Cuma, Eylül 02, 2011

olgun insan

ALLAH, ÖFKEMİZİ YENMEMİZİ İSTER
Öfke, insandaki kızgınlık duygusunun aşırı derecede olmasıdır.

Öfke anında insan doğru düşünemez ve normal davranamaz. Öfkesini yenemeyen insan, pişmanlık duyabileceği davranışlarda bulunabilir.

Dinimiz öfkelenmekten sakınmamızı ister. Allah şöyle buyurur: “Allah’a saygılı olanlar bollukta ve darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler…” (3/Âl-i İmrân suresi, 134) Hz. Peygamber, öfkesini yenen kişileri pehlivan olarak nitelendirmiştir: “Asıl pehlivan öfkelendiğinde öfkesini yenen kimsedir.” (Buharî, Edeb, 76)

Hz. Peygamber bir duygu yoğunluğu olan öfke konusunda bizleri uyarmış ve başkalarıyla ilişkilerimizde yumuşak huylu ve sabırlı olmamızı istemiştir. (Ebu Davut, Edeb, 4, Nu.: 4784) Ayrıca Peygamberimiz öfke anında duygularımızı başka işlere yönelterek öfkemizi azaltabilceğimizi belirtmiştir. “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne alâ, geçmezse uzansın.” (Ebu Davut, Edeb, 4, Nu.: 4782)

Davranışlarımızda asıl olan yumuşak huylu ve sabırlı olmaktır. İnsana saygı göstererek ve kendimizi başkalarının yerine koyarak düşünüp ona göre davranmak öfkeyi yatıştırıcı rol oynar. Bununla beraber öfkeli anımızda Allah’a sığınmak ve öfkemizin geçmesi için dua etmek güzel davranışlardandır.

ALLAH, HATASINDAN DÖNMEK İSTEYENLERE DOĞRUYU GÖSTERİR

İnsanlar yaşamları boyunca birçok iş yaparlar, birçok kişiyle de ilişkileri olur. insanların yaptıkları işlerde ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde iyi ve doğru davranışları yanında hataları da olabilir. Çünkü yapılan bir iş varsa bununla birlikte hatalar da olabilir.

Bilgisizlik, acele karar vermek, kolaycılık, insanların olayları yeterince düşünmemeleri onları hatalara sürükleyen nedenlerden bazılarıdır.

Önemli olan hata yapmamaya çalışmak; hata fark edildiğinde ise pişman olup geri dönmektir.

Bir iş yaparken yapılacaklar hakkında düşünmek, yapılanlar hakkında düşünmeyi sürdürmek ve iş bittikten sonra da yapılanları kontrol etmek gerekir. Böyle davranmak, işimizde hata yapma oranını azaltır ve hata varsa ondan vazgeçmemizi sağlar.

Allah Kur’anıkerim’in birçok ayetinde yaptığımız hatalardan pişman olup dönmemizi istemekte, hatadan dönen insanlara doğruyu göstereceğini bildirmektedir. “Ey Muhammed! Ayetlerimize inananlar sana geldiklerinde, ‘Size selâm olsun. Rabbiniz merhametli olmayı üstlenmiştir. Sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından hemen tövbe eder (hatasından döner) ve kendini düzeltirse (bilsin ki) Allah, çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.’ de.” (6/ En’âm suresi, 54) Bir başka ayette de Allah şöyle buyurur: “Kim bir kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur.” (4/ Nisâ suresi, 110) “Fakat tevbe eden, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, onun kurtuluşa erenler arasında olması umulur.” (28/ Kasas suresi, 67)

Atalarımız, “Zararın neresinden dönersen kârdır.” diyerek bizi uyarmışlardır.

İnsanın hatasından dönmesi kolay bir iş değildir. Çünkü bazen duygularımız hatadan dönüp doğruyu bulmamıza engel olabilir. Aklımızı kullanarak yaptığımız hatayı fark edince ondan vazgeçmeliyiz. Kusur işlediğimiz kişiden de özür dilemeliyiz.

ZORLUKLARLA BAŞ ETMESİNİ BİLİRİM
Zorluklar yaşamımızın doğal hâlleridir. Zorluklarla kolaylıklar yan yanadır. Allah Kur’anıkerim’de şöyle buyurur: “Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh suresi, 5-6) Yaşamımızda beklenmedik olaylar, acılar, dertler, sıkıntılar olabilir. Yaşamımızda iyilikler ve kolaylıkların yanında zorlukların olması mücadelenin, çabanın gerekliliğini gösterir.

Yaşamımızda karşılaştığımız zorluklara göğüs germek, onlarla mücadele etmek gerekir. Hayatın sıkıntılarını aşmak için gösterdiğimiz çaba bizi bir gün mutlu sona erdirecektir. Söz gelimi, okuyup doktor, mühendis, öğretmen vb. olmak kolay bir şey değildir. Ancak yıllar boyu süren öğrencilik yaşamında gösterilen sabır, çaba ve istek, sonunda bireyi başarıya götürür.

Allah yaşamda önümüze çıkan engelleri aşmamız için başarma gücü ve yeteneği vermiştir. Bu güç ve yetenek sayesinde birçok zorluğu aşabiliriz. Yaşamda karşılaştığımız zorluklar karşısında paniğe kapılmamak, başaramam endişesine düşmemek ve mücadeleden kaçmamak gerekir. Çünkü zorluklarla mücadele etmek iradeli, kişilikli ve sağlam karakterli insana yakışan davranıştır. Allah Kur’anıkerim’de şöyle buyurur: “Ey inananlar! Dayanın, direnin … ve (Allah’a) saygılı olun ki başarasınız.” (3/Âl-i İmrân suresi, 200) Yaşamda karşılaşılan zorluklar karşısında paniklemek, başarısızlık duygusuna kapılmak ve mücadeleden kaçmak ise iradesiz ve kişiliksiz insanların davranışlarıdır.

Güçlükler karşısında Allah’tan yardım istemeliyiz. Yüce Allah Kur’anıkerim’de şöyle buyurur: “Allah’ım gücümüzün dışında bize bir şey yükleme…” (2/Bakara suresi, 286)

Zorlukları aşmak bize güç kazandırır. Karşılaştığımız her türlü engeli aşabileceğimizi düşünürüz. Kendimize olan güvenimizi taze- leriz. Zorlukları aşmaktan sonra gelen başarı bizi daha özgür ve daha mutlu kılar.

YAŞAM ÖYKÜSÜ

Ben iki yaşımda babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sağlıksız, parasız ve eğitimsizdim. Sekizinci sınıftan yukarı okul görmedim. Hastalık, bilgisizlik ve yoksullukla boğuştum.

Aranızdaki hastalara, yoksullara, kimsesizlere sesleniyorum. Sizin kırbaçlayıcı, koşturucu, çalıştırıcı ve yaratıcı yoksulluk gibi bir koruyucunuz ve dostunuz var. O, sizi her türlü başarısızlık, himayesizlik ve kültürsüzlükten koruyan bir enerji kaynağıdır. Kendinizi sağlam, zengin ve güçlü görünüz. Öyle çalışınız. Aldanmayacaksınız. İstediğiniz her şeyi elde edeceksiniz, sırtınız yere gelmeyecek.
Peyami SAFA
(Peyami SAFA’dan Seçmeler, s. 15-16)

DAVRANIŞLARIMDA DOĞRU BİLGİYE DAYANIRIM
Bir davranışı yapmadan veya bir sözü söylemeden önce o konuyla ilgili doğru bilgiye sahip olmak gerekir.

Allah şöyle buyurur: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (17/İsrâ suresi, 37)

Davranışlarımızda doğru bilgiye dayanmalıyız. Bazı insanlarda duyduğu her söze inanma eğilimi vardır. Bu durum insanların zarar görmesine neden olabilir. Allah Kur’anıkerim’de şöyle buyurur: “Ey inananlar, size … bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât suresi, 6 )

İnsanlar, yaşamlarında huzurlu, mutlu olmak ve ilerlemek istiyorlarsa doğru bilgilere dayanan davranışlarda bulunmalıdırlar. Doğru bilgilere dayanarak yapılan davranış bilinçli davranıştır. Bu da insana huzur ve mutluluk getirir.

Dini öğrenmek ve başkalarına yararlı olmak için de doğru bilgiye dayanmak gerekir. Dinde doğru bilgiye ulaşmak, dini temel kaynaklarından doğru bir şekilde öğrenmekle gerçekleşir. Bu temel kaynaklara dayanmayan görüşler bizi yanlışlara, tutuculuğa götürür.

ÜÇ ÖĞÜT

Adamın biri bir kuş yakalamış, kuş kendisini bırakması karşılığında ona üç öğüt vereceğini söylemiş. Öğüdün birini adamın elinde, birini ağacın dalında, diğerini de uçarken vereceğini belirtmiş. Adam da bu teklifi kabul etmiş.

Kuş adamın avucunda iken birinci öğüdü söylemiş: “Her duyduğun söze hemen inanma.” Adam kuşu bırakmış. Kuş ağacın dalına konunca ikinci öğüdünü söylemiş: “Kaybettiğin şeye üzülme.” İkinci öğütten sonra kuş adama şöyle seslenmiş. “Beni bırakmakla hata ettin. Çünkü benim midemde 300 gr altın var.” Bunun üzerine adam kuşu bıraktığına pişman olmuş, dövünmüş ve kuştan üçüncü öğüdü istemiş. Kuş üçüncü öğüdü açıklamış: “Verdiğim diğer öğütleri tuttun mu ki üçüncüsünü vereyim. Az önce ben senin elindeydim. İyice düşünürsen 50 gr bile gelmeyeceğimi bilirsin. Benim midemde 300 gr altın nasıl olabilir ki?” demiş ve uçup gitmiş.

GÖRGÜ KURALLARINA UYARIM
Görgü kuralları, insanlar arası ilişkilerde benimsenmesi ve uyulması gereken kurallardır. Ancak bu kurallar, kanunlar gibi yazılı ve yasal yaptırımlara sahip değildir; onlara uyanlar takdir edilir, uymayanlar kınanır ve hoş karşılanmazlar.
İnsanlarla olan ilişkilerimizde görgü kurallarına uymayanları çoğu kez “görgüsüz” olarak nitelendiririz.
İnsanların birlikte huzur içinde yaşayabilmeleri için görgü kurallarına titizlikle uymaları gerekir. Görgü kurallarına uymamak, ilişkilerin bozulmasına ve toplumsal değerlerin zarar görmesine neden olur. Örneğin bu kurallara uymayanlar, insanlar tarafından sevilmez ve sayılmazlar.
Dinimizin insanlar arası ilişkilerdeki öğütleri, görgü kurallarını içermektedir. Örneğin Allah Kur’anıkerim’de, “Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere izin almadıkça, selâm vermedikçe girmeyin…” (24/Nûr suresi, 27), “Güzel davranışlarda bulunun ki kurtuluşa eresiniz” (22/ Hac suresi, 77) buyurmaktadır.

İnsanlar, toplum içinde ölçülü olmalıdırlar. Görgü kuralları bu ölçüyü kazandırır. Bu nedenle, bu kurallara uymak toplumun huzur ve düzeni için gereklidir.

SAVURGANLIKTAN KAÇINIRIM
Savurganlık, kişinin gereksinimle-ri dışında, yersiz ve aşırı harcamada bu-lunmasıdır. Lüks harcamalar da savur-ganlık sayılmıştır. Savurganlığa israf da denir.

Savurganlık denilince, hep başkalarının yaptıkları gereksiz harcamaları düşünürüz. Hâlbuki kendimiz de bilerek veya bilmeyerek birçok savurganlık yaparız. Örneğin defterimizden bir yaprağı gereksiz yere koparıp atmak, kalem ve silgimizi gereksiz kullanmak, çanta ve kitaplarımızı hor kullanmak savurganlıktır.

Savurganlık denilince, yalnız maddî şeylerin boş yere harcanması anlaşılmamalıdır. Örneğin, öğrenci ders çalışması gereken saatlerde televizyon seyrediyorsa, bu da zaman savurganlığıdır.

Her şeyin fazlası zarardır. Bunun için atalarımız, “Her şeyin azı karar, çoğu zarardır.” demişlerdir.

Toplumların gelişip kalkınması her alanda ölçülü olmakla gerçekleşir. İlerleme, olanakları iyi değerlendirmeye bağlıdır.
Kur’anıkerim’de Allah, “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. Şüphesiz Allah, israf edenleri sevmez.”(7/A’râf suresi, 31) buyurmaktadır. Yine başka bir ayette “…Elindekini, avucundakini saçıp savurma.” (17/İsrâ suresi, 26-27) demektedir.

Savurganlığın karşıtı tutumluluktur.

Savurganlıktan kaçınmanın yolu, her alanda tutumlu olmaktır. Tutumlu olmak, elimizdekilerin değerini bilmek ve ona göre harcamaktır. Allah şöyle buyurur: “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) özlemini çeker durursun.” (17/ İsrâ suresi, 29)
Peygamberimiz de günlük yaşamda aşırılığa kaçmamamızı öğütlemiştir: “Beş şey gelmeden önce, şu beş şeyin değerini biliniz: Ölümden önce yaşamın, hastalıktan önce sağlığın, işler çoğalmadan önce boş zamanın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, yoksulluk gelmeden zenginliğin.” (Feyzülkadir, 2/16).

Harcamalarda ölçülü ve ilkeli olmak insanı savurganlıktan korur.

Savurganlıktan kaçınıp sade ve tutumlu bir hayat yaşamak ise insana huzur verir. Allah, kanaatkâr ve tutumlu olanın malını, kazancını bereketlendirir. Kazancını helâl yoldan elde eden birisi, onurlu, dürüst ve saygın bir yaşam sürer.

İNSANLARIN HAKKI VARDIR

Bu olayı bir zenginin yanında çalışan aşçı arkadaşım anlatmıştı.

“Gazetede bir aşçının arandığı ilânını görünce verilen telefon numarasını aradım. Telefondaki ses yaşlı bir adamın sesine benziyordu. O gün ikindi namazında Yeni Mahalle Camisi’nde buluşabileceğimizi söyledi.

Oraya vardığımda cemaat dağılmıştı. Şık giyimli, eli yüzü düzgün, yaşı altmış civarında bir adam oturuyordu. “Beni arayan kişi siz miydiniz?” dedi. Ben de selâm verip yanına oturdum. “Evimiz buraya yakın, gidelim.” dedi. Yolda anlatmaya başladı, “Senden önce birçok kişi yanımda çalıştı. Ancak biri hariç diğerleriyle uzun süre çalışmak pek nasip olmadı. O da geçen ay öldü. Bunun için yeni bir aşçıya gereksinimimiz oldu. Bak yavrum! Her şeyi açık konuşmayı tercih ederim. Titiz bir adamım ben. Evimde tahammül edemeyeceğim şey ahlâksızlık ve israftır. Buna uymayan kişilerle bunun için çalışamadım.”

Dediklerini kabul ettim ve çalışmaya başladım. Fakat bu evde misafir eksik olmazdı. Gelen konuklar da iyi ağırlanırdı. Ev sahibi bir gün bana, “Bu kadar misafirin gelmesine şaşırdın değil mi? Daha öncekiler de şaşırmışlardı. Bana hep şöyle derlerdi: ‘Hem bu kadar çok misafir ağırlıyor hem de en ufak şeylerin bile israf edilmesinden rahatsız oluyorsunuz’. Ben de şöyle derdim: ‘Yüce Allah bu varlığı bana emanet olarak vermiştir. Misafire ikram etmek Allah’a ikram etmektir. Bundan dolayı misafirin ağırlanmasında, yoksulların yedirilip giydirilmesinde cömert davranırım. Ancak israfa gelince bana emanet edilen hiçbir şeyi çarçur etme, boş yere harcama gibi bir yetkim yoktur. Çünkü zenginin malında yoksulun, kimsesizin hakkının olduğunu bilirim. Onların hakkını korumazsam Allah bunun hesabını bana sormaz mı?”

Bu yaşlı adamın evinde yıllarca çalıştım. Böylece onunla birlikte uzun süre çalışmanın sırrını da öğrenmiş oldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder