DUA-CİN-BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-DİNİMİZ İSLAM-MİTOLOJİ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNE İŞARETLERİ-DEFİNE İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE HARİTALARI-HAZİNELER-DEDEKTÖR-DEFİNE ARAMA ÇUBUKLARI YAPIMI-MADENLER-GÖMÜ-EŞKİYA BELGELERİ-HÖYÜK-TÜMÜLÜS-ÜNLÜ EŞKİYALAR-ARKEOLOJİ-TARİHTE PARA-TAKILAR--MÜZELER-İSLAM-MİTOLOJİ-HEYKEL-ANTİKA -TÜRKİYEDE ARKEOLOJİ-ROMA-BİZANS-İSLAMDA BÜYÜ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-GÖMÜ-ESKİ ALFABELER-HORASAN-MÜZE-HEYKEL-DEDEKTÖR-ALTIN-SİKKE-DEFİNEDE TILSIM-GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ.
Cuma, Eylül 02, 2011
HİLAL MADALYASI
Pavet de Courteille'in Doğu Türkçesi Sözlüğü 'nde verdiği tanıma göre, çelenk, «kişinin kahramanlık simgesi olarak başlığına taktığı tüy» anlamıyla, o dönemde bugünkü kullanımından farklılaşıyordu. 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, çelenk Osmanlı askeri geleneğinde kurumsallaşmış ve 1820'lere kadar, askeri başarı gösterenlere verilen bir ödül olmaya devam etmiştir. Ancak Nelson'un çelengini olağandışı kılan, maddi değeri ve ilk kez bir gayrimüslime hediye edilmiş olmasıdır. O zamana dek, yabancıları onurlandırmak için sunulan hediyeler, genellikle yabancı elçilere verilen hil'at (şeref cübbesi), altın enfiye kutusu veya at ile sınırlıydı. Yüksek kalitedeki samur kürkler ise Osmanlı devlet erkânı için kullanılıyordu. Nelson'un çelengi, değeri itibarıyla, Osmanlı padişahlarının ve üst düzey bürokratların kavuğunu süsleyen sorguçlara benziyordu. Hatta Nelson'un çelenginin, Osmanlı padişahının kendi kavuklarından birinden çıkarılmış olduğu rivayeti ortalıkta dolaşıyordu. İngiliz Büyükelçisi Spencer, Nelson'un çelengiyle batı şövalyelik nişanları arasında karşılaştırma yapmakta ve onu badge, insignia gibi tabirlerle nitelendirmekte haksız değildi. Bir diğer ilginç husus ise 1799'da Nelson'a gönderilen ve hakkındaki rivayetlerin hâlâ esrarını koruduğu ikinci bir mücevherin, batı kamuoyunda «Hilâl Nişanı» olarak lanse edilmesidir. Osmanlı kaynakları, amirale gönderilen her iki objeyi de imparatorluğun sadık dostuna sunulmuş birer hediye olarak değerlendirirken, İngilizlerin bunları batı normlarına göre yorumlamaları, Osmanlılarda olmayan bir geleneği icat etmeleriyle sonuçlanıyordu. 21 Mart 1801'de Canope muharebesinde, Fransız ordusunun Osmanlı-İngiliz ittifakı karşısında tekrar yenik düşmesi, 27 Haziran 1801'de Fransızların Mısır'ı terk etmelerini sağlayacak bir ateşkesin imzalanması, 27 Ağustos'ta ise Mısır'daki son Fransız kalesinin düşmesiyle, bu topraklarda Osmanlı hakimiyeti yeniden sağlandı. İngilizlerin desteğiyle kazanılan başarılar, yeni bir madalya ihdasını gündeme getirdi ve 1801 tarihli Vak'a-i Mısriyye Madalyası, İngiliz kumandan, subay ve askerlere dağıtıldı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder