHTE HARİTALARA DİKKAT
Günümüzde kahve ve barlarda bol miktarda define haritası çirit atmakta onlarca definecinin hayal kırıklığıyla evlerine geri dönmesine sebep olmaktadır.SİZ siz olun sakın bu tip haritalara inanarak kilometrelerce yolu tepmeyin öncelikle haritaların doğruluğundan emin olmalısınız.
İYİ BİR EXPER VE KATOLOK TAKİBİ
Sahip olmanız gereken en önemli şey sağlam bir exper ve katologlardır.Sebebine gelince tarihi esere sahip objelerin yasal yoldan alınıp satılması üzerinize tescili yoksa mumkün değildir.Bu sebepten size rehberlik edecek güvenilir ve deneyimli bir antikacı tanıdığınız yoksa bu işe girişmeyin.
İŞARETLER:doğada mevcut tabiat varlıkları, taşlar, mağaralar, duvar resimleri, kayalara çizilen resim, figür ve şekiller, kaleler, manastır, kiliseler, mezarlıklar vs. üzenine işlenen resim, şekil, figür ve işaretler kültürden kültüre, inanç özelliklerine, zaman takvimindeki dönemlere ve insanların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre değişmektedir. şekiller tek başlarına anlam vermezler. şekil, resim, figür ve işaretler birbirlerini tamamlarlar. incelenirken mutlaka birkaç tane resim ,figür, iz ve işaret olmalıdır.
TAŞ ÇIKARILMIŞ MAĞARA :Mağaranın içine girildiğinde karanlıksa aydınlatılmalı ve tavan veya duvarlardan özenle kesilmiş taş var mı incelenmelidir. Kesme yolu ile taş çıkarılmışsa mağarada bir şeylerin olabileceğine işaret eder. Ancak bunun tuzak veya aldatmaca olduğunu iyi öğrenmek incelemek gerekir. Taş çıkarılmış mağaranın dolu olma olasılığı çok yüksektir. Ancak tehlike oranının da çok yüksek olduğu unutulmamalıdır. Acemice davranarak iz, işaret ve sembolleri yok edilmemelidir.
GAZLI MAĞARA :Yer altında ulaşılması güç olan mağaralara girildiğinde ilk dikkat edilmesi gereken mağaranın zehirli gazla dolu olup olmadığıdır. Mağara tavanında yarasa yuvaları varsa veya mağarada canlı hayvan yaşadığına dair izler varsa mağarada gaz olayı yoktur. Genelde zehirlenmeler çok yavaş gerçekleşir. Canlı hayvan yaşamamışsa mutlaka gaz maskesi ile girilmelidir. Genelde defineciler bu gazla yavaş yavaş zehirlendiği için hiçbir şey anlamadan ölürler. Gaz olasılığı yüksek mağaraları havalandırarak ve gaz maskesi ile girilmelidir.
KAPALI MAĞARA :Taş veya üzerine çizilmiş büyük yarım ‘O’ harfi şeklinde veya biraz daha oval çizgi çok yakın bölgede bir mağara olduğunu işaret eder. Ancak bu mağaranın figürlerin çizildiği dönemde hiçbir giriş ve çıkışın olmadığını ifade eder. Bu tür mağaralara ilk giriş mutlaka tuzaklıdır, gazlıdır ve çok tehlikelidir.
AKREP :Akrep resimleri veya figürleri çok çeşitli anlamlarda kullanıldığı görülmüştür. Zor ve zahmetli işlerde görülen akrep resmi burada çok büyük bir tehlikenin varlığına işaret eder. Özellik değirmen,havuz,mağara,kuyu,yer altı mahzenlerinde çok sık karşılaşılır. Bütün olaylar iz, işaret ve semboller bir bütün halinde incelenmeli tuzak mutlaka bertaraf edildikten sonra aramalar yapılmalıdır.
BALIK :Akarsu, göl,göletlerdeki kayalara çizilmiş çok çeşitli balık resmi ve figürleri yakın bölgede bir hazinenin olduğunu ifade eder. Balık genel olarak hazine olarak nitelendirilir. Balık ile ifade edilen hazinenin yerini bulmak hem kolay hem de çok zordur. Balığın büyüklüğü-küçüklüğü,eğimi,yönü,pozisyonu,tek-çift olup olmadığı,yanında başka sembollerin olup olmadığı gibi konular uzmanlık isteyen işlerdir.
KÜP / KÜRZE : Su içinde veya civarında hazinenin varlığını işaret eder. Burada dikkat edilmesi gereken bu işaretlerin göl,ırmak veya gölet kenarındaki figürün anlamıdır. Susuz alandakilerle karıştırılmamalıdır.
IBRIK :Su veya gölet kenarlarındaki taşlara çizilmiş İbrik figürü su kenarında ve genelde çizilen taş çevresinde para olduğunu ifade eder. Ama bu para büyük değildir.
HALKA : Duvarlarda veya herhangi bir taş üstüne çizilen halka işaretleri veya halkanın kendisi burada birden fazla ve çok büyük tuzakların olduğunu anlatır. Halka figürleri tekte çizilmiş olabilir bir kaç figürün arasında da olabilir. Tuzakların biri aşılırken veya bertaraf edilirken diğer tuzakların çalışabileceğini unutmamak gerekir. Halkanın anlam ve çeşitlerini o yerin önemi ile eşleştirebilirsiniz.
AYAK İZİ :Mağara taban,tavan veya duvarındaki oyulmuş veya çizilmiş ayak izinin herhangi bir yere basıldığında mekanik olarak çalışan bir tuzağın olduğunu ve çalıştıktan sonra durdurulamayacağını simgeler. Basılan yer tuzakları bir tane olabileceği gibi bir kaç tane değişik tuzakta olabilir.
DEVE eve resim veya figürleri çok çeşitlidir. Yürüyen,duran,ayağı havada,kafası havada, hörgüçlü, hörgüçsüz, tek hörgüçlü,çift hörgüçlü vs.dir. Deve belli bir hazine veya değerli eşyaları simgeler. Çok iyi incelenmeli diğer figürlerle bir çözümlenmelidir. Develer para anlamı taşıdığı gibi deve ile taşınabilecek eşyaları da simgeler.
ÇIPLAK KADIN :Resim ve figürler arasında veya tek başına çıplak kadın resmi ve bir yılanın kadının belinden başlayıp omuz başına çıkması veya hareket edip omuz başında başının olması bu bölgede çok önemli bir kral veya kraliçe mezarları olduğunu simgeler. Bu figürler diğer figürlerle tamamlanıp mezarın yönünü veya yerini işaret eder.
DÜZ YILAN :Yılan kıvrımları ve çeşitleri çok önemlidir. Zehirli yılanlar tehlike anlamlarını da içermektedir. Ancak yılanın her kıvrımları belli bir ölçü olarak kabul edilerek yılanın baktığı tarafta bir hazine veya değerli bir şeyin olduğunu ifade eder.
KİM GÖMDÜ
Gömüyü kimin gömdüğü konusunun bilinmesinde fayda vardır. Bu konuda herkes bir şeyler söyler yazarlar. Bunların iyi bilinmesi varlığın bulunması ve alınması zorluklarının bilinmesinde vardır. Definenin gömülüğü uygarlık ve kültürlere, zaman süreçlerine gömülme mevsimlerine ve hatta gece veya gündüz gömülmesine göre farklılık vardır.
Her gömü aynı olmadığı gibi tuzak ve aldatmacalar, iz ve işaretleri de farklı olabilir. Kazıya başlamadan önce bu konunun iyi etüt edilmesinde fayda vardır. Gömü veya define hangi çağda yıllarda gömüldü ise o çağın kültürel yapısını incelemek, gömen şahıslar bazında kim gömdü ise ona göre fikir yürütmede fayda vardır.
1. Savaşçılar: Fethe gidenler yol üstünde mevcut yerleşim yerlerinden topladıkları ganimetlerin hepsini götüremeyeceğinden belli noktalara sonradan gelip almak şartıyla kimsenin bulamayacağı belli noktalara gömmüşler ancak birçoğu geri gelinip alınmamıştır.
Gömen savaşçıların kültürel yapısı çok önemlidir. Örneğin Araplar ile Avrupalı savaşçıların gömüleri iz ve işaretleri ile tuzak ve aldatmacaları farklıdır. Buralarda özellikle tuzaklara çok dikkat edilmesi gerekir. Bir savaşçı gibi düşünmelisiniz ona göre hareket etmelisiniz.
2. Korsanlar: Kara veya denizde mevcut çete ve korsanları bölgelerinden topladıkları ganimetleri kendilerinin kolay sizin zor bulacağınız bir şekilde gömdüklerini biliniz.
v Korsanlarda savaşçılar gibi hazinenin kolay alınmaması için çok fazla tuzakla hazineyi beslerler. Bu uzakları anlamak gerçekten zordur. Anlık hayallere kapılmayıp tuzakları uzman kişilerce aşılmasında fayda vardır. Boşuna riske girilmemelidir.
v Burada önemli olan siz kendinizi onun yerine koyarak “Ne Yapar” sorusunu kendinize sorunuz. Nereye gömer ve nasıl iz ve işaretlerle nasıl tuzak ve aldatmacalar hazırlar. Sorusu önemlidir. İyi bir makine, iyi bir uzman etüdü ile kanunu arkanıza alarak problemleri teker teker aşınız. Riske girmeye hiç ama hiç gerek yoktur.
v Korsanların yıllar sonra bu hazineyi alacağı değerlendirerek belli iz ve işaret koymaları şarttır. Bu iz ve işaretleri iyi tahlil etmek gereklidir.
v Korsanların iz ve işaretleri savaşçılarınkinden farklılıklar gösterir. Korsanlar genelde su, güneş ve denizden kara görüntülerini kullanırlar. Bu konu işaretler bölümünde detaylıca incelenecektir.
3. Dönemin Yöneticileri: İşgallere karşı hazinelerini korumak veya çocuklarının yeniden iktidar veya krallık kurmaları için gerekli finansman çok gizli bir yere konularak gelecek için yatırım yapmışlardır. Bu hazinenin çok planlı ve iyi bir yere saklamalıydılar ki uzun yıllar boyunca kimse ulaşamasın.
v Burada önemli olan yine “Ben olsam nereye koyardım” sorunsudur. Bu kişiler akıllı, kurnaz ve planlı çalışan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Etüdü iyi yapıp gözden hiçbir şey kaçırılmaması gerekir. Belki siz çözemezsiniz ancak çözülmeyecek define etüdü olmadığı unutulmamalıdır.
v Yönetim kargaşaları ve iktidar mücadeleleri sonucundaki çekişmelerden kendini garanti altına almak, ailesi ve kendisi için iyi bir yerde kendi ve ancak birkaç kişinin bildiği bir miktar hazineyi sigorta olarak koymak.
v Burada unutulmayacak bir şey vardır. O da çaresiz kalmaktır. Çaresiz insanların gömü yaparken gözönüne alabilecekleri tehlikeleri anlatmaya gerek yoktur. Çünkü “kedinin kuyruğuna basarsınız tırmalar” atasözünü anımsayınız. O anda o kadar çaresiz olabileceklerini unutmayınız.
4. Şahsi Gömüler: Buradaki gömüleri istediğiniz kadar sınıflandırabilirsiniz. Önemli olan hazineyi düşünmenizdir. Şahsi gömüleri bulmak çok kolay diğerlerine göre daha risksiz ancak değer bakımından diğerlerinden daha fakirdir.
Bir insanın serveti ile bir savaşçı, korsan, kral, bey, ağa vs. serveti karşılaştırılamaz. Şahsi servetlerin bir bölümünü ele alıp inceleyelim.
a. Din adamları: Papaz ve m ağırlıklı olmak üzere elde mevcut hazinenin diğer dinlerdeki insanların eline geçmemek için tekrar alınmak üzere akıllı ve planlı bir şekilde gömmeleridir. Bu durum genelde savaş, istila, korsan-çete baskını, önceden tahmin veya duyum, iç çekişmelerden kaynaklanır.
Bu insanların dönemin akıllı, kurnaz ve alim sayılan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum hazinenin alınma şartlarını ağırlaştırır.
Böyle kişilerin hazinelerini ele geçirmek için ilgili dinde mevcut işaret ve kültürel değerleri iyi tahlil etmek gerekir. Anlatılmak isteneni iyi anlamak gereklidir. Aksi takdirde çalışmalar boşa gidecektir.
b. Göç: Kendi istekleri veya zoraki göçe tabi tutulan köy veya kasabalılar bütün mallarını yanında götüremeyecekleri için oturup titizlik içerisinde hazineleri toplu olarak gömmüşlerdir. Buradaki amaç tekrar geri döndüklerinde bu hazineyi alıp tekrar eski yaşantılarına dönebilmeleridir. Bunların büyük bir bölümü tekrar geri dönmemişlerdir.
v Bütün halkın hazinesi tek bir yerde toplanıp gömülmesi düşünülemez. Parça parça ama önemli büyüklükte olmalarıdır. Bu gibi definelerde gömünün hediyesi sizi yanıltmasın. Etüdünüzü iyi yapmalısınız.
v Burada dikkat edilmesi gereken siz olsaydınız hazineyi tek bir yere mi gömerdiniz. Bence hayır 3-4 parça şeklinde gömerdim. Bunların bulunma olasılığı daha düşüktür. Biri bulunursa diğerleri bulunamaz. Şeklinde düşünürdüm. Ama mutlaka hediyesi yanıltıcı çalışmalar ve tuzaklarla gömüyü beslerdim. Paramı kolay kolay kimseye yar etmezdim.
c. Yaşlı insanlar: Bir hayat boyu çalışıp uğraştıktan sonra yaşlanan insanlar eğer çocukları yoksa eldeki değerli eşyalarını kimse bulamasın diye saklamalarıdır. Bu hazineler genelde küçük ölçekli olup şahsi eşya ve paralarından ibarettir.
Genelde ev, işyeri, bahçe, tarla, ahır veya kuyularına gömerler. Tuzak ve aldatmacası azdır. Genellikle tarihi ve kültürel değer açısından önemlidir.
d. Ölülere saygı: Eski dönemlerde kültür değerleri içerisinde ölü ile birlikte değerli eşyalarını da beraberinde gömmek vardır. Buradakiler şahsın şahsi eşyaları ve paralarıdır. Önemli bir şahsiyet değilse genelde ufak tefek şeyler gömerlerdi. Buralarda kayda değer eşyalar genelde olmaz.
v Mezarlar önemli yerlerdir. Hazine var diye mezarla kazılmamalıdır. Çünkü hangi mezarda hazine olduğu belli olup, orada da ölü yoktur.
v Burada yapılacak kazılarda kesinlikle izin alınmalı ve kanuni yapılmalıdır. Doğada mevcut güzellikler bozulmamalıdır.
v Mezar kazıları iyi etüt edilmedi ise kesinlikle yapılmamalıdır. Etüt edilemiyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.
v Hazine veya defineyi kim gömerse gömsün iyi etüt edilerek risksiz çıkarılacağı bilinmelidir. Önce araştırma (yapılamaz ise uzmana başvurulmalı), sonra makine (maden analizinden arazi özelliklerine, doğal veya yapay durumuna), sonra kanuni izinle hazine rahatlıkla çıkarılıp zengin olmamak mümkün değildir. Ama önemli olan akıllı hareket etmektir. Profesyonelce davranmaktır.
GEREKLİ ALET EDEVAT
Bir defineciye en gerekli şey gidilecek yerden emin olunmasıdır.Bunun yanısıra pusula,matara,sağlam yürüyüş ayakkabısı,uyku tulumu,çadır,sırt çantası,ayrıntılı bölge haritası,portatif tahkim edevatı (yoksa kısa saplı kürek ,kazma)konserve yiyecek(tuzsuz ve fazla susatmayan cinsten)ilk yardım çantası,el feneri,radyo vs…
ALINACAK TEDBİRLER
Gidilecek yer hakkında ayrıntılı bilgi toplanmalı ve bir kaç gün kalınacaksa bölgedeki jandarmadan kamp izni alınmalıdır.Bölge yerleşim yerinden çok uzak ve yürüyecek takatiniz yoksa geri dönün o bölgede bir eşşek kiralamak bütün yerleşim birimine ben define aramaya gidiyorum demektir.
SAHTE HARİTALARA DİKKAT
Günümüzde kahve ve barlarda bol miktarda define haritası çirit atmakta onlarca definecinin hayal kırıklığıyla evlerine geri dönmesine sebep olmaktadır.SİZ siz olun sakın bu tip haritalara inanarak kilometrelerce yolu tepmeyin öncelikle haritaların doğruluğundan emin olmalısınız.
İYİ BİR EXPER VE KATOLOK TAKİBİ
Sahip olmanız gereken en önemli şey sağlam bir exper ve katologlardır.Sebebine gelince tarihi esere sahip objelerin yasal yoldan alınıp satılması üzerinize tescili yoksa mumkün değildir.Bu sebepten size rehberlik edecek güvenilir ve deneyimli bir antikacı tanıdığınız yoksa bu işe girişmeyin.
İŞARETLER:doğada mevcut tabiat varlıkları, taşlar, mağaralar, duvar resimleri, kayalara çizilen resim, figür ve şekiller, kaleler, manastır, kiliseler, mezarlıklar vs. üzenine işlenen resim, şekil, figür ve işaretler kültürden kültüre, inanç özelliklerine, zaman takvimindeki dönemlere ve insanların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre değişmektedir. şekiller tek başlarına anlam vermezler. şekil, resim, figür ve işaretler birbirlerini tamamlarlar. incelenirken mutlaka birkaç tane resim ,figür, iz ve işaret olmalıdır.
TAŞ ÇIKARILMIŞ MAĞARA :Mağaranın içine girildiğinde karanlıksa aydınlatılmalı ve tavan veya duvarlardan özenle kesilmiş taş var mı incelenmelidir. Kesme yolu ile taş çıkarılmışsa mağarada bir şeylerin olabileceğine işaret eder. Ancak bunun tuzak veya aldatmaca olduğunu iyi öğrenmek incelemek gerekir. Taş çıkarılmış mağaranın dolu olma olasılığı çok yüksektir. Ancak tehlike oranının da çok yüksek olduğu unutulmamalıdır. Acemice davranarak iz, işaret ve sembolleri yok edilmemelidir.
GAZLI MAĞARA :Yer altında ulaşılması güç olan mağaralara girildiğinde ilk dikkat edilmesi gereken mağaranın zehirli gazla dolu olup olmadığıdır. Mağara tavanında yarasa yuvaları varsa veya mağarada canlı hayvan yaşadığına dair izler varsa mağarada gaz olayı yoktur. Genelde zehirlenmeler çok yavaş gerçekleşir. Canlı hayvan yaşamamışsa mutlaka gaz maskesi ile girilmelidir. Genelde defineciler bu gazla yavaş yavaş zehirlendiği için hiçbir şey anlamadan ölürler. Gaz olasılığı yüksek mağaraları havalandırarak ve gaz maskesi ile girilmelidir.
KAPALI MAĞARA :Taş veya üzerine çizilmiş büyük yarım ‘O’ harfi şeklinde veya biraz daha oval çizgi çok yakın bölgede bir mağara olduğunu işaret eder. Ancak bu mağaranın figürlerin çizildiği dönemde hiçbir giriş ve çıkışın olmadığını ifade eder. Bu tür mağaralara ilk giriş mutlaka tuzaklıdır, gazlıdır ve çok tehlikelidir.
AKREP :Akrep resimleri veya figürleri çok çeşitli anlamlarda kullanıldığı görülmüştür. Zor ve zahmetli işlerde görülen akrep resmi burada çok büyük bir tehlikenin varlığına işaret eder. Özellik değirmen,havuz,mağara,kuyu,yer altı mahzenlerinde çok sık karşılaşılır. Bütün olaylar iz, işaret ve semboller bir bütün halinde incelenmeli tuzak mutlaka bertaraf edildikten sonra aramalar yapılmalıdır.
BALIK :Akarsu, göl,göletlerdeki kayalara çizilmiş çok çeşitli balık resmi ve figürleri yakın bölgede bir hazinenin olduğunu ifade eder. Balık genel olarak hazine olarak nitelendirilir. Balık ile ifade edilen hazinenin yerini bulmak hem kolay hem de çok zordur. Balığın büyüklüğü-küçüklüğü,eğimi,yönü,pozisyonu,tek-çift olup olmadığı,yanında başka sembollerin olup olmadığı gibi konular uzmanlık isteyen işlerdir.
KÜP / KÜRZE : Su içinde veya civarında hazinenin varlığını işaret eder. Burada dikkat edilmesi gereken bu işaretlerin göl,ırmak veya gölet kenarındaki figürün anlamıdır. Susuz alandakilerle karıştırılmamalıdır.
IBRIK :Su veya gölet kenarlarındaki taşlara çizilmiş İbrik figürü su kenarında ve genelde çizilen taş çevresinde para olduğunu ifade eder. Ama bu para büyük değildir.
HALKA : Duvarlarda veya herhangi bir taş üstüne çizilen halka işaretleri veya halkanın kendisi burada birden fazla ve çok büyük tuzakların olduğunu anlatır. Halka figürleri tekte çizilmiş olabilir bir kaç figürün arasında da olabilir. Tuzakların biri aşılırken veya bertaraf edilirken diğer tuzakların çalışabileceğini unutmamak gerekir. Halkanın anlam ve çeşitlerini o yerin önemi ile eşleştirebilirsiniz.
AYAK İZİ :Mağara taban,tavan veya duvarındaki oyulmuş veya çizilmiş ayak izinin herhangi bir yere basıldığında mekanik olarak çalışan bir tuzağın olduğunu ve çalıştıktan sonra durdurulamayacağını simgeler. Basılan yer tuzakları bir tane olabileceği gibi bir kaç tane değişik tuzakta olabilir.
DEVE eve resim veya figürleri çok çeşitlidir. Yürüyen,duran,ayağı havada,kafası havada, hörgüçlü, hörgüçsüz, tek hörgüçlü,çift hörgüçlü vs.dir. Deve belli bir hazine veya değerli eşyaları simgeler. Çok iyi incelenmeli diğer figürlerle bir çözümlenmelidir. Develer para anlamı taşıdığı gibi deve ile taşınabilecek eşyaları da simgeler.
ÇIPLAK KADIN :Resim ve figürler arasında veya tek başına çıplak kadın resmi ve bir yılanın kadının belinden başlayıp omuz başına çıkması veya hareket edip omuz başında başının olması bu bölgede çok önemli bir kral veya kraliçe mezarları olduğunu simgeler. Bu figürler diğer figürlerle tamamlanıp mezarın yönünü veya yerini işaret eder.
DÜZ YILAN :Yılan kıvrımları ve çeşitleri çok önemlidir. Zehirli yılanlar tehlike anlamlarını da içermektedir. Ancak yılanın her kıvrımları belli bir ölçü olarak kabul edilerek yılanın baktığı tarafta bir hazine veya değerli bir şeyin olduğunu ifade eder.
KİM GÖMDÜ
Gömüyü kimin gömdüğü konusunun bilinmesinde fayda vardır. Bu konuda herkes bir şeyler söyler yazarlar. Bunların iyi bilinmesi varlığın bulunması ve alınması zorluklarının bilinmesinde vardır. Definenin gömülüğü uygarlık ve kültürlere, zaman süreçlerine gömülme mevsimlerine ve hatta gece veya gündüz gömülmesine göre farklılık vardır.
Her gömü aynı olmadığı gibi tuzak ve aldatmacalar, iz ve işaretleri de farklı olabilir. Kazıya başlamadan önce bu konunun iyi etüt edilmesinde fayda vardır. Gömü veya define hangi çağda yıllarda gömüldü ise o çağın kültürel yapısını incelemek, gömen şahıslar bazında kim gömdü ise ona göre fikir yürütmede fayda vardır.
1. Savaşçılar: Fethe gidenler yol üstünde mevcut yerleşim yerlerinden topladıkları ganimetlerin hepsini götüremeyeceğinden belli noktalara sonradan gelip almak şartıyla kimsenin bulamayacağı belli noktalara gömmüşler ancak birçoğu geri gelinip alınmamıştır.
Gömen savaşçıların kültürel yapısı çok önemlidir. Örneğin Araplar ile Avrupalı savaşçıların gömüleri iz ve işaretleri ile tuzak ve aldatmacaları farklıdır. Buralarda özellikle tuzaklara çok dikkat edilmesi gerekir. Bir savaşçı gibi düşünmelisiniz ona göre hareket etmelisiniz.
2. Korsanlar: Kara veya denizde mevcut çete ve korsanları bölgelerinden topladıkları ganimetleri kendilerinin kolay sizin zor bulacağınız bir şekilde gömdüklerini biliniz.
v Korsanlarda savaşçılar gibi hazinenin kolay alınmaması için çok fazla tuzakla hazineyi beslerler. Bu uzakları anlamak gerçekten zordur. Anlık hayallere kapılmayıp tuzakları uzman kişilerce aşılmasında fayda vardır. Boşuna riske girilmemelidir.
v Burada önemli olan siz kendinizi onun yerine koyarak “Ne Yapar” sorusunu kendinize sorunuz. Nereye gömer ve nasıl iz ve işaretlerle nasıl tuzak ve aldatmacalar hazırlar. Sorusu önemlidir. İyi bir makine, iyi bir uzman etüdü ile kanunu arkanıza alarak problemleri teker teker aşınız. Riske girmeye hiç ama hiç gerek yoktur.
v Korsanların yıllar sonra bu hazineyi alacağı değerlendirerek belli iz ve işaret koymaları şarttır. Bu iz ve işaretleri iyi tahlil etmek gereklidir.
v Korsanların iz ve işaretleri savaşçılarınkinden farklılıklar gösterir. Korsanlar genelde su, güneş ve denizden kara görüntülerini kullanırlar. Bu konu işaretler bölümünde detaylıca incelenecektir.
3. Dönemin Yöneticileri: İşgallere karşı hazinelerini korumak veya çocuklarının yeniden iktidar veya krallık kurmaları için gerekli finansman çok gizli bir yere konularak gelecek için yatırım yapmışlardır. Bu hazinenin çok planlı ve iyi bir yere saklamalıydılar ki uzun yıllar boyunca kimse ulaşamasın.
v Burada önemli olan yine “Ben olsam nereye koyardım” sorunsudur. Bu kişiler akıllı, kurnaz ve planlı çalışan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Etüdü iyi yapıp gözden hiçbir şey kaçırılmaması gerekir. Belki siz çözemezsiniz ancak çözülmeyecek define etüdü olmadığı unutulmamalıdır.
v Yönetim kargaşaları ve iktidar mücadeleleri sonucundaki çekişmelerden kendini garanti altına almak, ailesi ve kendisi için iyi bir yerde kendi ve ancak birkaç kişinin bildiği bir miktar hazineyi sigorta olarak koymak.
v Burada unutulmayacak bir şey vardır. O da çaresiz kalmaktır. Çaresiz insanların gömü yaparken gözönüne alabilecekleri tehlikeleri anlatmaya gerek yoktur. Çünkü “kedinin kuyruğuna basarsınız tırmalar” atasözünü anımsayınız. O anda o kadar çaresiz olabileceklerini unutmayınız.
4. Şahsi Gömüler: Buradaki gömüleri istediğiniz kadar sınıflandırabilirsiniz. Önemli olan hazineyi düşünmenizdir. Şahsi gömüleri bulmak çok kolay diğerlerine göre daha risksiz ancak değer bakımından diğerlerinden daha fakirdir.
Bir insanın serveti ile bir savaşçı, korsan, kral, bey, ağa vs. serveti karşılaştırılamaz. Şahsi servetlerin bir bölümünü ele alıp inceleyelim.
a. Din adamları: Papaz ve m ağırlıklı olmak üzere elde mevcut hazinenin diğer dinlerdeki insanların eline geçmemek için tekrar alınmak üzere akıllı ve planlı bir şekilde gömmeleridir. Bu durum genelde savaş, istila, korsan-çete baskını, önceden tahmin veya duyum, iç çekişmelerden kaynaklanır.
Bu insanların dönemin akıllı, kurnaz ve alim sayılan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum hazinenin alınma şartlarını ağırlaştırır.
Böyle kişilerin hazinelerini ele geçirmek için ilgili dinde mevcut işaret ve kültürel değerleri iyi tahlil etmek gerekir. Anlatılmak isteneni iyi anlamak gereklidir. Aksi takdirde çalışmalar boşa gidecektir.
b. Göç: Kendi istekleri veya zoraki göçe tabi tutulan köy veya kasabalılar bütün mallarını yanında götüremeyecekleri için oturup titizlik içerisinde hazineleri toplu olarak gömmüşlerdir. Buradaki amaç tekrar geri döndüklerinde bu hazineyi alıp tekrar eski yaşantılarına dönebilmeleridir. Bunların büyük bir bölümü tekrar geri dönmemişlerdir.
v Bütün halkın hazinesi tek bir yerde toplanıp gömülmesi düşünülemez. Parça parça ama önemli büyüklükte olmalarıdır. Bu gibi definelerde gömünün hediyesi sizi yanıltmasın. Etüdünüzü iyi yapmalısınız.
v Burada dikkat edilmesi gereken siz olsaydınız hazineyi tek bir yere mi gömerdiniz. Bence hayır 3-4 parça şeklinde gömerdim. Bunların bulunma olasılığı daha düşüktür. Biri bulunursa diğerleri bulunamaz. Şeklinde düşünürdüm. Ama mutlaka hediyesi yanıltıcı çalışmalar ve tuzaklarla gömüyü beslerdim. Paramı kolay kolay kimseye yar etmezdim.
c. Yaşlı insanlar: Bir hayat boyu çalışıp uğraştıktan sonra yaşlanan insanlar eğer çocukları yoksa eldeki değerli eşyalarını kimse bulamasın diye saklamalarıdır. Bu hazineler genelde küçük ölçekli olup şahsi eşya ve paralarından ibarettir.
Genelde ev, işyeri, bahçe, tarla, ahır veya kuyularına gömerler. Tuzak ve aldatmacası azdır. Genellikle tarihi ve kültürel değer açısından önemlidir.
d. Ölülere saygı: Eski dönemlerde kültür değerleri içerisinde ölü ile birlikte değerli eşyalarını da beraberinde gömmek vardır. Buradakiler şahsın şahsi eşyaları ve paralarıdır. Önemli bir şahsiyet değilse genelde ufak tefek şeyler gömerlerdi. Buralarda kayda değer eşyalar genelde olmaz.
v Mezarlar önemli yerlerdir. Hazine var diye mezarla kazılmamalıdır. Çünkü hangi mezarda hazine olduğu belli olup, orada da ölü yoktur.
v Burada yapılacak kazılarda kesinlikle izin alınmalı ve kanuni yapılmalıdır. Doğada mevcut güzellikler bozulmamalıdır.
v Mezar kazıları iyi etüt edilmedi ise kesinlikle yapılmamalıdır. Etüt edilemiyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.
v Hazine veya defineyi kim gömerse gömsün iyi etüt edilerek risksiz çıkarılacağı bilinmelidir. Önce araştırma (yapılamaz ise uzmana başvurulmalı), sonra makine (maden analizinden arazi özelliklerine, doğal veya yapay durumuna), sonra kanuni izinle hazine rahatlıkla çıkarılıp zengin olmamak mümkün değildir. Ama önemli olan akıllı hareket etmektir. Profesyonelce davranmaktır.
ŞžİFRELEME YÖNTEMLERİ
Þifreleme nasıl yapılır ve hangi yöntemler kullanılır. Bu sorunun cevabını örneklerle açıklamaya çalışacağım. En basitinden en karmaşığına doğru ilerleyelim.
Örnek :
SEMİH ----> HİMES
Bu en basit yöntemdir, çözülmesi saniyeler bile almaz fakat zamanında Leonardo Da Vinci'nin notlarını bu şekilde kaydettiğini unutmayalım. Aynı mantıkla başka bir örnek:
Örnek :
KARABASAN ----> LBSBCBÞBO
Hemen çözdünüz değil mi? Bu örnekte yazının devamında "Þifreçözüm" ana başlığı altında inceleyeceğim bir noktanın altını çizeyim yeri gelmişken. Harf tekrarlarına dikkat ettiniz mi?
(cok basit arkadaslar)
Metni Gizleme Yöntemi :
Amaç şifrelenmiş bir metni çeşitli dönüşümler uygulayarak başka bir metnin içine yerleştirmektir. Gayet basit bir örnek metnin tüm harflerini başka bir metinde sözcüklerin ilk harflerine gizleyerek verilebilir.
Örnek :
Ben ilk lafımı yazıp aşkımı zincirledim.
Lakin her durum için böyle bir şeyi oluşturmak kolay değildir ve zaman alır. Ayrıca anlamlı bir metin oluşturabilmek için yüksek yapay zekalı uygulamalar geliştirmek şarttır. Günümüzde doğal dilleri anlamada çok fazla gelişme kaydedilememişken, öyle olsa bile çok rahat kırılabileceğini göz ardı etmemek gerek. Bazı metin gizleme yöntemleri de şunlardır:
Harf İşaretleme : Metne gizlenecek harflerin kağıda daha derin işlenmesidir. Daha koyu değil, o zaman herkes anlardı. Daha derin, ancak belli bir açıyla bakıldığında anlaşılabilecek şekilde.
Görünmez Mürekkep : Belli bir ısıya ulaşmadan ya da kimyasal yöntemler kullanılmadan okunamayacak özel bir mürekkep ile yazılır.
İğneleme : Gizlenecek harfler gözle görülmeyecek biçimde iğne ile delinir, kağıt ışığa tutularak okunur.
Bu örnekler çok eski gibi durmaktadır, fakat aynı mantıkla çalışan günümüzden bir örnek verebiliriz. 256 bitlik resimlerimiz olduğunu düşünelim. 256 bitlik resmin son bitinin değiştirilmesi resimde göz ardı edilebilecek derecede küçük bir değişikliğe sebep olur. Böylelikle pek çok resmin olduğu bir saklama biriminde istenilen bilgi değiştirilen bitler yardımıyla saklanabilir.
Yerine Koyma Yöntemi :
Düz bir metindeki harflerin yerine başka harf, sayı veya değer koyma yöntemidir. Sezar şifresi bu yöntemin en iyi örneklerindendir. Sezar şifresinde her harf kendinden sonraki üçüncü harfle yer değiştirmektedir. Daha sonra "Algoritmalar" başlığı altında inceleyeceğim için şimdilik küçük bir örnek veriyorum.
Örnek :
SEN DE Mİ BRUTUS -------> UHP GH İL DTYVYU
Tek Kullanımlık Þerit
Bu yöntemde de şifrelenecek metin uzunluğunda bir anahtar kullanılır. Bu anahtar metin için üretilmiştir ve tek kullanımlıktır. Bu yöntemin şifrelemedeki en güvenilir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Kullandığımız şeritin içeriğinin rastgele olması güvenilirliği açısından çok önemlidir.
Öncelikle şifrelenecek metnimizin uzunluğunda rastgele bir anahtar üretiriz. Ardından metnimizdeki harflerin alfabemizdeki sayısal karşılığı ile ürettiğimiz anahtardaki harflerin sayısal karşılıklarını toplarız. Eğer toplam alfabemizdeki harf sayısını aşıyorsa alfabemizdeki harf sayısını toplamdan çıkartırız. Daha sonra oluşan metni ister sayısal karşılığını kullanarak ister harf karşılığını kullanarak şifreli metin haline getiririz. Çözmek için ise bu işlemlerin tersi uygulanır. İletiyi alacak kişiye şerit ulaştırılır, şeritteki harflerin sayısal karşılıkları şifreli metindeki harflerin sayısal karşılıklarından çıkartılır. Eğer sonuç eksi çıkıyorsa alfabemizdeki harf sayısı sonuca eklenir. Elde edilen sayısal karşılığın harf dönüşümü yapılarak düz metne ulaşılır.
Saldırganın şifreçözüm yapabilemesi için şeridi eline geçirmesi gerekli, başka hiç bir yolu yok. Saldırganın elindeki işe yarayabilecek tek bilgi ise metnin uzunluğundan anahtarın uzunluğunu bilmesidir fakat şeridi ele geçirmediği sürece metni kırması mümkün değildir. Bu yüzden tek kullanımlık şerit yönteminin güvenilirliği çok yüksektir.
Örnek :
Düz Metin : EÃ�İLMEZ BAÞIN GİBİ GÖKLER BULUTLU EFEM
Anahtar : DAÃ�LAR YOLDAÞIN GİBİ SANA NE MUTLU EFEM
E Ã� İ L M E Z B A Þ I N G İ B İ G Ö K L E R B U L U T L U E F E M
D A Ã� L A R Y O L D A Þ I N G İ B İ S A N A N E M U T L U E F E M
Yukarıdaki örnekten de rahatça anlayabileceğimiz gibi anahtarın yani tek kullanımlık şeritimizin uzunluğu düz metnimizin uzunluğuyla aynı olmak zorundadır. Ben de harf sayısını eşitlemek için düz metnimizde bir değişikliğe yol açmayacağından metnimize bir boşluk ekledim.
6 9 12 15 16 6 29 30 2 1 23 11 17 30 8 12 2 12 30 8
5 1 9 15 1 21 30 28 18 15 5 1 23 11 17 30 8 12 2 12
Sayısal dönüşüm yaparsak :
19 14 15 6 21 30 2 25 15 25 24 15 25 30 6 7 6 16 30
30 22 1 17 1 30 17 6 30 16 25 24 15 25 30 6 7 6 16
Üst kısmın devamı :
Þifreli Metin : 11, 10, 21, 30, 17, 27, 59, 58, 20, 16, 28, 12, 40, 41, 25, 42, 10, 24, 32, 20, 49, 26, 16, 23, 22, 60, 19, 31, 45, 41, 49, 39, 40, 55, 36, 13, 13, 22, 46
Sayı dizisi haline getirmiş olduğumuz şifrelenmiş metnimizden elimizdeki anahtarı kullanıp aynı işlemleri tersine uygulayarsak düz metnimize ulaşabiliriz :
EÃ�İLMEZ BAÞIN GİBİ GÖKLER BULUTLU EFEM
Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Tek Kullanımlık Þerit yöntemini kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Matris Yöntemi :
Matris yönteminde B=A-1 eşitliğini sağlayan A ve B gibi iki matrisimiz olsun. Doğal olarak A.B=B.A=I eşitliği vardır. C gibi bizim birazdan kendimizin oluşturacağı bir matris ve D gibi aşağıdaki denklemi sağlayacak iki matrisimiz olsun.
A.C=D
B.D=B.A.C=I.C=C
Bu yöntem işimizi görecek ve gayet de zevkli. Öncelikle alfabemizdeki harfler için sayısal karşılıklar bulalım.
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16
N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z . ,
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32
Örnek :
Þifrelemek istediğimiz metnimiz HAYAL SANATLARI KULÜBÜ olsun :
H A Y A L S A N A T L A R I K U L Ü B Ü
10 1 28 1 15 30 22 1 17 1 24 15 1 21 11 30 14 25 15 26 2 26
Toplam 22 değer var. Bunlardan 3x8 matris elde edelim.
Matrisin son iki değerine dikkat edelim. 22 değerden 3x8 matris elde edebilmek için boş kalan son iki değeri metni etkilemeyeceğinden boşluk değerine karşılık gelen 30 sayısı ile doldurdum. Þimdiki basamakta da rastgele değerleri olan 3x3 bir matris ile, A matrisi olur kendisi, C matrisini çarpalım. Oluşturacağımız matris 3x3 olmak zorundadır çünkü C matrisimizin satır sayısı 3'tür. Matematiksel işlem yapabilmek için ve A matrisi tersi alınabilir kare bir matris olduğundan 3x3'lük bir matristir. Yani A matrisinin satır ve sütun sayısı C matrisinin satır sayısına bağlıdır. Ayrıca oluşturduğunuz A matrisinin tersi alınabilir olduğundan emin olun yoksa metni şifreleseniz bile çözmeniz mümkün olmaz.
Sayısal dönüşüm yaptığımız ilk metni tekrar yazalım.
Düz Metin : 10, 1, 28, 1, 15, 30, 22, 1, 17, 1, 24, 15, 1, 21, 11, 30, 14, 25, 15, 26, 2, 26, 30, 30
Þifrelenmiş Metin : 75, 54, 138, 70, 50, 163, 137, 93, 23, -22, 65, -9, 29, 55, 25, 2, 89, 79, 153, 96, 52, 189, 167, 123
Gördüğünüz üzere düz metinde pek çok tekrar eden harf vardı ama şifrelenmiş metnimizde hiç yok. Böylece basit düşünen şifre kırıcıların işlerine başlayabilecekleri önemli bir noktayı ortadan kaldırdık.
Gelelim şifrelenmiş metnimizin çözülmesi aşamasına. Metnimizi şifrelerken kullandığımız A matrisinin tersi olan B matrisini şifrelenmiş metni çözmek için kullanacağız.
O halde;
B.D=C eşitliğini kullanarak;
Tek satır haline getirip sayılara karşılık gelen harfleri yazarsak başlangıçtaki metnimizi elde ederiz:
HAYAL SANATLARI KULÜBÜ
Algoritmalar
Algoritmayı basitçe bir yöntemi baştan sona adım adım hayata geçirmeyi sağlayan bir yönerge olarak tarif edebiliriz. Veri şifreleme için kullanılmış ve kullanılmakta olan bazı algoritmalara genel olarak değinelim.
Skytale
Skytale M.Ö 475 yılında Kuzey Yunanistan topraklarında bir kent olan Sparta'da geliştirilmiş ilk şifreleme aletidir. O dönem için askeri bir devrim olan bu basit aygıt dünya tarihinde bir ilktir. Bir çubuğun etrafına sarılmış düz uzunca bir kağıda yazılan metin kağıt düzleştirildiğinde anlaşılmayan bir metne dönüşür.
Daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vereyim.
Örnek :
İletmek istediğimiz metnimiz
SAVAÞ BİTTİ YAKINDA MAPUSHANE ESİRLERLE DOLACAK
olsun. Çubuğumuz da bir sargısında sekiz harf döndürecek kalınlıkta ve altı sıra olsun. Anlaşılması daha kolay olsun diye kat oluşumunu engellemek için harf sayısını fazla tuttum. Ancak doğal koşullarda böyle bir şeye ihtiyaç yoktur. Metnimizi bu aygıtı kullanarak şifrelersek elde edeceğimiz metin uzun kağıdımızda yukarıdan aşağıya şu sırada olacaktır;
S B Y A S E R L A İ A H S L A V T K M A İ E C A T I A N R A Þ İ N P E L D K D U E O
Þifrelenmiş metnimizi çubuğun etrafına sararsak şu şekli elde etmiş oluruz:
S A V A Þ
B İ T T İ
Y A K I N D
A M A P U
S H A N E
E S İ R L E
R L E D O
L A C A K
Sezar
M.Ö 60'lı yıllarda ünlü Roma İmparatoru Julius Caesar düz metin şifrelemeyi askeri anlamda kullanan ilk kişi olarak tarihe geçer. Sezar kullandığı yöntemde alfabedeki harfleri kendinden sonraki üçüncü harfle değiştirmiş. Sezar algoritması şöyledir;
<--- Çözme Yönü
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z
Þifreleme Yönü --->
Bu yöntemde bitişi başlangıca bağlayıp bir döngü haline getiririz. Sezar üç harf atlayarak kullanmış. Biz elbette daha farklı şekilde kullanabiliriz. Þifreyi çözmeyi zorlaştırmak için sıralı bir harf dizini yerine rastgele harf dizini kullanmak çok daha mantıklı. Yine de bu algoritma çok rahat kırılabilir. Bunu yazının devamında Þifreçözüm altında inceleyeceğim. Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Sezar algoritmasını kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Enigma
Biraz da 2. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştiren Enigma'dan bahsedelim. Özü Rotor Makinasının işleyişine dayanan Enigma Alman Arthur Scherbuis tarafından geliştirilmiş bir şifreleme aracıdır.
Rotor makinasıysa veri giriş ve çıkışı için iki ayrı levhadan oluşan bir disktir. Hem veri giriş levhasında, hem de veri çıkış levhasında 26 adet bağlantı noktası bulunmaktadır. Makinanın gizemini de bu bağlantı noktalarının birbirine rastgele bağlanması oluşturuyordu.
İngilizler Almanların Enigma ile şifrelenmiş belgelerini bir türlü çözemezler, ta ki bir baskında bir Enigma aygıtını ellerine geçirinceye kadar.
Müttefik kuvvetlerde şifrebilimcilik yapan bilgisayar biliminin babası İngiliz Alan Turing, kendisi o ünlü Turing makinasının mucididir, işlem gücü günümüz adi hesap makinalarından bile düşük ilk bilgisayarlardan sayılan geliştirdikleri Colossus adlı bilgisayarla Enigma'yı kırmayı başarmıştır.
Bunun ardından Almanların ilk saldırıyı yapmalarına izin veren İngilizler daha sonra savaşı lehlerine çevirmişlerdir.
Blowfish
Bruce Schneier tarafından 1993'te yazılmış algoritmanın bazı açıkları bulunmasına rağmen yine güvenli olarak kabul görmekte. Anahtar uzunluğu ile 32 bit ile 448 bit arasında değişebilir. Bruce Schneier daha sonra Blowfish'teki gedikleri kapatarak Twofish adında yeni bir algoritma daha yazmıştır.
Vigenère
Blaise de Vigenère adlı bir Fransız tarafından 16. yy'da bulunan bu algoritmanın mantığı çoklu alfabe kullanımına dayanır. Vigenère algoritmasında bir düz metnimiz bir de kendini tekrar eden bir anahtarımız vardır. Düz metnimizdeki harflerimiz anahtar sözcüğümüzün alfabedeki sırası kadar ötelenir. Bu şekilde tekil alfabeli algoritmaların en zayıf noktası büyük ölçüde kapatılmıştır çünkü böylece harf sıklıklarının eşitsizlikleri ortalama bir değere çekilmiş olur. Yine de Vigenère algoritması 19. yy başlarında kırılmıştır.
Örnek :
Düz Metin : BİRLİK YAZILIM
Anahtar : SEMİH
B İ R L İ K Y A Z I L I M
S E M İ H S E M İ H S E M İ
2 12 21 15 12 14 30 28 1 29 11 15 11 16
22 6 16 12 10 22 6 16 12 10 22 6 16 12
->
Þifreli Metin : 24, 18, 37, 27, 22, 36, 36, 44, 13, 39, 33, 21, 27, 28
Þifreli metnimiz artık bir sayı dizisi. Anahtarımız da belli SEMİH, istediğimiz zaman bu işlemi tersine çevirerek düz metni elde edebiliriz. Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Vigenère algoritmasını kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Skipjack
Skipjack düz yazıyı 64 bitlik parçalar halinde 80 bitlik anahtar kullanarak 32 defa yinelenen bir dahili döngü kullanarak şifrelemektedir. Skipjack kullanımı gizli olan bir algoritmadır. Sadece belirli yonga ve donanımlarla kullanılabilmektedir.
D.E.S
IBM tarafından geliştirilen DES 1977 yılında Amerikan hükümeti tarafından bir standart olarak kabul edilir. Simetrik anahtarlı bir algoritma olan DES ilk çıktığından beri pek çok saldırıya uğramış. Bunlardan bir kısmı başarılı olmuş. Günümüzde DES en bilinen algoritmalardan biridir ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Lakin yine de D.E.S artık güvenilir bir algoritma olma özelliğini yitirmiştir.
Düz yazıyı 64 bitlik parçalar halinde 56 bitlik anahtar kullanarak şifreli metin haline getirir. Düz yazı çeşitli işlem ve yedeklemelerden geçtikten sonra oluşan veri daha güvenli olması için düz yazı ile XOR'lanır. Bu döngü her seferinde anahtarın farklı bitleri kullanılarak 16 defa tekrarlanır.
Üçlü D.E.S
Üçlü DES, DES algoritmasının üç defa kullanıldığı bir algoritmadır ve DES'e göre daha güvenlidir. Üçlü DES'te düz metin 64 bitlik parçalar halinde 192 bitlik anahtar yardımıyla şifrelenir. Anahtarın ilk 64 biti ile düz yazı ilk şifrelemeden geçer. Ardından şifrelenmiş metin anahtarın ikinci 64 bitlik kısmı ile çözme işlemine tabi tutulur. Son adımda metnimiz anahtarın üçüncü 64 bitlik kısmı ile tekrar şifrelenir. Eğer üç anahtar parçası da birbirinin aynısı ise işlem DES ile aynıdır, farklı ise ikinci anahtar parçasını kullanarak metne uyguladığımız çözme işlemi şifrelenmiş metni iyice karmaşık hale getirecektir.
A.E.S
Joan Daemen ve Vincent Rijmen adında iki Belçikalı tarafından 1998 yılında geliştirilmiş bir algoritma olan A.E.S Amerikan hükümeti tarafından 2001 yılında bir standart olarak kabul edilmiştir. A.E.S 128, 192 ve 256 bitlik anahtarlar kullanmaktadır.
I.D.E.A
Þimdiye dek üretilmiş en hızlı ve en güvenilir algoritma olduğu düşünülen I.D.E.A 128 bitlik anahtar kullanmaktadır. 64 bitlik parçalar halinde gizli anahtar yöntemi ile şifreleme yapan I.D.E.A Xuejia Lai tarafından geliştirilmiştir. I.D.E.A'nın işleyişi biraz karmaşıktır. 128 bitlik anahtardan üretilen alt anahtarlar 64 bitlik metnimiz ile çeşitli cebirsel işlemlere ve XOR işlemine tabi tutulmaktadır.
128 bitlik anahtarımızı bölerek 16 bitlik ilk 8 parçamızı elde ederiz. 128 bitlik anahtarımızdan başka bir 16 bitlik 8 parça daha elde etmek için anahtarımızın bitlerini sola doğru 25 bit öteler ve sekize böleriz. İkinci işlem toplamda 16 bitlik 52 alt anahtar elde edilinceye kadar tekrar edilir.
Düz metin 16 bitlik 4 parçaya bölünür bu parçalar alt anahtarlarla belli sıralarda toplama, çarpma gibi cebirsel ve XOR işlemi gibi mantıksal işlemlere sokulur. Sekizli döngüler sonunda çıkan çeşitli değerler bir diğer işlemin girdisini oluşturur.
R.S.A
Günümüzde en yaygın olarak kullanılan açık anahtarlı şifreleme algoritması olan R.S.A 1977 yılında Ron Rivest, Adi Shamir ve Len Adleman tarafından geliştirilmiştir.
RSA'nın çalışma mantığı şöyledir;
p ve q gibi iki asal sayı belirlenir. Mod alınacak değerimiz n=p.q şeklinde hesaplanır. Euler'in totient fonksiyonu ile t=(p-1).(q-1) değeri hesaplanır. t değeri ile en büyük ortak böleni 1 olan bir e değeri bulunur. e.d=1 mod t olacak şekilde bir d değeri hesaplanır.
açık anahtar(e, n),
gizli anahtar(d, n) 'dir.
Düz metnimiz M olsun. Þifreli metnimiz C=Me mod n şeklinde elde edilir. Þifreyi çözmek için ise şu basamakları takip ederiz;
Düz metin : Cd mod n = (Me)d mod n = M 'dir.
Örnek :
p=7, q=9 olsun.
n=7.9=63 olur.
t=(7-1).(9-1)=48
e=5
5.d=1 mod 48 ise;
d=29'dur. Çünkü 5.29=145=1 mod 48'dir.
açık anahtar(5,63),
gizli anahtar(29, 63)'tür.
Düz metnimiz M=4 olsun.
Þifreli metnimiz C=45 mod 63=15'dır.
Þimdi şifremizi çözelim,
Düz metin = 1629 mod 63 = (45)29 mod 63 = 4 olarak elde edilir.
Þifreçözüm
Þifreçözüm kullanılan algoritmanın zayıflıklarından, şifrelenen metin hakkındaki bilgilerden yola çıkarak şifrelenmiş metnin nasıl kırılabileceğini araştıran bilim dalıdır. Yüksek matematiksel yöntemler kullanarak yapılan şifrelemeyi çözebilmek için doğal olarak yüksek bir matematik bilgisi ve uygulaması gerekmektedir. Þifreçözüm için bir yol geliştirmiş olsanız bile çoğu şifrenin insan gücü ile çözülmesi pek mümkün değildir. Bu iş için kullanılacak yöntemi deneyebilecek yüksek işlem gücünde donanımlar gerekmektedir. Bu bilim dalının ne denli önemli olduğunu ve devletlerin bu konuya ne kadar önem verdiğine yazının devamında "Günümüzde Þifrebilimin Önemi" başlığı altında etraflıca değineceğim.
Güvenli Sistemler
Yeri gelmişken biraz da güvenli sistemlerden bahsedelim. Güvenli sistemler ikiye ayrılır; Koşulsuz Güvenli Sistemler ve Matematiksel Güvenli Sistemler.
Koşulsuz Güvenli Sistemler, şifrelenmiş metinden uzunluğu ne olursa olsun düz metni oluşturmak için yeterli bilgi elde edilemeyecek sistemlere denir.
Zaten şifrelemenin mantığı şifreçözücünün şifrelenmiş metinden elde edebileceği anlamlı bilgiyi mümkün olduğunca anlamsız hale getirmektir.
Matematiksel Güvenli Sistemler de, şifrelenmiş metni kırmanın maliyeti düz metinden fazla olan ve/veya şifrelenmiş metni kırmak için gereken zaman bilginin geçerlilik süresinden fazla olan sistemlere denir.
Örneğin şifresi saat başı değişen bir kasanın şifresi en iyi cihazlarla ancak bir ayda kırılabiliyorsa ya da kasanın içinde üç liralık bilgi varken kasanın şifresini kırmanın maliyeti beş lira ise bu sistemler Matematiksel Güvenli Sistemlerdir.
Algoritmaların Gücü
Þifrelerin çözülmesi başlı başına bir sanattır, anahtarı bilmeden şifrelenmiş metinden düz metni elde etmek gibi. Önemli olan noktalardan biri de algoritmaların ne denli güçlü olduklarıdır.
Mantıken anahtarlı herhangi bir algoritma olası tüm anahtarların denenmesi ile kırılabilir. Anahtarı bulmak için tüm olasılıkları teker teker deneme yöntemine kaba kuvvetle kırma denir. Deneme yanılma yöntemi de diyebileceğimiz bu yöntem en zayıf fakat en kesin yöntemdir.
Deneme yanılma yöntemiyle kırılmaya çalışılan bir algoritmanın gücü doğal olarak doğrudan anahtarın uzunluğuyla alakalıdır.
Örnek :
SEMİH ----> HİMES
Bu en basit yöntemdir, çözülmesi saniyeler bile almaz fakat zamanında Leonardo Da Vinci'nin notlarını bu şekilde kaydettiğini unutmayalım. Aynı mantıkla başka bir örnek:
Örnek :
KARABASAN ----> LBSBCBÞBO
Hemen çözdünüz değil mi? Bu örnekte yazının devamında "Þifreçözüm" ana başlığı altında inceleyeceğim bir noktanın altını çizeyim yeri gelmişken. Harf tekrarlarına dikkat ettiniz mi?
(cok basit arkadaslar)
Metni Gizleme Yöntemi :
Amaç şifrelenmiş bir metni çeşitli dönüşümler uygulayarak başka bir metnin içine yerleştirmektir. Gayet basit bir örnek metnin tüm harflerini başka bir metinde sözcüklerin ilk harflerine gizleyerek verilebilir.
Örnek :
Ben ilk lafımı yazıp aşkımı zincirledim.
Lakin her durum için böyle bir şeyi oluşturmak kolay değildir ve zaman alır. Ayrıca anlamlı bir metin oluşturabilmek için yüksek yapay zekalı uygulamalar geliştirmek şarttır. Günümüzde doğal dilleri anlamada çok fazla gelişme kaydedilememişken, öyle olsa bile çok rahat kırılabileceğini göz ardı etmemek gerek. Bazı metin gizleme yöntemleri de şunlardır:
Harf İşaretleme : Metne gizlenecek harflerin kağıda daha derin işlenmesidir. Daha koyu değil, o zaman herkes anlardı. Daha derin, ancak belli bir açıyla bakıldığında anlaşılabilecek şekilde.
Görünmez Mürekkep : Belli bir ısıya ulaşmadan ya da kimyasal yöntemler kullanılmadan okunamayacak özel bir mürekkep ile yazılır.
İğneleme : Gizlenecek harfler gözle görülmeyecek biçimde iğne ile delinir, kağıt ışığa tutularak okunur.
Bu örnekler çok eski gibi durmaktadır, fakat aynı mantıkla çalışan günümüzden bir örnek verebiliriz. 256 bitlik resimlerimiz olduğunu düşünelim. 256 bitlik resmin son bitinin değiştirilmesi resimde göz ardı edilebilecek derecede küçük bir değişikliğe sebep olur. Böylelikle pek çok resmin olduğu bir saklama biriminde istenilen bilgi değiştirilen bitler yardımıyla saklanabilir.
Yerine Koyma Yöntemi :
Düz bir metindeki harflerin yerine başka harf, sayı veya değer koyma yöntemidir. Sezar şifresi bu yöntemin en iyi örneklerindendir. Sezar şifresinde her harf kendinden sonraki üçüncü harfle yer değiştirmektedir. Daha sonra "Algoritmalar" başlığı altında inceleyeceğim için şimdilik küçük bir örnek veriyorum.
Örnek :
SEN DE Mİ BRUTUS -------> UHP GH İL DTYVYU
Tek Kullanımlık Þerit
Bu yöntemde de şifrelenecek metin uzunluğunda bir anahtar kullanılır. Bu anahtar metin için üretilmiştir ve tek kullanımlıktır. Bu yöntemin şifrelemedeki en güvenilir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Kullandığımız şeritin içeriğinin rastgele olması güvenilirliği açısından çok önemlidir.
Öncelikle şifrelenecek metnimizin uzunluğunda rastgele bir anahtar üretiriz. Ardından metnimizdeki harflerin alfabemizdeki sayısal karşılığı ile ürettiğimiz anahtardaki harflerin sayısal karşılıklarını toplarız. Eğer toplam alfabemizdeki harf sayısını aşıyorsa alfabemizdeki harf sayısını toplamdan çıkartırız. Daha sonra oluşan metni ister sayısal karşılığını kullanarak ister harf karşılığını kullanarak şifreli metin haline getiririz. Çözmek için ise bu işlemlerin tersi uygulanır. İletiyi alacak kişiye şerit ulaştırılır, şeritteki harflerin sayısal karşılıkları şifreli metindeki harflerin sayısal karşılıklarından çıkartılır. Eğer sonuç eksi çıkıyorsa alfabemizdeki harf sayısı sonuca eklenir. Elde edilen sayısal karşılığın harf dönüşümü yapılarak düz metne ulaşılır.
Saldırganın şifreçözüm yapabilemesi için şeridi eline geçirmesi gerekli, başka hiç bir yolu yok. Saldırganın elindeki işe yarayabilecek tek bilgi ise metnin uzunluğundan anahtarın uzunluğunu bilmesidir fakat şeridi ele geçirmediği sürece metni kırması mümkün değildir. Bu yüzden tek kullanımlık şerit yönteminin güvenilirliği çok yüksektir.
Örnek :
Düz Metin : EÃ�İLMEZ BAÞIN GİBİ GÖKLER BULUTLU EFEM
Anahtar : DAÃ�LAR YOLDAÞIN GİBİ SANA NE MUTLU EFEM
E Ã� İ L M E Z B A Þ I N G İ B İ G Ö K L E R B U L U T L U E F E M
D A Ã� L A R Y O L D A Þ I N G İ B İ S A N A N E M U T L U E F E M
Yukarıdaki örnekten de rahatça anlayabileceğimiz gibi anahtarın yani tek kullanımlık şeritimizin uzunluğu düz metnimizin uzunluğuyla aynı olmak zorundadır. Ben de harf sayısını eşitlemek için düz metnimizde bir değişikliğe yol açmayacağından metnimize bir boşluk ekledim.
6 9 12 15 16 6 29 30 2 1 23 11 17 30 8 12 2 12 30 8
5 1 9 15 1 21 30 28 18 15 5 1 23 11 17 30 8 12 2 12
Sayısal dönüşüm yaparsak :
19 14 15 6 21 30 2 25 15 25 24 15 25 30 6 7 6 16 30
30 22 1 17 1 30 17 6 30 16 25 24 15 25 30 6 7 6 16
Üst kısmın devamı :
Þifreli Metin : 11, 10, 21, 30, 17, 27, 59, 58, 20, 16, 28, 12, 40, 41, 25, 42, 10, 24, 32, 20, 49, 26, 16, 23, 22, 60, 19, 31, 45, 41, 49, 39, 40, 55, 36, 13, 13, 22, 46
Sayı dizisi haline getirmiş olduğumuz şifrelenmiş metnimizden elimizdeki anahtarı kullanıp aynı işlemleri tersine uygulayarsak düz metnimize ulaşabiliriz :
EÃ�İLMEZ BAÞIN GİBİ GÖKLER BULUTLU EFEM
Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Tek Kullanımlık Þerit yöntemini kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Matris Yöntemi :
Matris yönteminde B=A-1 eşitliğini sağlayan A ve B gibi iki matrisimiz olsun. Doğal olarak A.B=B.A=I eşitliği vardır. C gibi bizim birazdan kendimizin oluşturacağı bir matris ve D gibi aşağıdaki denklemi sağlayacak iki matrisimiz olsun.
A.C=D
B.D=B.A.C=I.C=C
Bu yöntem işimizi görecek ve gayet de zevkli. Öncelikle alfabemizdeki harfler için sayısal karşılıklar bulalım.
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16
N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z . ,
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32
Örnek :
Þifrelemek istediğimiz metnimiz HAYAL SANATLARI KULÜBÜ olsun :
H A Y A L S A N A T L A R I K U L Ü B Ü
10 1 28 1 15 30 22 1 17 1 24 15 1 21 11 30 14 25 15 26 2 26
Toplam 22 değer var. Bunlardan 3x8 matris elde edelim.
Matrisin son iki değerine dikkat edelim. 22 değerden 3x8 matris elde edebilmek için boş kalan son iki değeri metni etkilemeyeceğinden boşluk değerine karşılık gelen 30 sayısı ile doldurdum. Þimdiki basamakta da rastgele değerleri olan 3x3 bir matris ile, A matrisi olur kendisi, C matrisini çarpalım. Oluşturacağımız matris 3x3 olmak zorundadır çünkü C matrisimizin satır sayısı 3'tür. Matematiksel işlem yapabilmek için ve A matrisi tersi alınabilir kare bir matris olduğundan 3x3'lük bir matristir. Yani A matrisinin satır ve sütun sayısı C matrisinin satır sayısına bağlıdır. Ayrıca oluşturduğunuz A matrisinin tersi alınabilir olduğundan emin olun yoksa metni şifreleseniz bile çözmeniz mümkün olmaz.
Sayısal dönüşüm yaptığımız ilk metni tekrar yazalım.
Düz Metin : 10, 1, 28, 1, 15, 30, 22, 1, 17, 1, 24, 15, 1, 21, 11, 30, 14, 25, 15, 26, 2, 26, 30, 30
Þifrelenmiş Metin : 75, 54, 138, 70, 50, 163, 137, 93, 23, -22, 65, -9, 29, 55, 25, 2, 89, 79, 153, 96, 52, 189, 167, 123
Gördüğünüz üzere düz metinde pek çok tekrar eden harf vardı ama şifrelenmiş metnimizde hiç yok. Böylece basit düşünen şifre kırıcıların işlerine başlayabilecekleri önemli bir noktayı ortadan kaldırdık.
Gelelim şifrelenmiş metnimizin çözülmesi aşamasına. Metnimizi şifrelerken kullandığımız A matrisinin tersi olan B matrisini şifrelenmiş metni çözmek için kullanacağız.
O halde;
B.D=C eşitliğini kullanarak;
Tek satır haline getirip sayılara karşılık gelen harfleri yazarsak başlangıçtaki metnimizi elde ederiz:
HAYAL SANATLARI KULÜBÜ
Algoritmalar
Algoritmayı basitçe bir yöntemi baştan sona adım adım hayata geçirmeyi sağlayan bir yönerge olarak tarif edebiliriz. Veri şifreleme için kullanılmış ve kullanılmakta olan bazı algoritmalara genel olarak değinelim.
Skytale
Skytale M.Ö 475 yılında Kuzey Yunanistan topraklarında bir kent olan Sparta'da geliştirilmiş ilk şifreleme aletidir. O dönem için askeri bir devrim olan bu basit aygıt dünya tarihinde bir ilktir. Bir çubuğun etrafına sarılmış düz uzunca bir kağıda yazılan metin kağıt düzleştirildiğinde anlaşılmayan bir metne dönüşür.
Daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vereyim.
Örnek :
İletmek istediğimiz metnimiz
SAVAÞ BİTTİ YAKINDA MAPUSHANE ESİRLERLE DOLACAK
olsun. Çubuğumuz da bir sargısında sekiz harf döndürecek kalınlıkta ve altı sıra olsun. Anlaşılması daha kolay olsun diye kat oluşumunu engellemek için harf sayısını fazla tuttum. Ancak doğal koşullarda böyle bir şeye ihtiyaç yoktur. Metnimizi bu aygıtı kullanarak şifrelersek elde edeceğimiz metin uzun kağıdımızda yukarıdan aşağıya şu sırada olacaktır;
S B Y A S E R L A İ A H S L A V T K M A İ E C A T I A N R A Þ İ N P E L D K D U E O
Þifrelenmiş metnimizi çubuğun etrafına sararsak şu şekli elde etmiş oluruz:
S A V A Þ
B İ T T İ
Y A K I N D
A M A P U
S H A N E
E S İ R L E
R L E D O
L A C A K
Sezar
M.Ö 60'lı yıllarda ünlü Roma İmparatoru Julius Caesar düz metin şifrelemeyi askeri anlamda kullanan ilk kişi olarak tarihe geçer. Sezar kullandığı yöntemde alfabedeki harfleri kendinden sonraki üçüncü harfle değiştirmiş. Sezar algoritması şöyledir;
<--- Çözme Yönü
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z
A B C Ç D E F G Ã� H I İ J K L M N O Ö P R S Þ T U Ü V Y Z
Þifreleme Yönü --->
Bu yöntemde bitişi başlangıca bağlayıp bir döngü haline getiririz. Sezar üç harf atlayarak kullanmış. Biz elbette daha farklı şekilde kullanabiliriz. Þifreyi çözmeyi zorlaştırmak için sıralı bir harf dizini yerine rastgele harf dizini kullanmak çok daha mantıklı. Yine de bu algoritma çok rahat kırılabilir. Bunu yazının devamında Þifreçözüm altında inceleyeceğim. Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Sezar algoritmasını kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Enigma
Biraz da 2. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştiren Enigma'dan bahsedelim. Özü Rotor Makinasının işleyişine dayanan Enigma Alman Arthur Scherbuis tarafından geliştirilmiş bir şifreleme aracıdır.
Rotor makinasıysa veri giriş ve çıkışı için iki ayrı levhadan oluşan bir disktir. Hem veri giriş levhasında, hem de veri çıkış levhasında 26 adet bağlantı noktası bulunmaktadır. Makinanın gizemini de bu bağlantı noktalarının birbirine rastgele bağlanması oluşturuyordu.
İngilizler Almanların Enigma ile şifrelenmiş belgelerini bir türlü çözemezler, ta ki bir baskında bir Enigma aygıtını ellerine geçirinceye kadar.
Müttefik kuvvetlerde şifrebilimcilik yapan bilgisayar biliminin babası İngiliz Alan Turing, kendisi o ünlü Turing makinasının mucididir, işlem gücü günümüz adi hesap makinalarından bile düşük ilk bilgisayarlardan sayılan geliştirdikleri Colossus adlı bilgisayarla Enigma'yı kırmayı başarmıştır.
Bunun ardından Almanların ilk saldırıyı yapmalarına izin veren İngilizler daha sonra savaşı lehlerine çevirmişlerdir.
Blowfish
Bruce Schneier tarafından 1993'te yazılmış algoritmanın bazı açıkları bulunmasına rağmen yine güvenli olarak kabul görmekte. Anahtar uzunluğu ile 32 bit ile 448 bit arasında değişebilir. Bruce Schneier daha sonra Blowfish'teki gedikleri kapatarak Twofish adında yeni bir algoritma daha yazmıştır.
Vigenère
Blaise de Vigenère adlı bir Fransız tarafından 16. yy'da bulunan bu algoritmanın mantığı çoklu alfabe kullanımına dayanır. Vigenère algoritmasında bir düz metnimiz bir de kendini tekrar eden bir anahtarımız vardır. Düz metnimizdeki harflerimiz anahtar sözcüğümüzün alfabedeki sırası kadar ötelenir. Bu şekilde tekil alfabeli algoritmaların en zayıf noktası büyük ölçüde kapatılmıştır çünkü böylece harf sıklıklarının eşitsizlikleri ortalama bir değere çekilmiş olur. Yine de Vigenère algoritması 19. yy başlarında kırılmıştır.
Örnek :
Düz Metin : BİRLİK YAZILIM
Anahtar : SEMİH
B İ R L İ K Y A Z I L I M
S E M İ H S E M İ H S E M İ
2 12 21 15 12 14 30 28 1 29 11 15 11 16
22 6 16 12 10 22 6 16 12 10 22 6 16 12
->
Þifreli Metin : 24, 18, 37, 27, 22, 36, 36, 44, 13, 39, 33, 21, 27, 28
Þifreli metnimiz artık bir sayı dizisi. Anahtarımız da belli SEMİH, istediğimiz zaman bu işlemi tersine çevirerek düz metni elde edebiliriz. Aşağıda C yazılım dili ile yazmış olduğum Vigenère algoritmasını kullanan bir örnek mevcut.
Kaynak Betiği Uygulaması
Skipjack
Skipjack düz yazıyı 64 bitlik parçalar halinde 80 bitlik anahtar kullanarak 32 defa yinelenen bir dahili döngü kullanarak şifrelemektedir. Skipjack kullanımı gizli olan bir algoritmadır. Sadece belirli yonga ve donanımlarla kullanılabilmektedir.
D.E.S
IBM tarafından geliştirilen DES 1977 yılında Amerikan hükümeti tarafından bir standart olarak kabul edilir. Simetrik anahtarlı bir algoritma olan DES ilk çıktığından beri pek çok saldırıya uğramış. Bunlardan bir kısmı başarılı olmuş. Günümüzde DES en bilinen algoritmalardan biridir ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Lakin yine de D.E.S artık güvenilir bir algoritma olma özelliğini yitirmiştir.
Düz yazıyı 64 bitlik parçalar halinde 56 bitlik anahtar kullanarak şifreli metin haline getirir. Düz yazı çeşitli işlem ve yedeklemelerden geçtikten sonra oluşan veri daha güvenli olması için düz yazı ile XOR'lanır. Bu döngü her seferinde anahtarın farklı bitleri kullanılarak 16 defa tekrarlanır.
Üçlü D.E.S
Üçlü DES, DES algoritmasının üç defa kullanıldığı bir algoritmadır ve DES'e göre daha güvenlidir. Üçlü DES'te düz metin 64 bitlik parçalar halinde 192 bitlik anahtar yardımıyla şifrelenir. Anahtarın ilk 64 biti ile düz yazı ilk şifrelemeden geçer. Ardından şifrelenmiş metin anahtarın ikinci 64 bitlik kısmı ile çözme işlemine tabi tutulur. Son adımda metnimiz anahtarın üçüncü 64 bitlik kısmı ile tekrar şifrelenir. Eğer üç anahtar parçası da birbirinin aynısı ise işlem DES ile aynıdır, farklı ise ikinci anahtar parçasını kullanarak metne uyguladığımız çözme işlemi şifrelenmiş metni iyice karmaşık hale getirecektir.
A.E.S
Joan Daemen ve Vincent Rijmen adında iki Belçikalı tarafından 1998 yılında geliştirilmiş bir algoritma olan A.E.S Amerikan hükümeti tarafından 2001 yılında bir standart olarak kabul edilmiştir. A.E.S 128, 192 ve 256 bitlik anahtarlar kullanmaktadır.
I.D.E.A
Þimdiye dek üretilmiş en hızlı ve en güvenilir algoritma olduğu düşünülen I.D.E.A 128 bitlik anahtar kullanmaktadır. 64 bitlik parçalar halinde gizli anahtar yöntemi ile şifreleme yapan I.D.E.A Xuejia Lai tarafından geliştirilmiştir. I.D.E.A'nın işleyişi biraz karmaşıktır. 128 bitlik anahtardan üretilen alt anahtarlar 64 bitlik metnimiz ile çeşitli cebirsel işlemlere ve XOR işlemine tabi tutulmaktadır.
128 bitlik anahtarımızı bölerek 16 bitlik ilk 8 parçamızı elde ederiz. 128 bitlik anahtarımızdan başka bir 16 bitlik 8 parça daha elde etmek için anahtarımızın bitlerini sola doğru 25 bit öteler ve sekize böleriz. İkinci işlem toplamda 16 bitlik 52 alt anahtar elde edilinceye kadar tekrar edilir.
Düz metin 16 bitlik 4 parçaya bölünür bu parçalar alt anahtarlarla belli sıralarda toplama, çarpma gibi cebirsel ve XOR işlemi gibi mantıksal işlemlere sokulur. Sekizli döngüler sonunda çıkan çeşitli değerler bir diğer işlemin girdisini oluşturur.
R.S.A
Günümüzde en yaygın olarak kullanılan açık anahtarlı şifreleme algoritması olan R.S.A 1977 yılında Ron Rivest, Adi Shamir ve Len Adleman tarafından geliştirilmiştir.
RSA'nın çalışma mantığı şöyledir;
p ve q gibi iki asal sayı belirlenir. Mod alınacak değerimiz n=p.q şeklinde hesaplanır. Euler'in totient fonksiyonu ile t=(p-1).(q-1) değeri hesaplanır. t değeri ile en büyük ortak böleni 1 olan bir e değeri bulunur. e.d=1 mod t olacak şekilde bir d değeri hesaplanır.
açık anahtar(e, n),
gizli anahtar(d, n) 'dir.
Düz metnimiz M olsun. Þifreli metnimiz C=Me mod n şeklinde elde edilir. Þifreyi çözmek için ise şu basamakları takip ederiz;
Düz metin : Cd mod n = (Me)d mod n = M 'dir.
Örnek :
p=7, q=9 olsun.
n=7.9=63 olur.
t=(7-1).(9-1)=48
e=5
5.d=1 mod 48 ise;
d=29'dur. Çünkü 5.29=145=1 mod 48'dir.
açık anahtar(5,63),
gizli anahtar(29, 63)'tür.
Düz metnimiz M=4 olsun.
Þifreli metnimiz C=45 mod 63=15'dır.
Þimdi şifremizi çözelim,
Düz metin = 1629 mod 63 = (45)29 mod 63 = 4 olarak elde edilir.
Þifreçözüm
Þifreçözüm kullanılan algoritmanın zayıflıklarından, şifrelenen metin hakkındaki bilgilerden yola çıkarak şifrelenmiş metnin nasıl kırılabileceğini araştıran bilim dalıdır. Yüksek matematiksel yöntemler kullanarak yapılan şifrelemeyi çözebilmek için doğal olarak yüksek bir matematik bilgisi ve uygulaması gerekmektedir. Þifreçözüm için bir yol geliştirmiş olsanız bile çoğu şifrenin insan gücü ile çözülmesi pek mümkün değildir. Bu iş için kullanılacak yöntemi deneyebilecek yüksek işlem gücünde donanımlar gerekmektedir. Bu bilim dalının ne denli önemli olduğunu ve devletlerin bu konuya ne kadar önem verdiğine yazının devamında "Günümüzde Þifrebilimin Önemi" başlığı altında etraflıca değineceğim.
Güvenli Sistemler
Yeri gelmişken biraz da güvenli sistemlerden bahsedelim. Güvenli sistemler ikiye ayrılır; Koşulsuz Güvenli Sistemler ve Matematiksel Güvenli Sistemler.
Koşulsuz Güvenli Sistemler, şifrelenmiş metinden uzunluğu ne olursa olsun düz metni oluşturmak için yeterli bilgi elde edilemeyecek sistemlere denir.
Zaten şifrelemenin mantığı şifreçözücünün şifrelenmiş metinden elde edebileceği anlamlı bilgiyi mümkün olduğunca anlamsız hale getirmektir.
Matematiksel Güvenli Sistemler de, şifrelenmiş metni kırmanın maliyeti düz metinden fazla olan ve/veya şifrelenmiş metni kırmak için gereken zaman bilginin geçerlilik süresinden fazla olan sistemlere denir.
Örneğin şifresi saat başı değişen bir kasanın şifresi en iyi cihazlarla ancak bir ayda kırılabiliyorsa ya da kasanın içinde üç liralık bilgi varken kasanın şifresini kırmanın maliyeti beş lira ise bu sistemler Matematiksel Güvenli Sistemlerdir.
Algoritmaların Gücü
Þifrelerin çözülmesi başlı başına bir sanattır, anahtarı bilmeden şifrelenmiş metinden düz metni elde etmek gibi. Önemli olan noktalardan biri de algoritmaların ne denli güçlü olduklarıdır.
Mantıken anahtarlı herhangi bir algoritma olası tüm anahtarların denenmesi ile kırılabilir. Anahtarı bulmak için tüm olasılıkları teker teker deneme yöntemine kaba kuvvetle kırma denir. Deneme yanılma yöntemi de diyebileceğimiz bu yöntem en zayıf fakat en kesin yöntemdir.
Deneme yanılma yöntemiyle kırılmaya çalışılan bir algoritmanın gücü doğal olarak doğrudan anahtarın uzunluğuyla alakalıdır.
Define Nedir?
Yere gömülmüş değerli mallar.Fıkıh literatüründe “kenz” olarak nitelendirilen, gömülü bulunduğu yerden çıkarılan ve sahibi bilinmeyen altın gümüş paralar, silâhlar, aletler, ev eşyaları… gibi mal ve eşyaya verilen isim. İslâm fıkhına göre defineler üçe ayrılır: 1- İslâmî defineler: Üzerinde herhangi bir İslâmî işaret bulunan, diğer bir ifade ile, üzerinde kelime-i şehadet gibi bir yazı, bir işaret, bir simge taşıyan ve müslümanlara ait olması kesin olan ve yer altından çıkarılan paralar ve eşyalar. 2- Cahiliye devri defineleri: Üzerinde İslâmî olmayan bir simge, bir işaret, bir yazı… vb. belirleyici özellik bulunan, meselâ, İslâm öncesi milletlere ait tanrıların resimleri veya müslüman olmayan hükümdarların birinin resmi bulunan ve gömülü halde bulunan paralar veya diğer eşyalar.
3- Müştebeh defineler: Üzerinde belirleyici bir işareti veya simgesi, nakşı, baskısı karışık olduğundan, bulunan bu definenin müslümanlara mı, yoksa müslüman olmayan milletlere mi ait olduğu bilinemeyen veya anlaşılamayan gömülü halde bulunan para ve diğer eşyalara denir. (Ö. N. Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhıyye Kamusu, IV, 75-76)
İslâm’da tanımlarını verdiğimiz defineler, beytü’l-mâl*’in gelirleri arasında yer alır. Bu defineler, yukarıdaki kısımları ile, bu defineleri bulana ve bulunduğu yere göre hazineye belli miktarı devredilir. Söz konusu olan defineler fıkıh kitaplarında madenlerin hükmüyle beraber ele alınırlar. Hatta her iki grup da, yer âltında gömülü olup, sonradan çıkarıldıkları için, define ve madenlere beraberce “rikâz” diyenler vardır (Şeyhî-Zâde, Mecmeu’l-Enhur, İstanbul 1301, l. 405). Dolayısıyla ister öşür arazisinde, ister haraç arazisinde bir müslüman veya müslüman olmayan fakat İslâm diyarında yaşayan ve adına “zımmî” denilen kişilerce bulunup eritilebilen madenler ile, bir zamanlar müslüman olmayanlar tarafından gömülmüş defineler, miktarlarının azlığına veya çokluğuna bakılmaksızın vergiye tabi tutulmuşlardır.
Alınan vergi oranları da şöyledir: Bir müslüman veya zımmî, ateşte eriyebilen altın, gümüş, bakır… vb. madeni bulduğunda bunun beşte birini hazineye devreder; geri kalan kendisine ait olur. Bunları bulan kişinin müslüman, veya zımmî, hür veya köle, çocuk veya bâliğ, erkek veya kadın olmasında fark yoktur. Bu hüküm sahipsiz bir arazide bulunan madenler içindir. Fakat madenin bulunduğu arazinin sahibi varsa bulunan madenin beşte dörtlük bir miktarı arazi sahibine aittir (Bilmen, a.g.e. IV, 102).
Müslüman olmayan bir ülkeden kalkıp, izinsiz olarak İslâm ülkesine girmiş bir “harbî”* nin, İslâm diyarında bulduğu madenlerin tamamı “fey”* hükmündedir. Bu sebeple bu harbinin bulduğu herşey elinden alınır ve hazineye devredilir. Şayet müslüman olmayan kişi, turist gibi İslâm ülkesine izinli giren “müste’min” ise, yine o kişinin bulduğu define de elinde bırakılmaz ve hepsi alınır. Buna karşılık hükümetin müsadesiyle, defineyi çıkarmaya çalıştıysa, anlaşma şartlarına göre hareket edilir. (Bilmen, a.g.e., IV, 103)
Üzerinde İslâmî bir işaret, meselâ kelime-i şehadet, Kur’ân’dan bir âyet veya müslüman bir hükümdarın ismi bulunan bir define bulunursa, bu define “lukâtâ* (yitik mal) hükmündedir. Buna mukabil üzerinde cahiliye devrine ait olduğunu gösteren işaret bulunan veya bir müslümana ait olmadığına dair kesin bir işaret bulunan defineler, yine beşe ayrılır ve beşte biri hazineye, geri kalanı bulana verilir. Fakat bu defineyi bulan kişi, harbî veya müstemin ise buldukları define ellerinden tamamen alınır ve hiçbir pay verilmez. Aynen madenlerde olduğu gibi(el-Mevsılî, el-İhtiyar, İstanbul 1980, I, 117-118)
Madenlerde olduğu gibi, eğer bir kişi defineyi kendisinin malı olmayan bir yerde, yani mülk olmayan dağ, sahra gibi sahipsiz bir yerde bulduysa, bulduğu definenin beşte biri hazinenin, geri kalanı da kendisinin olur. Fakat bu define, mülk olan arazide bulunduysa, yine beşte biri hazineye, geri kalanı ise, bu arazinin müslümanlarca ilk defa fetholunduğunda İslâm devlet başkanı tarafından kime verilmişse, o kişiye veya vârislerine verilir. Varis de yoksa, bu define tamamen hazineye devredilir. (el-Mevsılî, a.g.e., I,118). İslâmî mi, yoksa cahiliyye dönemine mi ait olduğu kesin belli olmayan ve üzerinde açık bir işaret bulunmayan define, cahiliyet definesi hükmüne tabi olur. Başka bir görüşe göre ise, bu defineler de İslâmî definelerden sayılırlar.
Bir müslüman veya zımmî İslâm ülkesi olmayan bir ülkeye (dâru’l harb’e)* izinli olarak girip burada bir define bulsa, bu definenin tamamı bulana ait olur. İslâm devleti bundan birşey almaz. Fakat kuvvet ve cesaret sahibi bir topluluk böyle bir ülkeye gidip, defineyi bulmayı ve almayı başarsalar, bu definenin beşte biri hazine için alınır. Çünkü bu şekliyle elde edilen mallar ganimet sayılır. Aynı şekilde dâru’l-harbe giren müslüman veya zımmî, oradaki evden bir define bulsa, bu definenin tamamını evin sahibine iade eder. Aynı hüküm, sahibli arazide bulunan defineler için de geçerlidir. Çünkü aksine hareket etmek, hıyanet ve zulüm sayılır. (Şeyhîzade, Mecmau’l-Enhur, İstanbul 1301, I, 207)
Denizden çıkarılan her türlü definenin tamamı çıkarana aittir. Bu görüş İmam-ı A’zam ve Muhammed’e göredir. Ebu Yusuf’a göre ise, denizden çıkarılan definelerin de beşte biri hazineye alınır.
3- Müştebeh defineler: Üzerinde belirleyici bir işareti veya simgesi, nakşı, baskısı karışık olduğundan, bulunan bu definenin müslümanlara mı, yoksa müslüman olmayan milletlere mi ait olduğu bilinemeyen veya anlaşılamayan gömülü halde bulunan para ve diğer eşyalara denir. (Ö. N. Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhıyye Kamusu, IV, 75-76)
İslâm’da tanımlarını verdiğimiz defineler, beytü’l-mâl*’in gelirleri arasında yer alır. Bu defineler, yukarıdaki kısımları ile, bu defineleri bulana ve bulunduğu yere göre hazineye belli miktarı devredilir. Söz konusu olan defineler fıkıh kitaplarında madenlerin hükmüyle beraber ele alınırlar. Hatta her iki grup da, yer âltında gömülü olup, sonradan çıkarıldıkları için, define ve madenlere beraberce “rikâz” diyenler vardır (Şeyhî-Zâde, Mecmeu’l-Enhur, İstanbul 1301, l. 405). Dolayısıyla ister öşür arazisinde, ister haraç arazisinde bir müslüman veya müslüman olmayan fakat İslâm diyarında yaşayan ve adına “zımmî” denilen kişilerce bulunup eritilebilen madenler ile, bir zamanlar müslüman olmayanlar tarafından gömülmüş defineler, miktarlarının azlığına veya çokluğuna bakılmaksızın vergiye tabi tutulmuşlardır.
Alınan vergi oranları da şöyledir: Bir müslüman veya zımmî, ateşte eriyebilen altın, gümüş, bakır… vb. madeni bulduğunda bunun beşte birini hazineye devreder; geri kalan kendisine ait olur. Bunları bulan kişinin müslüman, veya zımmî, hür veya köle, çocuk veya bâliğ, erkek veya kadın olmasında fark yoktur. Bu hüküm sahipsiz bir arazide bulunan madenler içindir. Fakat madenin bulunduğu arazinin sahibi varsa bulunan madenin beşte dörtlük bir miktarı arazi sahibine aittir (Bilmen, a.g.e. IV, 102).
Müslüman olmayan bir ülkeden kalkıp, izinsiz olarak İslâm ülkesine girmiş bir “harbî”* nin, İslâm diyarında bulduğu madenlerin tamamı “fey”* hükmündedir. Bu sebeple bu harbinin bulduğu herşey elinden alınır ve hazineye devredilir. Şayet müslüman olmayan kişi, turist gibi İslâm ülkesine izinli giren “müste’min” ise, yine o kişinin bulduğu define de elinde bırakılmaz ve hepsi alınır. Buna karşılık hükümetin müsadesiyle, defineyi çıkarmaya çalıştıysa, anlaşma şartlarına göre hareket edilir. (Bilmen, a.g.e., IV, 103)
Üzerinde İslâmî bir işaret, meselâ kelime-i şehadet, Kur’ân’dan bir âyet veya müslüman bir hükümdarın ismi bulunan bir define bulunursa, bu define “lukâtâ* (yitik mal) hükmündedir. Buna mukabil üzerinde cahiliye devrine ait olduğunu gösteren işaret bulunan veya bir müslümana ait olmadığına dair kesin bir işaret bulunan defineler, yine beşe ayrılır ve beşte biri hazineye, geri kalanı bulana verilir. Fakat bu defineyi bulan kişi, harbî veya müstemin ise buldukları define ellerinden tamamen alınır ve hiçbir pay verilmez. Aynen madenlerde olduğu gibi(el-Mevsılî, el-İhtiyar, İstanbul 1980, I, 117-118)
Madenlerde olduğu gibi, eğer bir kişi defineyi kendisinin malı olmayan bir yerde, yani mülk olmayan dağ, sahra gibi sahipsiz bir yerde bulduysa, bulduğu definenin beşte biri hazinenin, geri kalanı da kendisinin olur. Fakat bu define, mülk olan arazide bulunduysa, yine beşte biri hazineye, geri kalanı ise, bu arazinin müslümanlarca ilk defa fetholunduğunda İslâm devlet başkanı tarafından kime verilmişse, o kişiye veya vârislerine verilir. Varis de yoksa, bu define tamamen hazineye devredilir. (el-Mevsılî, a.g.e., I,118). İslâmî mi, yoksa cahiliyye dönemine mi ait olduğu kesin belli olmayan ve üzerinde açık bir işaret bulunmayan define, cahiliyet definesi hükmüne tabi olur. Başka bir görüşe göre ise, bu defineler de İslâmî definelerden sayılırlar.
Bir müslüman veya zımmî İslâm ülkesi olmayan bir ülkeye (dâru’l harb’e)* izinli olarak girip burada bir define bulsa, bu definenin tamamı bulana ait olur. İslâm devleti bundan birşey almaz. Fakat kuvvet ve cesaret sahibi bir topluluk böyle bir ülkeye gidip, defineyi bulmayı ve almayı başarsalar, bu definenin beşte biri hazine için alınır. Çünkü bu şekliyle elde edilen mallar ganimet sayılır. Aynı şekilde dâru’l-harbe giren müslüman veya zımmî, oradaki evden bir define bulsa, bu definenin tamamını evin sahibine iade eder. Aynı hüküm, sahibli arazide bulunan defineler için de geçerlidir. Çünkü aksine hareket etmek, hıyanet ve zulüm sayılır. (Şeyhîzade, Mecmau’l-Enhur, İstanbul 1301, I, 207)
Denizden çıkarılan her türlü definenin tamamı çıkarana aittir. Bu görüş İmam-ı A’zam ve Muhammed’e göredir. Ebu Yusuf’a göre ise, denizden çıkarılan definelerin de beşte biri hazineye alınır.
AĞAÇLARA YAPILAN DEFİNE İŞARETLERİ
AĞAÇLAR
Define ararken sık sık ağaçlarla karşılaşabiliriz. Peki ağaçlar işaret midir? Ağaçlar definesini saklamış ve daha sonra istediği zaman dönüp bulmak isteyen birisi için ideal bir işaret olurdu değil mi? Define ararken uzunömürlü bir ağaç ile karşılaşırsak, şöyle birkaç bin yıllık, hemen ağaca bakalım herhangi bir bıçak izi var mı, çivi vb. birşey çakılmış mı, dikkat çeken herhangi birdefine işaretleri olabilecek işaret var mı? Ya da ağacın bir tarafı diğer kısmına göre çok mu gür? Uzun ömürlü ağaçlar meşe, çınar gibi ağaçlardır. Eğer ağaç, define işaretleri nden biriolarak kullanılmışsa ağacı merkez alarak 30 m. yarıçaplı bir çember çizeriz, definenin bu çemberin içinde 3-5 m. derinlikte olma ihtimali büyüktür. Dedektör ile arama yapılması tavsiye edilir.
uzun ömürlü ağaçlar( kestane, ceviz, incir, çınar) direkt işaret belirtmesede asıl işareti bulmak için yardımcı nokta olarak seçilebilir. bu ağaçların olduğu bölgeler emaneti saklamak için seçilebilir
Define ararken sık sık ağaçlarla karşılaşabiliriz. Peki ağaçlar işaret midir? Ağaçlar definesini saklamış ve daha sonra istediği zaman dönüp bulmak isteyen birisi için ideal bir işaret olurdu değil mi? Define ararken uzunömürlü bir ağaç ile karşılaşırsak, şöyle birkaç bin yıllık, hemen ağaca bakalım herhangi bir bıçak izi var mı, çivi vb. birşey çakılmış mı, dikkat çeken herhangi birdefine işaretleri olabilecek işaret var mı? Ya da ağacın bir tarafı diğer kısmına göre çok mu gür? Uzun ömürlü ağaçlar meşe, çınar gibi ağaçlardır. Eğer ağaç, define işaretleri nden biriolarak kullanılmışsa ağacı merkez alarak 30 m. yarıçaplı bir çember çizeriz, definenin bu çemberin içinde 3-5 m. derinlikte olma ihtimali büyüktür. Dedektör ile arama yapılması tavsiye edilir.
uzun ömürlü ağaçlar( kestane, ceviz, incir, çınar) direkt işaret belirtmesede asıl işareti bulmak için yardımcı nokta olarak seçilebilir. bu ağaçların olduğu bölgeler emaneti saklamak için seçilebilir
Gelinkaya efsanesi
Sis Dağı, çevre halkıyla nerdeyse bütünleşmiş, onların günlük yaşamının bir parçası durumuna gelmiştir. Halk söylenceleri, efsaneler de Sis Dağı'ndan izler taşır. Bunlardan birisi de "Gelinkaya Efsanesi"dir:
gelinkaya, Sis Dağı'nın güneybatısında,Giresun'un Görele ilçesinin 30 km güneyindedir. Kuşköy'ün doğusundaki yamaçlarda bulunan doğal bir engebedir. Bu doğal kaya- engebe, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylencesi şöyledir:
Uzun mu uzun, ama çok çok uzun yıllar önce, güzel bir gelin varmış. Bu gelinin, çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Bu ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış, küçük baş, büyük baş hayvan besliyorlar, çobanlık yapıyorlarmış. Yaşlı kaynana, karı - koca - çocuk üçgeninden oluşan bu mutlu ailenin mutluluğunu gölgeliyormuş. Kaynana çok titiz, kavgacı, yüzü gülmez, gürültücü, sert ve geçimsiz birisiymiş. Cadaloz, yöresel deyişle 'acuze'nin tekiymiş. Hele hele genç gelinine karşı çok sert, kırıcı ve acımasızmış. Genç gelin, çoktan bu yaşlı acuzeyi terkedip gidermiş ya, ne var ki kocasını ve çocuğunu çok seviyormuş. Bu sevginin verdiği güçle, kaynanasının baskı ve işkencelerini göğüslemeye çalışıyormuş.
Günlerden bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sis Dağı'nın yamaçlarına inekleri otlatmaya gitmiş. İneklerden biri, Sarıkız diye adlandırılan, çok hoyrat, dikbaşlı, ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, Sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini farketmiş, aramaya başlamış.
Genç gelin, Sarıkız'ı bulabilmek için Sis Dağı'nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Ama yok, yok, yok. Yer yarılmış da sanki Sarıkız onun içine girmiş, aramadık yer bırakmamış, ama yine yok. Akşam yaklaştıkça, gelinin yüreğini korkular daha çok sarmış. Hem de bu kez, iki kat korkmaya başlamış: eve gitse, ineksiz, Sarıkız'sız nasıl gidecek? Burda, ormanda kalsa, börtü böceğin, kurdun kuşun elinde nasıl kalacak? İşte böyle, iki katlı, iki yanlı korkular kaplamış körpecik yüreğini. Tanrının günü kendisiyle kavga, gürültü yapan kaynanaya yeni silahlar verecekti. İşte bu nedenle, gelinin yüreğinde kat kat korkular yığılmış. Öyle korkular yığılmış ki "Sis Dağı kadar." Eve gitmesi de , ormanda gecelemesi de olanaksızmış. Ne yapsın?
Umarsız, çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolanmış aramış. Hiçbir şey, hiçbir iz bulamamış, ağlamış, gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık bir iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku veren sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Korku, nerdeyse elle tutulur olmuş, gelinin tüm dokularına işlemiş. Artık yapabileceği hiçbir şey yokmuş. Son bir çabayla, "Tanrım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur." Diye yakarmış. Gelinin yalvarışları kabul olunmuş, o anda taş olup donmuş, öylece, sırtındaki çocuğuyla kalakalmış.
İşte o gün bu gündür, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış olan gelinkaya, sırtında çocuğuyla, gelip geçenlere, binlerce yıl ötesinden, kendi öyküsünü anlatıp durur.
gelinkaya, Sis Dağı'nın güneybatısında,Giresun'un Görele ilçesinin 30 km güneyindedir. Kuşköy'ün doğusundaki yamaçlarda bulunan doğal bir engebedir. Bu doğal kaya- engebe, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylencesi şöyledir:
Uzun mu uzun, ama çok çok uzun yıllar önce, güzel bir gelin varmış. Bu gelinin, çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Bu ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış, küçük baş, büyük baş hayvan besliyorlar, çobanlık yapıyorlarmış. Yaşlı kaynana, karı - koca - çocuk üçgeninden oluşan bu mutlu ailenin mutluluğunu gölgeliyormuş. Kaynana çok titiz, kavgacı, yüzü gülmez, gürültücü, sert ve geçimsiz birisiymiş. Cadaloz, yöresel deyişle 'acuze'nin tekiymiş. Hele hele genç gelinine karşı çok sert, kırıcı ve acımasızmış. Genç gelin, çoktan bu yaşlı acuzeyi terkedip gidermiş ya, ne var ki kocasını ve çocuğunu çok seviyormuş. Bu sevginin verdiği güçle, kaynanasının baskı ve işkencelerini göğüslemeye çalışıyormuş.
Günlerden bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sis Dağı'nın yamaçlarına inekleri otlatmaya gitmiş. İneklerden biri, Sarıkız diye adlandırılan, çok hoyrat, dikbaşlı, ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, Sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini farketmiş, aramaya başlamış.
Genç gelin, Sarıkız'ı bulabilmek için Sis Dağı'nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Ama yok, yok, yok. Yer yarılmış da sanki Sarıkız onun içine girmiş, aramadık yer bırakmamış, ama yine yok. Akşam yaklaştıkça, gelinin yüreğini korkular daha çok sarmış. Hem de bu kez, iki kat korkmaya başlamış: eve gitse, ineksiz, Sarıkız'sız nasıl gidecek? Burda, ormanda kalsa, börtü böceğin, kurdun kuşun elinde nasıl kalacak? İşte böyle, iki katlı, iki yanlı korkular kaplamış körpecik yüreğini. Tanrının günü kendisiyle kavga, gürültü yapan kaynanaya yeni silahlar verecekti. İşte bu nedenle, gelinin yüreğinde kat kat korkular yığılmış. Öyle korkular yığılmış ki "Sis Dağı kadar." Eve gitmesi de , ormanda gecelemesi de olanaksızmış. Ne yapsın?
Umarsız, çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolanmış aramış. Hiçbir şey, hiçbir iz bulamamış, ağlamış, gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık bir iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku veren sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Korku, nerdeyse elle tutulur olmuş, gelinin tüm dokularına işlemiş. Artık yapabileceği hiçbir şey yokmuş. Son bir çabayla, "Tanrım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur." Diye yakarmış. Gelinin yalvarışları kabul olunmuş, o anda taş olup donmuş, öylece, sırtındaki çocuğuyla kalakalmış.
İşte o gün bu gündür, Sis Dağı'nın yamacına yaslanmış olan gelinkaya, sırtında çocuğuyla, gelip geçenlere, binlerce yıl ötesinden, kendi öyküsünü anlatıp durur.
AVENTURİN TAŞININ ÖZELLİKLERİ
AVENTURİN TAŞI
Sertlik Derecesi : 7
Kimyasal Yapısı : SiO2
Özgül Ağırlığı : 2,65
Burçlar : İkizler, Başak, Terazi
Çakralar : Güneş sinirağı, Kalp, Alın
Temizleme :
Yükleme :
Kısaca
Kuvarsın yeşil, turuncu ve mavi tonlarında bulunan bir türüdür.
Aventurin
(Aventurin Kuvarsı)
Aventurine, “Genel olarak yeşil tonlarında bulunur ve bu nedenle aventurin denildiğinde akla ilk olarak yeşil aventurin gelir. Ancak mavi ve turuncu tonlarında da bulunabilmektedir.” Aventurin Taşının
Fiziksel Etkileri
Fiziksel gücü ve canlılığı artırır.
Özellikle kalp sağlığı için olumlu etkileri olan bir taştır. Strese karşı kullanılabilir.
Aventurin Taşının
Metafiziksel ve Psikolojik Etkileri
Duygusal bakımdan dengeleyicidir ve depresyona karşı etkilidir.
Kendinizi mutlu hissetmek için kullanabileceğiniz bir taştır.
Şans taşı olarak kabul edilir.
Bazı kaynaklarda turuncu aventurin konusunda yanlış anlaşılmalara neden olabilecek şu şekilde bir bilgi verilmekte; iki çeşit (turuncu) aventurin olduğu ve birisinin kuvars grubuna ait olup turuncu aventurin olarak bilindiği, diğerinin ise feldspar olup güneştaşı olarak bilindiği ve bu ikisinin karıştırılabileceği söyleniyor. Feldspar olan güneştaşı aventurinden ayrı bir taştır ve aventurin ile aynı grupta değildir. Aventurin bir kuvarstır ve rengine bağlı olmaksızın tüm renkleri için kimyasal formulü SiO2'dir. Güneştaşı ise hem fiziksel görünüş hem de kimyasal formulü bakımından farklıdır: (Na,Ca)(Si,Al)4O8. Dolayısıyla karıştırılmasına imkan yoktur. Sadece taşları yeni tanımakta olan birisi bu taşları birbirine karıştırabilir.
Sertlik Derecesi : 7
Kimyasal Yapısı : SiO2
Özgül Ağırlığı : 2,65
Burçlar : İkizler, Başak, Terazi
Çakralar : Güneş sinirağı, Kalp, Alın
Temizleme :
Yükleme :
Kısaca
Kuvarsın yeşil, turuncu ve mavi tonlarında bulunan bir türüdür.
Aventurin
(Aventurin Kuvarsı)
Aventurine, “Genel olarak yeşil tonlarında bulunur ve bu nedenle aventurin denildiğinde akla ilk olarak yeşil aventurin gelir. Ancak mavi ve turuncu tonlarında da bulunabilmektedir.” Aventurin Taşının
Fiziksel Etkileri
Fiziksel gücü ve canlılığı artırır.
Özellikle kalp sağlığı için olumlu etkileri olan bir taştır. Strese karşı kullanılabilir.
Aventurin Taşının
Metafiziksel ve Psikolojik Etkileri
Duygusal bakımdan dengeleyicidir ve depresyona karşı etkilidir.
Kendinizi mutlu hissetmek için kullanabileceğiniz bir taştır.
Şans taşı olarak kabul edilir.
Bazı kaynaklarda turuncu aventurin konusunda yanlış anlaşılmalara neden olabilecek şu şekilde bir bilgi verilmekte; iki çeşit (turuncu) aventurin olduğu ve birisinin kuvars grubuna ait olup turuncu aventurin olarak bilindiği, diğerinin ise feldspar olup güneştaşı olarak bilindiği ve bu ikisinin karıştırılabileceği söyleniyor. Feldspar olan güneştaşı aventurinden ayrı bir taştır ve aventurin ile aynı grupta değildir. Aventurin bir kuvarstır ve rengine bağlı olmaksızın tüm renkleri için kimyasal formulü SiO2'dir. Güneştaşı ise hem fiziksel görünüş hem de kimyasal formulü bakımından farklıdır: (Na,Ca)(Si,Al)4O8. Dolayısıyla karıştırılmasına imkan yoktur. Sadece taşları yeni tanımakta olan birisi bu taşları birbirine karıştırabilir.
DEFİNEDE TILSIM ÇEŞİTLERİ
Hayvansal Tılsımlar
Tavşan Ayağı : İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yy'ın başlarında bu şöhreti yakalayan tavşan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi "tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavşana da uğur getirirdi, bakın şimdi o üç ayaklı bir tavşan" dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavşan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. Tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavşan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.
Boynuz : Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.
Deniz kabukları : Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dişi yaşam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.
Baykuşlu Tılsımlar : Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka'da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka'da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.
Köpekbalığı Dişi (Aziz Paul'ün Dili) : Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dişi ya da Aziz Paul'ün Dilinin, bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adı almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen şeklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul'ün Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu , çok sonra ortaya çıkacaktı.
Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar : Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların diş ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dişi, yaban domuzu ya da fil dişi çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dişi bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.
Balık Tılsımları : Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarını yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy' da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için " şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsımdır." derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.
Yılan Figürlü Tılsımlar : Çelişkilerin hayvanı yılan, aynı zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adının geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan , Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. Yılan şeklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tıp dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.
Kedi : Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İşte bu Japonya'nın en gözde uğuru olan Neko'dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani Çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sarı olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.
Mercan (Kırmızı) : Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan' ın , taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardım edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde diş çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım şekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.
Bokböceği : Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği. Günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirirler. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar hala hazır kullanılmaktadır. Mısır'da hala bokböceği tılsımları uğur olarak satılmaktadır.
Kısa Kısa Diğer Hayvan Tılsımları
Ayı : Kadınlarda ağrısız, sancısız doğumun gerçekleşmesine yardımcı olur.
Geyik : Cinsellik sembolü olarak kabul edilir, kısırlığa iyi geldiği söylenir.
Kaplumbağa : Ani gelebilecek ölümlere, cehaletten, acele kararlardan ve zaaflardan korunmak için kullanılır. Efsanelerde ise, ebedi yaşam sembolü , gücün ve aklın simgesidir.
Kırlangıç : Şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.
Yumurta : Doğurganlık sembolü olarak bilinir. Renkli taş yumurtalar evlerde sıkça bulunur.
Koç : Doğurganlık ve güç sembolü olarak kullanılır.
Keçi : Kısırlığa ve cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır.
Kuzu : Takana koruma yapar ve kısırlığı önleyerek huzur sağlar. Bir zamanlar o da balık gibi Hıristiyanlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.
Yunus : Denizciler arsında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.
Akrep : Kötülüklerden ve düşmanlardan koruduğuna inanılır.
Çekirge : Bilhassa çiftçilikle uğraşanlar için bol ürün ve bol kazanç demektir.
Güvercin : Kutsallığın ve barışın sembolüdür, aynı zamanda yangın yıldırım ve sevgisizliğe karşı da kullanılır.
Aslan : Sağlıklı bir yaşam, bol para, başarı, güç ve cesaretin sembolüdür.
Arı : Doğurganlık,mutluluk, refah ve aklı temsil eder.
Boğa : Cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır. Sevişmeden önce yatağın altına konulduğu bilinir.
Tüy : İş yaşamında refah ve bol kazanç getirdiğine inanılır.
Tavşan Ayağı : İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yy'ın başlarında bu şöhreti yakalayan tavşan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi "tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavşana da uğur getirirdi, bakın şimdi o üç ayaklı bir tavşan" dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavşan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. Tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavşan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.
Boynuz : Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.
Deniz kabukları : Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dişi yaşam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.
Baykuşlu Tılsımlar : Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka'da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka'da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.
Köpekbalığı Dişi (Aziz Paul'ün Dili) : Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dişi ya da Aziz Paul'ün Dilinin, bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adı almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen şeklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul'ün Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu , çok sonra ortaya çıkacaktı.
Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar : Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların diş ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dişi, yaban domuzu ya da fil dişi çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dişi bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.
Balık Tılsımları : Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarını yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy' da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için " şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsımdır." derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.
Yılan Figürlü Tılsımlar : Çelişkilerin hayvanı yılan, aynı zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adının geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan , Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. Yılan şeklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tıp dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.
Kedi : Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İşte bu Japonya'nın en gözde uğuru olan Neko'dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani Çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sarı olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.
Mercan (Kırmızı) : Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan' ın , taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardım edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde diş çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım şekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.
Bokböceği : Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği. Günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirirler. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar hala hazır kullanılmaktadır. Mısır'da hala bokböceği tılsımları uğur olarak satılmaktadır.
Kısa Kısa Diğer Hayvan Tılsımları
Ayı : Kadınlarda ağrısız, sancısız doğumun gerçekleşmesine yardımcı olur.
Geyik : Cinsellik sembolü olarak kabul edilir, kısırlığa iyi geldiği söylenir.
Kaplumbağa : Ani gelebilecek ölümlere, cehaletten, acele kararlardan ve zaaflardan korunmak için kullanılır. Efsanelerde ise, ebedi yaşam sembolü , gücün ve aklın simgesidir.
Kırlangıç : Şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.
Yumurta : Doğurganlık sembolü olarak bilinir. Renkli taş yumurtalar evlerde sıkça bulunur.
Koç : Doğurganlık ve güç sembolü olarak kullanılır.
Keçi : Kısırlığa ve cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır.
Kuzu : Takana koruma yapar ve kısırlığı önleyerek huzur sağlar. Bir zamanlar o da balık gibi Hıristiyanlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.
Yunus : Denizciler arsında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.
Akrep : Kötülüklerden ve düşmanlardan koruduğuna inanılır.
Çekirge : Bilhassa çiftçilikle uğraşanlar için bol ürün ve bol kazanç demektir.
Güvercin : Kutsallığın ve barışın sembolüdür, aynı zamanda yangın yıldırım ve sevgisizliğe karşı da kullanılır.
Aslan : Sağlıklı bir yaşam, bol para, başarı, güç ve cesaretin sembolüdür.
Arı : Doğurganlık,mutluluk, refah ve aklı temsil eder.
Boğa : Cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır. Sevişmeden önce yatağın altına konulduğu bilinir.
Tüy : İş yaşamında refah ve bol kazanç getirdiğine inanılır.
ANTİK ÇAĞDA KOLYE
Dünyanın ilk zamanlarında ufak taş parçaları ve deniz kabuklarıyla başlayan, kemik ve boynuz parçalarıyla süren kolyenin serüveni birbirinden değerli taşlarla sürüyor. Kullanım yeri itibariyle o,şüphesiz kadınların en özel takısı...
Geçmişten günümüze; süslenme, beğenme ve beğenilme arzusunun en önemli göstergelerinden olan takılar arasında, kolyeler en göze çarpanı... İlkel zamanlarda ufak taş parçalarından, deniz kabuklarından, kemik ve boynuz parçalarından yapı**** kolyeler, basit ve sade görünümlü. Sıra sıra dizilen renkli taşların, o dönemlerin en sevilen kolye formları arasında yer aldığını bugün müzelerimizi süsleyen, erken devirlere ait boncuk ve kolye örneklerinden anlayabiliriz. Kültürler değiştikçe, çağlar birbirini izledikçe gelişen ve yeni teknolojilerle, yeni formlarla gelişerek günümüze ulaşan takı sanatında kolyelerin yadsınmaz bir önemi vardır. Diğer takıların kullanım yerleri göz önüne alındığında, en göze çarpan takının kolye olması kaçınılmazdır.
M.Ö. 6. yüzyılda yaygın olarak görülen palamut sarkaçlı kolyelerin yerini M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda çok daha ince işçilikli ve ayrıntılı kolyeler almış. Tüm boynu boşluk bırakmadan saran ve boyundan gerdana dökülen bir danteli anımsatan bu kolyelerde, ince ve sık tellerden yapılmış zincirler temel öğeyi oluşturur. Zincirlere eklenen parçalarla kolye sade ya da çok gösterişli bir hale getirilir. Zincirlere dizilen boncuklar ile tek ya da çift sıra halinde yerleştirilen borucuklar, bu tip gösterişli kolyelerin üst kısmını oluşturur. Bu şekilde tasarlanan üst kısımların altlarına eklenen mızrak ucu ya da palamut şekilli sarkaçlardan başka; insan ya da hayvan başı şekilli sarkaçlarda yan yana dizilerek göz okşayan kolyeler üretilmiştir, eski çağların altın sanatçıları tarafından. M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren zincir ya da örgü sistemi ile yapılmış olan geniş şeritler, gerdanlıklarda sıkça kullanılmaya başlanmış ve son derece gösterişli takılar yaratılmış. Bu tip gerdanlıklarda, üzeri telkâri işçilikle süslü kopçalar ve birkaç zincirden oluşan sarkaç grupları kullanılarak gerdanlıkları çok daha zengin ve gösterişli hale getirilmiş. Hatta sarkaçların bağlantı öğesi olarak kullanı**** halkaları gizleyen çiçek motiflerinde de mine tekniği uygulanarak daha renkli görüntüler elde edilmiş.
M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren görülen bir diğer model de, boyun bağı olarak adlandırılıyor. İki altın zincirin bir bağlantı boncuğunun içinden geçirilmesi ve sarkan uçlara eklenen sarkaçlardan oluşan bu kolyeler, estetik görünümleri ve zarif duruşları nedeniyle antik çağda çok rağbet gören modeller arasında yerini almış. Zincirlerin uçlarına dörtlü püsküller ve bu altın püsküllerin uçlarına da çeşitli şekillerde sarkaçlar eklenmiş. En çok kullanı**** sarkaç şekilleri arasında çiçek, nar, palamut ve küre sayılabilir. Şekli ne olursa olsun bu sarkaçlar ve bağlantı boncukları, telkâri tekniğinin zarif zevkiyle süslenerek kolye ve gerdanlıkların hem estetik, hem de maddi değerlerini artırmış.
Kolye yapımcılığı, takı yapımında büyük gelişmelerin yaşandığı Hellenistik Çağ’da, diğer takılara paralel olarak gelişmiş ve yeni malzemelerin, farklı modellerle harmanlandığı bir anlayışla yaratıcılık sınırları zorlanmış. İnce işçilikli zincirlerin ucunda bulunan kolye uçlarının yanı sıra; çeşitli taşlarla, cam boncuklarla süslenmiş gösterişli altın gerdanlıklar da bu dönemden itibaren kadınların takıyla olan birlikteliğinin en göz alıcı parçaları arasına girmiş. Estetiğin, kuyumculuk sanatıyla eşsiz bir raksı olmuş bu dönemde üretilen takılar. Kakma, granülasyon, dökme ve çekiçleme gibi tekniklerin bir arada ya da ayrı ayrı kullanılmasıyla kimi zaman sade ve şık, kimi zaman da gösterişli ve çarpıcı kolyeler üretilmiş ölümlü ve ölümsüz kadınların gerdanlarını süslemek için. İlk bakışta ışık selini andıran zümrütlü, yakutlu gerdanlıkları, kolyeleri tanrıçalar kullanmış vakur bir edayla, cilveyle; kâh kadın dünyasını yansıtan efsanelerde, kâh kadın ruhunu okşayan eski masallarda.
Kuyumcu ustaları gelişen teknolojinin getirdiği kolaylıkları, eski geleneklerle birleştirerek yeni tasarımlar ortaya çıkarmış. Kimi zaman altını incecik levhalar haline getirerek yaprak, çiçek, dal motifleri ile süsleyen ustalar, kimi zaman da bu levhalara mitolojik yaratıkları, tanrı ve tanrıçaları betimlemişler. Bazen sadece altını şekillendirerek kullanmış usta tüm hünerini; bazen de başka malzemelerle birlikte kullanarak, rengârenk bir şölene imza atmış; cam boncuklarla, incilerle... Özellikle Roma Devri ile yaygın olarak kullanı**** inci, bu dönemden sonra da sıkça kullanılmış kolyelerde ve diğer takılarda. Altın kolyelerde kullanı**** diğer değerli ve yarı değerli taşlar arasında altının ışıltısıyla hoş bir ahenk yaratan ametist en gözde taşlardan biri olmuş. Farklı tonlarda yeşile sahip olan yeşim de en az ametist kadar sık kullanılmış. Kuvars, karneol ve lapislazuli gibi renkli taşlar, takılarda sevilerek kullanı**** taşlar arasına girmiş. Kolyelerin maddi ve estetik değerini yükselten taşlardan olan yakut, zümrüt ve safir ise hem renkli ışıltıları, hem de altınla olan kusursuz uyumlarıyla günümüzde olduğu kadar antik çağlarda da rağbet gören kombinasyonlarda kullanılmış.
Renklerin sonsuz ışıltısına, altının ölümsüz pırıltısını katan antik çağ takı ustaları, aradan geçen yüzyılara karşın hala görenleri etkileyen göz alıcı takılar yapmışlar zaman ve yer kavramını hiçe sayarcasına. İncecik altın tellere serpiştirilmiş gibi duran zümrütler ya da ışığı rengârenk hüzmelerle yansıtan cam boncuklar, aradan geçen zamana karşın antik çağın sanatçılarına ve estetik anlayışına hayranlık uyandıracak nitelikte.
Malzemesi ya da şekli ne olursa olsun kadının eski çağlardan beri vazgeçemediği, sade ya da gösterişli ama mutlaka üzerinde taşımaktan hoşlandığı bir takıdır kolye. Yerine göre incecik yalın bir zincirin ucundan sallanan zarif bir uçla, yerine göre de albenili, ışıltılı bir gerdanlığın pırıltısıyla büyülemek ister kadın çevresindekileri, yaşadığı zaman ve mekân ne olursa olsun...
Geçmişten günümüze; süslenme, beğenme ve beğenilme arzusunun en önemli göstergelerinden olan takılar arasında, kolyeler en göze çarpanı... İlkel zamanlarda ufak taş parçalarından, deniz kabuklarından, kemik ve boynuz parçalarından yapı**** kolyeler, basit ve sade görünümlü. Sıra sıra dizilen renkli taşların, o dönemlerin en sevilen kolye formları arasında yer aldığını bugün müzelerimizi süsleyen, erken devirlere ait boncuk ve kolye örneklerinden anlayabiliriz. Kültürler değiştikçe, çağlar birbirini izledikçe gelişen ve yeni teknolojilerle, yeni formlarla gelişerek günümüze ulaşan takı sanatında kolyelerin yadsınmaz bir önemi vardır. Diğer takıların kullanım yerleri göz önüne alındığında, en göze çarpan takının kolye olması kaçınılmazdır.
M.Ö. 6. yüzyılda yaygın olarak görülen palamut sarkaçlı kolyelerin yerini M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda çok daha ince işçilikli ve ayrıntılı kolyeler almış. Tüm boynu boşluk bırakmadan saran ve boyundan gerdana dökülen bir danteli anımsatan bu kolyelerde, ince ve sık tellerden yapılmış zincirler temel öğeyi oluşturur. Zincirlere eklenen parçalarla kolye sade ya da çok gösterişli bir hale getirilir. Zincirlere dizilen boncuklar ile tek ya da çift sıra halinde yerleştirilen borucuklar, bu tip gösterişli kolyelerin üst kısmını oluşturur. Bu şekilde tasarlanan üst kısımların altlarına eklenen mızrak ucu ya da palamut şekilli sarkaçlardan başka; insan ya da hayvan başı şekilli sarkaçlarda yan yana dizilerek göz okşayan kolyeler üretilmiştir, eski çağların altın sanatçıları tarafından. M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren zincir ya da örgü sistemi ile yapılmış olan geniş şeritler, gerdanlıklarda sıkça kullanılmaya başlanmış ve son derece gösterişli takılar yaratılmış. Bu tip gerdanlıklarda, üzeri telkâri işçilikle süslü kopçalar ve birkaç zincirden oluşan sarkaç grupları kullanılarak gerdanlıkları çok daha zengin ve gösterişli hale getirilmiş. Hatta sarkaçların bağlantı öğesi olarak kullanı**** halkaları gizleyen çiçek motiflerinde de mine tekniği uygulanarak daha renkli görüntüler elde edilmiş.
M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren görülen bir diğer model de, boyun bağı olarak adlandırılıyor. İki altın zincirin bir bağlantı boncuğunun içinden geçirilmesi ve sarkan uçlara eklenen sarkaçlardan oluşan bu kolyeler, estetik görünümleri ve zarif duruşları nedeniyle antik çağda çok rağbet gören modeller arasında yerini almış. Zincirlerin uçlarına dörtlü püsküller ve bu altın püsküllerin uçlarına da çeşitli şekillerde sarkaçlar eklenmiş. En çok kullanı**** sarkaç şekilleri arasında çiçek, nar, palamut ve küre sayılabilir. Şekli ne olursa olsun bu sarkaçlar ve bağlantı boncukları, telkâri tekniğinin zarif zevkiyle süslenerek kolye ve gerdanlıkların hem estetik, hem de maddi değerlerini artırmış.
Kolye yapımcılığı, takı yapımında büyük gelişmelerin yaşandığı Hellenistik Çağ’da, diğer takılara paralel olarak gelişmiş ve yeni malzemelerin, farklı modellerle harmanlandığı bir anlayışla yaratıcılık sınırları zorlanmış. İnce işçilikli zincirlerin ucunda bulunan kolye uçlarının yanı sıra; çeşitli taşlarla, cam boncuklarla süslenmiş gösterişli altın gerdanlıklar da bu dönemden itibaren kadınların takıyla olan birlikteliğinin en göz alıcı parçaları arasına girmiş. Estetiğin, kuyumculuk sanatıyla eşsiz bir raksı olmuş bu dönemde üretilen takılar. Kakma, granülasyon, dökme ve çekiçleme gibi tekniklerin bir arada ya da ayrı ayrı kullanılmasıyla kimi zaman sade ve şık, kimi zaman da gösterişli ve çarpıcı kolyeler üretilmiş ölümlü ve ölümsüz kadınların gerdanlarını süslemek için. İlk bakışta ışık selini andıran zümrütlü, yakutlu gerdanlıkları, kolyeleri tanrıçalar kullanmış vakur bir edayla, cilveyle; kâh kadın dünyasını yansıtan efsanelerde, kâh kadın ruhunu okşayan eski masallarda.
Kuyumcu ustaları gelişen teknolojinin getirdiği kolaylıkları, eski geleneklerle birleştirerek yeni tasarımlar ortaya çıkarmış. Kimi zaman altını incecik levhalar haline getirerek yaprak, çiçek, dal motifleri ile süsleyen ustalar, kimi zaman da bu levhalara mitolojik yaratıkları, tanrı ve tanrıçaları betimlemişler. Bazen sadece altını şekillendirerek kullanmış usta tüm hünerini; bazen de başka malzemelerle birlikte kullanarak, rengârenk bir şölene imza atmış; cam boncuklarla, incilerle... Özellikle Roma Devri ile yaygın olarak kullanı**** inci, bu dönemden sonra da sıkça kullanılmış kolyelerde ve diğer takılarda. Altın kolyelerde kullanı**** diğer değerli ve yarı değerli taşlar arasında altının ışıltısıyla hoş bir ahenk yaratan ametist en gözde taşlardan biri olmuş. Farklı tonlarda yeşile sahip olan yeşim de en az ametist kadar sık kullanılmış. Kuvars, karneol ve lapislazuli gibi renkli taşlar, takılarda sevilerek kullanı**** taşlar arasına girmiş. Kolyelerin maddi ve estetik değerini yükselten taşlardan olan yakut, zümrüt ve safir ise hem renkli ışıltıları, hem de altınla olan kusursuz uyumlarıyla günümüzde olduğu kadar antik çağlarda da rağbet gören kombinasyonlarda kullanılmış.
Renklerin sonsuz ışıltısına, altının ölümsüz pırıltısını katan antik çağ takı ustaları, aradan geçen yüzyılara karşın hala görenleri etkileyen göz alıcı takılar yapmışlar zaman ve yer kavramını hiçe sayarcasına. İncecik altın tellere serpiştirilmiş gibi duran zümrütler ya da ışığı rengârenk hüzmelerle yansıtan cam boncuklar, aradan geçen zamana karşın antik çağın sanatçılarına ve estetik anlayışına hayranlık uyandıracak nitelikte.
Malzemesi ya da şekli ne olursa olsun kadının eski çağlardan beri vazgeçemediği, sade ya da gösterişli ama mutlaka üzerinde taşımaktan hoşlandığı bir takıdır kolye. Yerine göre incecik yalın bir zincirin ucundan sallanan zarif bir uçla, yerine göre de albenili, ışıltılı bir gerdanlığın pırıltısıyla büyülemek ister kadın çevresindekileri, yaşadığı zaman ve mekân ne olursa olsun...
PENTAPOLİS ŞEHİRLERİ
Brouzos şehirinden kalma kitabe - KarasandıklıPentapolis ismi "beş şehir" anlamına gelir. Bu beş şehir grubu Sandıklı Ovası'nda yer almıştır. Bunların en önemlisi Eukarpia idi. Eukarpia adını, Helenistik ve Roma döneminde Sandıklı Ovası'na vermiş, Eukarpia ovası olarak anılmıştır. Pentapolis terimi sadece Bizans döneminde verilmiştir. Pentapolis'in diğer şehirleri şunlardır: Brouzos, Hieropolis, Otrous, Stektorion'dur.
Eukarpeia (Emirhisar): Eukarpeia, Klasik ve Bizans dönemine ait Sandıklı Ovası'nın beş şehrinden oluşan Pentapolis'in en önemli şehridir. İmparator Augustus'un zamanında "Eukarpıtikon pedion (Eukarpeia ovası)" olarak anılan şehrin adı, bronz sikkelerin üzerine basılmıştır. Daha sonra imparator Hadrian döneminden itibaren sikkelerin üzerine şehrin kendi adı basılmıştır. Eukarpeia akropolü, geçen yüzyıla kadar hala görünen Roma dönemine ait şehir surları ve bir kaç binanın bulunduğu yer, Emirhisar Köyü'nün kuzey batısında bir tepe üzerindedir. Bunlar şimdi tahrip edilmiştir. Ama buradan çıkmış olan birkaç sütun, Afyon Müzesi'nde bulunmaktadır.
Brouzos (Kara Sandıklı): Sandıklı İlçesi'ne bağlı Kara Sandıklı'da bulunan Pentapolis şehirlerinden biridir. Roma İmparatorluğu döneminde Brouzos adına birkaç defa sikke basılmıştır. Kara Sandıklı ve komşu köylerindeki birçok arkeolojik kalıntılar ve yazıtlar bulunmuş; Septimius Severus onuruna yazılmış bir kitabe hâlâ caminin yanında bulunmakta ve antik şehrin adını taşımaktadır.
Diokleia (Ahurhisar): Bu şehir, Sandıklı Ahırhisar'da bulunmaktadır. İmparator Septimius Severus onuruna yazılan ve kentin ismini açıkça ortaya koyan yazıtların bulunduğu Doğla köyü, ismi hala korunmaktadır. Bu yazıya göre, bölgede oturan Moxeanos'luların en önemli şehri Diokleia idi. Moxeanoi için bir başka önemli şehir de, yeri henüz bulunamamış olan Siocharax idi. Diokleia, bölgenin merkezi olmasına karşın, yalnızca imparator Elagabalus döneminde para darpetmiştir. Ahırhisar ve Doğla'da Roma ve Bizans dönemlerinden kalma yazıtlar ve mimari kalıntılar bulunmaktadır.
Hieropolis (Koçhisar): Hieropolis'in adı kutsal şehir anlamına gelir. Bu ad yakınında olan ve Tanrı'nın bir lütfu olarak kabul edilen kaplıcalardan dolayı verilmiştir. Roma İmparatorluğu yönetimindeki şehrin bazı sikkeleri üzerinde, yer altı dünyasının tanrısı Hades ve üç başlı köpeği Kerberos'un tasvirleri yer almaktadır. Bu inanç, yerin derinliklerinden gelen sıcak maden suyu ile kesinlikle alakalıydı. 19.yy. kadar burada varlığını koruyan Roma dönemine ait tapınak kalıntıları ve diğer binalar artık görülmemektedir.
Otrous (Yanıkören): M.S. 2 ve 3 yüzyıllarda sikke darpeden Pentapolisi'in bu küçük şehri, Kufi Boğazı yoluyla Eukarpeia'dan Eumeneia'ya uzanan yol üzerinde Yanıkören'de, Sandıklı Ovası'nın güneyinde kurulmuştur. Burada, klasik döneme ait az kalıntı vardır. Fakat bölgede Bizans dönemine ait yıkıntılar ve bir çok geç dönem yazıtları görebiliriz. Görünüşe göre bu şehir, Bizans döneminde, Roma döneminde olduğundan daha önemliydi.
İmparator Nerva onuruna yazılmış yazıt _MenteşStektorion (Menteş): Roma İmparatorluğu altında iken sikke basan bu şehir, Sandıklı İlçesi'ndeki Menteş Köyü yakınlarında Kocahöyük denilen bir tepe üzerindeydi. Bu höyüğün yamacında küçük bir tiyatronun kalıntıları meydana çıkarılmıştır. Menteş Baba Türbesi'nde, eski şehrin muhtemel yerinin belirlenmesini sağlayan, imparator Nerva onuruna Latince bir yazıt ve Bizans mimarisine ait çeşitli parçalar mevcuttur. Bir tepe üzerinde yakın bir civarda, dönemi bilinemeyen ve harç kullanılmadan taşlardan yapılmış büyük bir kale ile batıya doğru uzanan dağlarda birkaç küçük kilise temelleri vardır. Pausanias'a göre Stektorion hudutlarının içinde, kahraman Mygdon'un mezarı vardır. Homer, Mygdon için Otreus ile birlikte Friglerin lideri olarak bahsetmektedir.
Bu beş şehir dışında Hüdai Kaplıcaları aynı dönemlerde Agros Thermon olarak bilinmekteydi.
Friglerden kalma Frigçe yazılmış yazıt Gelincik Kayası olarak bilinir - Çepni Köyü
Agros Thermon: Sandıklı Ovasındaki sıcak su kaynağı olan şimdiki Hüdai kaplıcasının bulunduğu yerde, Hieropolis kenti yakınında olup olağanüstü bir doğa olayından adını alır. Şehrin adı Roma'daki Vatikan Müzesi'nde bulunan bir yazıtta ve aziz Aberkios efsanesinde geçmektedir. Efsaneye göre, aziz Aberkios, dualarıyla kaynaklardan sıcak su çıkarmıştır. Bizans mimari kalıntıları, ortaçağda bu sıcak su kaynaklarının hamam olarak kullanıldığını göstermektedir. Şüphesiz ki daha eski dönemlerde de aynı amaçla kullanılmıştır.
Eukarpeia (Emirhisar): Eukarpeia, Klasik ve Bizans dönemine ait Sandıklı Ovası'nın beş şehrinden oluşan Pentapolis'in en önemli şehridir. İmparator Augustus'un zamanında "Eukarpıtikon pedion (Eukarpeia ovası)" olarak anılan şehrin adı, bronz sikkelerin üzerine basılmıştır. Daha sonra imparator Hadrian döneminden itibaren sikkelerin üzerine şehrin kendi adı basılmıştır. Eukarpeia akropolü, geçen yüzyıla kadar hala görünen Roma dönemine ait şehir surları ve bir kaç binanın bulunduğu yer, Emirhisar Köyü'nün kuzey batısında bir tepe üzerindedir. Bunlar şimdi tahrip edilmiştir. Ama buradan çıkmış olan birkaç sütun, Afyon Müzesi'nde bulunmaktadır.
Brouzos (Kara Sandıklı): Sandıklı İlçesi'ne bağlı Kara Sandıklı'da bulunan Pentapolis şehirlerinden biridir. Roma İmparatorluğu döneminde Brouzos adına birkaç defa sikke basılmıştır. Kara Sandıklı ve komşu köylerindeki birçok arkeolojik kalıntılar ve yazıtlar bulunmuş; Septimius Severus onuruna yazılmış bir kitabe hâlâ caminin yanında bulunmakta ve antik şehrin adını taşımaktadır.
Diokleia (Ahurhisar): Bu şehir, Sandıklı Ahırhisar'da bulunmaktadır. İmparator Septimius Severus onuruna yazılan ve kentin ismini açıkça ortaya koyan yazıtların bulunduğu Doğla köyü, ismi hala korunmaktadır. Bu yazıya göre, bölgede oturan Moxeanos'luların en önemli şehri Diokleia idi. Moxeanoi için bir başka önemli şehir de, yeri henüz bulunamamış olan Siocharax idi. Diokleia, bölgenin merkezi olmasına karşın, yalnızca imparator Elagabalus döneminde para darpetmiştir. Ahırhisar ve Doğla'da Roma ve Bizans dönemlerinden kalma yazıtlar ve mimari kalıntılar bulunmaktadır.
Hieropolis (Koçhisar): Hieropolis'in adı kutsal şehir anlamına gelir. Bu ad yakınında olan ve Tanrı'nın bir lütfu olarak kabul edilen kaplıcalardan dolayı verilmiştir. Roma İmparatorluğu yönetimindeki şehrin bazı sikkeleri üzerinde, yer altı dünyasının tanrısı Hades ve üç başlı köpeği Kerberos'un tasvirleri yer almaktadır. Bu inanç, yerin derinliklerinden gelen sıcak maden suyu ile kesinlikle alakalıydı. 19.yy. kadar burada varlığını koruyan Roma dönemine ait tapınak kalıntıları ve diğer binalar artık görülmemektedir.
Otrous (Yanıkören): M.S. 2 ve 3 yüzyıllarda sikke darpeden Pentapolisi'in bu küçük şehri, Kufi Boğazı yoluyla Eukarpeia'dan Eumeneia'ya uzanan yol üzerinde Yanıkören'de, Sandıklı Ovası'nın güneyinde kurulmuştur. Burada, klasik döneme ait az kalıntı vardır. Fakat bölgede Bizans dönemine ait yıkıntılar ve bir çok geç dönem yazıtları görebiliriz. Görünüşe göre bu şehir, Bizans döneminde, Roma döneminde olduğundan daha önemliydi.
İmparator Nerva onuruna yazılmış yazıt _MenteşStektorion (Menteş): Roma İmparatorluğu altında iken sikke basan bu şehir, Sandıklı İlçesi'ndeki Menteş Köyü yakınlarında Kocahöyük denilen bir tepe üzerindeydi. Bu höyüğün yamacında küçük bir tiyatronun kalıntıları meydana çıkarılmıştır. Menteş Baba Türbesi'nde, eski şehrin muhtemel yerinin belirlenmesini sağlayan, imparator Nerva onuruna Latince bir yazıt ve Bizans mimarisine ait çeşitli parçalar mevcuttur. Bir tepe üzerinde yakın bir civarda, dönemi bilinemeyen ve harç kullanılmadan taşlardan yapılmış büyük bir kale ile batıya doğru uzanan dağlarda birkaç küçük kilise temelleri vardır. Pausanias'a göre Stektorion hudutlarının içinde, kahraman Mygdon'un mezarı vardır. Homer, Mygdon için Otreus ile birlikte Friglerin lideri olarak bahsetmektedir.
Bu beş şehir dışında Hüdai Kaplıcaları aynı dönemlerde Agros Thermon olarak bilinmekteydi.
Friglerden kalma Frigçe yazılmış yazıt Gelincik Kayası olarak bilinir - Çepni Köyü
BULUNAN DEFİNELER HAZİNELER VE ALTIN SİKKELER
KUMLUCA DEFİNESİ
CORYDELLA
Şehir Antalyada ,Kumluca'nın batısındaki ve ilçe merkezine 1 km. uzaklıktaki iki tepe üzerinde kurulmuş.Bugün toprak üstünde yalnızca şehre su getiren aguaduktur kalıntıları seçilebilmektedir.Diğer eserler yok edilmiştir.Kent özellikle Bizans ve geç Bizans devirlerinde gelişme göstermiştir.Fakir bir köylü kadının keçisinin ayağına bir zincirin takılması ile ortaya çıkan ve "Kumluca Definesi" diye tanınan define bu ören yerinde çıkmıştır.Ne yazık ki çok değerli altın ve gümüş eşyalardan oluşan definenin büyük bir kısmı Amerika'ya kaçırılmış, çok az bir kısmı Antalya Müzesi'nde sergilenmiştir.
İNCİPINAR DEFİNESİ
1983 yılı başlarında Muğla'ya bağlı Göktepe Köyü'nün İncilipınar yöresinde Toprak-Su hafriyatı sırasında ele geçen bu define 202 adet Roma follis'inden oluşmaktadır. Görünüşleri, hafif yeşil bir oksidasyon tabakasıyla kaplı, temiz sikkelerdir. Ön ve arka yüz yazılarıyla, figürler rahatlıkla seçilebilmektedir. Definedeki sikkeler incelenip tasnif edildiğinde Diocletianus ile Constantinus I'in saltanatları arasındaki devri kapsayan imparator, imparatoriçe ve Caesar'lar kronolojik olarak şöyle sıralanıyor:
Diocletianus (284-305)
Maximianus Hercül (286-305)
Constantius I Chlorus (292-306)
Galerius Maximianus (292-311)
Valeria (315 ölümü)
Severus II (305-307)
Maximinus II Daia (308-313)
Licinius I (307-323)
Constantinus I (306-337)
KARGAMIŞ DEFİNESİ
Bir köylünün 1995’te bulduğu 3 bin sikkelik Karkamış Definesi’nde 13 adet son derece değerli olan "dekadrahmi" bulunuyordu. Defineyi Hikmet Gül adlı kişi, ünlü kaçakçı Fuat Üzülmez’le birlikte yurtdışına kaçırdı ve çok zengin oldu. Dekadrahmilerden 2 tanesi Atina Para Müzesi’nde.
1995 yılında Gaziantep’e bağlı Karkamış’da bir köylü tarafından bulunan 3000 sikke ile her biri bugünkü piyasada 1 milyon dolara giden nadir Atina "dekadrahmi"sinden (10 drahmi) en az 13’ünün yurtdışına kaçırıldığı ve iki Atina dekadrahmisinin şu anda Atina’daki Nümizmatik Müzesi’nde olduğu ileri sürüldü.
Bir hafta önce çıkan kitabında Türkiye’den kaçırılan sikkelerin dünyada kimlere satıldığını açıklayan Hollandalı araştırmacı yazar Arthur Brand (37), Hürriyet’e "Karkamış Definesi, Elmalı Definesi’nden daha kıymetli ve daha önemli. Karkamış Definesi’nde çok nadir Atina dekadrahmisinden (10 drahmi) en az 13 tane var. Bunları Türkiye’den dışarı kaçıran Hikmet Gül çok zengin oldu ama son birkaç aydır ortalardan kayboldu" dedi.
Hikmet Gül’ün defineyi bulan köylünün akrabası olduğu öğrenildi. Arthur Brand, defineye "Kuzey Halep Definesi" kod adını takan Hikmet Gül’ün 1984’te bulunan Elmalı Definesi’ni yurtdışında pazarlayan ve Münih’te yaşayan Fuat Üzülmez ile temasa geçtiğini belirtti. Brand, Elmalı sikkeleriyle başı derde giren Fuat Üzülmez’in Karkamış Definesi ile ikinci bir kumar daha oynadığını söyledi. Karkamış Definesi’nde MÖ 5. asıra ait 3 bin sikke dışında, çok kıymetli 13-15 Atina dekadrahmisi ve nadir rastlanan sikkeler dikkat çekiyor.
50 milyon dolar
Daha önce dünyada 3 tane bulunan Aineia Tetradrahmi’nin dördüncüsünün Karkamış sikkeleri arasında olduğunu vurgulayan Arthur Brand şöyle konuştu: "Türkiye’den kaçırılan bu defineye o zaman 15 milyon dolar değer biçildi, ama şimdiki değeri en az 50 milyon dolar. Karkamış Definesi’nde her biri 1 milyon dolar eden 13 tane dekadrahmi var. Benim kaynaklarım ise Türkiye’den kaçırılan bu definede 15 tane dekadrahmi olduğunu söylüyor. Bu dekdrahmilerden 1984’de Elmalı Definesi bulunana kadar dünyada 13 tane, Elmalı Hazinesi’yle birlikte 27 tane vardı. Karkamış Definesi’le dünyadaki dekadrahmi sayısı şimdi 42’ye çıktı. Ayrıca definedeki 3 bin sikke arasındaki Kıbrıs sikkeleri çok kıymetli."
1995 yılında Hikmet Gül’ün temasa geçtiği Fuat Üzülmez’in ilk 800 sikkeyi 1.5 milyon dolara satın aldığına dikkat çeken Hollandalı araştırmacı, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "İkinci parti Türkiye’deki kaçakçılara 2.5 milyon dolara teklif edildi ama kimse bu kadar parayı çıkartamayınca Hikmet Gül tekrar Fuat Üzülmez’e başvurdu. Birlikte sikkeleri Russo, Bank Leu, Tkalec, Harlan J. Berk, Goldberg, Freeman and Sear, CNG gibi müzayede firmalarına sattılar. Şimdi bile Karkamış Sikkeleri, bu firmaların kataloglarında yer alıyor. Birkaç dekadrahmi ile bazı sikkelerin hala Hikmet Gül’ün elinde olduğunu ve bunları satmaya çalıştığını biliyoruz."
YÜZYILIN DEFİNESİ
ELMALI SİKKELERİ
Elmalı Sikkeleri'nin Tarihçesi
M.Ö. V. Yüzyılda Perslerin Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Şehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik kurulmuştu (Atik - Delos Deniz Birliği). Birliğin bir merkezi ve bir bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında katkıda bulunuyordu.
1984 yılında Antalya'nın Elmalı İlçesi'nde kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Yaklaşık 1900 adet sikkenin binden fazlası ise Likya bölgesindeki şehir devletlerinin parası idi ve içlerinde şimdiye kadar bilinmeyen hanedanların sikkeleri de vardı.
Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denmesinin en önemli nedeni; Yunanlılar Persleri yendikleri için bir anı parası çıkarmışlardı. Normal olarak o zaman para birimi bir drahmi, en fazla 4 drahmi iken anma nedeniyle 10 drahmilik para çıkarılmıştı (10 drahmilik para = Dekadrahmi).
Bu sikkeler çok az sayıda basılmıştı ve 1984 yılına kadar dünyada sadece 13 tanesinin varlığı bilinmekte idi. Elmalı Definesi'nde ise bunlardan 14 tane bulunmaktaydı.
Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlanmış ve dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmıştır.
.
KARUN HAZİNELERİ
UŞAK KARUN HAZİNELERİ
Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.
Bu odada bulunan;
1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,
2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.
1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanım barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.
Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de,kaçmayı başaran bir kişi, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
Daha sonra ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacılara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar üç kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.
Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.
CORYDELLA
Şehir Antalyada ,Kumluca'nın batısındaki ve ilçe merkezine 1 km. uzaklıktaki iki tepe üzerinde kurulmuş.Bugün toprak üstünde yalnızca şehre su getiren aguaduktur kalıntıları seçilebilmektedir.Diğer eserler yok edilmiştir.Kent özellikle Bizans ve geç Bizans devirlerinde gelişme göstermiştir.Fakir bir köylü kadının keçisinin ayağına bir zincirin takılması ile ortaya çıkan ve "Kumluca Definesi" diye tanınan define bu ören yerinde çıkmıştır.Ne yazık ki çok değerli altın ve gümüş eşyalardan oluşan definenin büyük bir kısmı Amerika'ya kaçırılmış, çok az bir kısmı Antalya Müzesi'nde sergilenmiştir.
İNCİPINAR DEFİNESİ
1983 yılı başlarında Muğla'ya bağlı Göktepe Köyü'nün İncilipınar yöresinde Toprak-Su hafriyatı sırasında ele geçen bu define 202 adet Roma follis'inden oluşmaktadır. Görünüşleri, hafif yeşil bir oksidasyon tabakasıyla kaplı, temiz sikkelerdir. Ön ve arka yüz yazılarıyla, figürler rahatlıkla seçilebilmektedir. Definedeki sikkeler incelenip tasnif edildiğinde Diocletianus ile Constantinus I'in saltanatları arasındaki devri kapsayan imparator, imparatoriçe ve Caesar'lar kronolojik olarak şöyle sıralanıyor:
Diocletianus (284-305)
Maximianus Hercül (286-305)
Constantius I Chlorus (292-306)
Galerius Maximianus (292-311)
Valeria (315 ölümü)
Severus II (305-307)
Maximinus II Daia (308-313)
Licinius I (307-323)
Constantinus I (306-337)
KARGAMIŞ DEFİNESİ
Bir köylünün 1995’te bulduğu 3 bin sikkelik Karkamış Definesi’nde 13 adet son derece değerli olan "dekadrahmi" bulunuyordu. Defineyi Hikmet Gül adlı kişi, ünlü kaçakçı Fuat Üzülmez’le birlikte yurtdışına kaçırdı ve çok zengin oldu. Dekadrahmilerden 2 tanesi Atina Para Müzesi’nde.
1995 yılında Gaziantep’e bağlı Karkamış’da bir köylü tarafından bulunan 3000 sikke ile her biri bugünkü piyasada 1 milyon dolara giden nadir Atina "dekadrahmi"sinden (10 drahmi) en az 13’ünün yurtdışına kaçırıldığı ve iki Atina dekadrahmisinin şu anda Atina’daki Nümizmatik Müzesi’nde olduğu ileri sürüldü.
Bir hafta önce çıkan kitabında Türkiye’den kaçırılan sikkelerin dünyada kimlere satıldığını açıklayan Hollandalı araştırmacı yazar Arthur Brand (37), Hürriyet’e "Karkamış Definesi, Elmalı Definesi’nden daha kıymetli ve daha önemli. Karkamış Definesi’nde çok nadir Atina dekadrahmisinden (10 drahmi) en az 13 tane var. Bunları Türkiye’den dışarı kaçıran Hikmet Gül çok zengin oldu ama son birkaç aydır ortalardan kayboldu" dedi.
Hikmet Gül’ün defineyi bulan köylünün akrabası olduğu öğrenildi. Arthur Brand, defineye "Kuzey Halep Definesi" kod adını takan Hikmet Gül’ün 1984’te bulunan Elmalı Definesi’ni yurtdışında pazarlayan ve Münih’te yaşayan Fuat Üzülmez ile temasa geçtiğini belirtti. Brand, Elmalı sikkeleriyle başı derde giren Fuat Üzülmez’in Karkamış Definesi ile ikinci bir kumar daha oynadığını söyledi. Karkamış Definesi’nde MÖ 5. asıra ait 3 bin sikke dışında, çok kıymetli 13-15 Atina dekadrahmisi ve nadir rastlanan sikkeler dikkat çekiyor.
50 milyon dolar
Daha önce dünyada 3 tane bulunan Aineia Tetradrahmi’nin dördüncüsünün Karkamış sikkeleri arasında olduğunu vurgulayan Arthur Brand şöyle konuştu: "Türkiye’den kaçırılan bu defineye o zaman 15 milyon dolar değer biçildi, ama şimdiki değeri en az 50 milyon dolar. Karkamış Definesi’nde her biri 1 milyon dolar eden 13 tane dekadrahmi var. Benim kaynaklarım ise Türkiye’den kaçırılan bu definede 15 tane dekadrahmi olduğunu söylüyor. Bu dekdrahmilerden 1984’de Elmalı Definesi bulunana kadar dünyada 13 tane, Elmalı Hazinesi’yle birlikte 27 tane vardı. Karkamış Definesi’le dünyadaki dekadrahmi sayısı şimdi 42’ye çıktı. Ayrıca definedeki 3 bin sikke arasındaki Kıbrıs sikkeleri çok kıymetli."
1995 yılında Hikmet Gül’ün temasa geçtiği Fuat Üzülmez’in ilk 800 sikkeyi 1.5 milyon dolara satın aldığına dikkat çeken Hollandalı araştırmacı, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "İkinci parti Türkiye’deki kaçakçılara 2.5 milyon dolara teklif edildi ama kimse bu kadar parayı çıkartamayınca Hikmet Gül tekrar Fuat Üzülmez’e başvurdu. Birlikte sikkeleri Russo, Bank Leu, Tkalec, Harlan J. Berk, Goldberg, Freeman and Sear, CNG gibi müzayede firmalarına sattılar. Şimdi bile Karkamış Sikkeleri, bu firmaların kataloglarında yer alıyor. Birkaç dekadrahmi ile bazı sikkelerin hala Hikmet Gül’ün elinde olduğunu ve bunları satmaya çalıştığını biliyoruz."
YÜZYILIN DEFİNESİ
ELMALI SİKKELERİ
Elmalı Sikkeleri'nin Tarihçesi
M.Ö. V. Yüzyılda Perslerin Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Şehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik kurulmuştu (Atik - Delos Deniz Birliği). Birliğin bir merkezi ve bir bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında katkıda bulunuyordu.
1984 yılında Antalya'nın Elmalı İlçesi'nde kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Yaklaşık 1900 adet sikkenin binden fazlası ise Likya bölgesindeki şehir devletlerinin parası idi ve içlerinde şimdiye kadar bilinmeyen hanedanların sikkeleri de vardı.
Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denmesinin en önemli nedeni; Yunanlılar Persleri yendikleri için bir anı parası çıkarmışlardı. Normal olarak o zaman para birimi bir drahmi, en fazla 4 drahmi iken anma nedeniyle 10 drahmilik para çıkarılmıştı (10 drahmilik para = Dekadrahmi).
Bu sikkeler çok az sayıda basılmıştı ve 1984 yılına kadar dünyada sadece 13 tanesinin varlığı bilinmekte idi. Elmalı Definesi'nde ise bunlardan 14 tane bulunmaktaydı.
Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlanmış ve dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmıştır.
.
KARUN HAZİNELERİ
UŞAK KARUN HAZİNELERİ
Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.
Bu odada bulunan;
1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,
2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.
1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanım barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.
Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de,kaçmayı başaran bir kişi, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
Daha sonra ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacılara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar üç kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.
Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)