Antalya'nın Elmalı ilçesinde bulunmuş yüzyılın definesi olarak adlandırılan hazine.
M.Ö. V. yüzyılda Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Ã�ehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu.
1984 yılında Elmalı'nın Bayındır Köyü'nde yapılan kaçak kazılar ile bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma nedeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)
İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.
Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası kaçak kazılar sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçırılır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda ve yoğun diplomotik girişimler ile hazine tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönmüştür. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.
Bölgede daha sonra yapılan kazılarda, daha birçok tümülüste tarihi eserler bulunmuştur.
Bergama Sunağı,
Dönemin en büyük para birimi 4 drahmi iken dekadrahmi 10 drahmiden oluşuyordu. Elmalı Definesi’nin bulunduğu 1984 yılına kadar dünya üzerinde bilinen dekadrahmi sayısı yalnızca 13’tü. Elmalı Definesi’nde ise bunlardan tam 14 tane bulunuyordu.
Aslında Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan sikkeleri adeta birer tarih kitabı olarak okumak mümkün. Çeşitli dönemlerin en önemli tarihi olayları ve kişileri sikkelerin üzerindeki kabartmalarda boy gösteriyor.
Uzun, kanlı savaşlar, ardından gelen barış antlaşmaları, adı sanı hiç duyulmamış şehir devletleri, bugün artık yitip gitmiş, devrinin en gösterişli heykelleri, yapıları hatta bugün artık yaşamayan bazı canlı türleri, bitkiler, hayvanlar.
Sikkelerin çeşitliliği, üzerlerindeki tasvirler bu topraklarda egemenlik kuran devletlerin ekonomik ve siyasal gelişimine ışık tutuyor. Sikke yapımında kullanılan madenler ve teknikler ise dönemin üretim teknolojisindeki değişimleri anlatıyor.
İlk metal paraları, yani sikkeleri M.Ö 7. yüzyılda Lidyalılar icat etti. İlk sikkeler, altın ve gümüş karışımından meydana gelen doğal elektrondan yapıldı. İmparator Krezüs ise doğal elektronu ilk kez altın ve gümüşe ayırarak sikke bastıran devlet adamı oldu.
M.Ö. V. yüzyılda Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Ã�ehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu.
1984 yılında Elmalı'nın Bayındır Köyü'nde yapılan kaçak kazılar ile bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma nedeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)
İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.
Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası kaçak kazılar sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçırılır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda ve yoğun diplomotik girişimler ile hazine tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönmüştür. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.
Bölgede daha sonra yapılan kazılarda, daha birçok tümülüste tarihi eserler bulunmuştur.
Bergama Sunağı,
Dönemin en büyük para birimi 4 drahmi iken dekadrahmi 10 drahmiden oluşuyordu. Elmalı Definesi’nin bulunduğu 1984 yılına kadar dünya üzerinde bilinen dekadrahmi sayısı yalnızca 13’tü. Elmalı Definesi’nde ise bunlardan tam 14 tane bulunuyordu.
Aslında Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan sikkeleri adeta birer tarih kitabı olarak okumak mümkün. Çeşitli dönemlerin en önemli tarihi olayları ve kişileri sikkelerin üzerindeki kabartmalarda boy gösteriyor.
Uzun, kanlı savaşlar, ardından gelen barış antlaşmaları, adı sanı hiç duyulmamış şehir devletleri, bugün artık yitip gitmiş, devrinin en gösterişli heykelleri, yapıları hatta bugün artık yaşamayan bazı canlı türleri, bitkiler, hayvanlar.
Sikkelerin çeşitliliği, üzerlerindeki tasvirler bu topraklarda egemenlik kuran devletlerin ekonomik ve siyasal gelişimine ışık tutuyor. Sikke yapımında kullanılan madenler ve teknikler ise dönemin üretim teknolojisindeki değişimleri anlatıyor.
İlk metal paraları, yani sikkeleri M.Ö 7. yüzyılda Lidyalılar icat etti. İlk sikkeler, altın ve gümüş karışımından meydana gelen doğal elektrondan yapıldı. İmparator Krezüs ise doğal elektronu ilk kez altın ve gümüşe ayırarak sikke bastıran devlet adamı oldu.
ELMALI HAZINELERI, 1984 yilinda Bayindir Koyu'nde bulunan ve daha sonra Amerika'ya kacirilan Hazine, 1900 adet gumus sikke, toplam 26,3 kg'dir. Her biri farkli bie sekil ve boyutta kabartma olarak yapilan Hazinelerin geri getirilebilmesi icin Uluslararasi duzeyde mahkeme devam etmektedir.
Antalya'nın eski yerleşim yerlerinden biri olan Elmalı, uzun ve zengin tarihi boyunca birçok medeniyete tanıklık etmiş, yörenin tarihi, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamış olan Likyalılar ile başlamıştır. Beldenin M.Ö. 2000-3000 yıllarına varan yaşantısı, hala tarihin karanlık örtüsü altındadır. Ancak bu devirlere ait mezarlarda yapılan kazılar ve incelemeler, Likyalıların bir Asya Kavimi olduğunı kabule imkan vermiştir. Likya olarak anılan bölge, Roma ve Bizans İmparatorluğu'nun, Selçuklu Devletini' nin, Teke Beyliği'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmıştır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin en gelişmiş yöresi olarak kültür, sanat ve ticaret alanlarında çevresine örnek olmuş, Likya'nın kuzeyini temsil eden önemli şehirlerden biri olarak kabul edilmiştir. Bölgede yapılan arkeolojik kazılar sonucu yaşanan tarihe ve tanrıçalara ev sahipliği yapan birçok tarihi eser gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlardan bazıları olan Kızılbeli Mezarları, Likya Yolu, Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Semahöyük Küp Mezarları, Yapraklı Köyü Yazılı Kaya, Armutlu Köyü Kaya Mezarı, Söğle Yaylası Arı Serenleri tarihsel ve kültürel zenginliğin göstergeleridir.
Bunlara ek olarak Elmalı'nın gelişimi, yörenin Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı idaresine geçmesi, Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı olan Teke Livası'nın merkezi ve Teke Paşaları'nın ikametgahı olmasının ardından idare merkezinin Antalya'ya nakledilmesi üzerine yörenin kaza haline gelmesiyle özetlenebilir. İlçe sıra ile "Kabalı, Amelas, Elmalı" isimlerini almış, ancak bu isimlerin nereden kaynaklandığına dair kesin bir delil bulunamamıştır. Elmalı Sikkeleri
M.Ö. V. yy.'da Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Ã�ehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu.
İşte 1984 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma neeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)
İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.
Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası ne yazık ki önce kaçak kazılar sonucu yurt dışına kaçırılmıştır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönebilmesi sağlanmıştır. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.
Elmalı Hazinesi, Quadriga Atları, Troio'nın altınları... Tüm bu hazineler, ait oldukları topraklardan yani Anadolu'dan çalınarak dünyanın başka noktalarına götürüldü.
Emlak imparatoru Jonathan Rosen, antik bir sikkeyi ilk defa avucuna koyduğunda heyecandan titriyordu. Türkiye'den, Irak'tan, Afganistan'dan gelen kaçak eserlerle oluşmuş muhteşem koleksiyonuna yeni ve olağanüstü bir parça daha eklenmişti. Bu paranın daha önce birçok defalar resmini görmüştü, ama ilk defa elinde tutuyordu. Zaten yakın zamana kadar böylesi bir paraya bırakın sahip olmayı, elinde tutmayı dahi hayal edemezdi. Dekadrahmi nerede ise avucu kadardı ve dün basılmışcasına pırıl pırıldı. Athena'nın ön yüzdeki gülümseyen ifadesi Jonathan'ın da yüzüne yayıldı. Evet, bir tek sikke için Sylvia Hurter'a 225.000 dolar ödemişti, ama değerdi. Bu, MÖ 5. yüzyılda tedavülde kullanılan normal bir para değildi ki. O çağda en değerli sikke dört drahmi iken Yunanlılar, Persleri bozguna uğratmalarının anısına on drahmilik özel bir sikke yapmışlardı. Hem 2500 yıllık olacak, hem tedavülde dolaşmayan bir anı parası olacak, hem de pırıl pırıl bir durumda olacak. Bu bir mucizeydi. Aslında mucizenin adı da “Elmalı” idi. Bugüne kadar dünyada bilinen sadece 13 dekadrahmi varken Elmalı denen yerde 14 tane birden bulunmuştu.
Elmalı ilçesinden İbrahim Başbuğ eski definecilerdendir. O güne dek herhangi bir define bulamadığı ve parası da kıt olduğu için, Antalya'da yaşayan ve elektronik tamirciliği yapan Bayram Sungur'un kendi özel imalatı olan metal dedektörlerden bir tane satın almıştı. Satın aldığı bu yerli malı dedektör de ilk kullanımda hemen bozulmuştu. 18 Nisan 1984 günü, iki kafadar, hem bozulup tamir edilmiş olan dedektörü deneyip, hem de bu deneme bahanesi ile Bayındır Köyü civarında define ararlarken, köyün eski muhtarı Ahmet Ali Ã�entürk'le tanışırlar. Ã�entürk'ün define aramaları için onlara gösterdiği yer, komşusunun tarlasıdır. Daha dedektör yeni çalışmaya başlamışken bir vınlama sesi duyulur. Heyecanla o noktayı kazmaya başladıklarında ise gördükleri manzara inanılmazdır. Karşılarında, kırık bir küpün içinden toprağa yayılmış yüzlerce gümüş sikke durmaktadır. Tek tek defalarca sayarlar, define tam 1900 adettir. Bayram Sungur'un atölyesinde yaptığı yerli malı metal dedektör, daha ilk doğru dürüst çalışmasında, tarih boyunca rastlanan en kıymetli definelerden birisini ortaya çıkartmıştır.
Elmalı Definesi'nin en büyük özelliği, 14 dekadrahmiyi birden içermesi değildi. Define, sanki o çağda birisi tarafından özenle yapılmış bir para koleksiyonu gibiydi. Orta ve Kuzey Yunanistan'dan Trakya'ya, İyonya'dan Likya'ya ve Ege Adaları'na kadar hemen yer yerden sikke vardı ve tümü MÖ 5. yüzyıla aitti. Definenin diğer bir önemli özelliği ise, sikkelerin büyük bir kısmının ticari amaçla basılmamış olmasıydı.
Elmalı, Antalya ve Bayındır'lı üç ortak defineci, buldukları defineyi satmak üzere İstanbul'a gelir ve Erdoğan Atak ile Fuat Aydıner'e birkaç sikke gösterip ikisini de Antalya'ya çağırırlar. Fuat, bu işten çekilmesi için Erdoğan'a 60.000 dolar öder ve sikkelerin tümünü 620.000 dolara satın alır. Fuat Aydıner, Almanya'da yaşayan dostu ve eski eser kaçakçılığının en önemli isimlerinden Edip Telli ve kardeşi Nevzat Telli ile ortak olur ve defineyi İsviçre'ye sevk eder. Fuat'ın, Telli'lerden bu ortaklığa karşılık 1.300.000 dolar aldığı biliniyor.
Bu sırada, Elmalı eski belediye başkanı Hasan Sarıbaş'ın da bazı sikkeler aldığı ve İstanbullu kaçakçı Abdülgani Hüzmeli ile ortak olarak bunları İsviçre'de pazarladıkları ortaya çıkar. Anlaşılan, ya üç defineci kafadar aynı yerde, daha önce telaştan bulamadıkları başka sikkeler de bulmuşlar, ya da Fuat Aydıner'e sikkelerin tümünü satmamışlardır.
Öykünün devamı o denli karışıktır ki, gazeteci Özgen Acar, yazı dizisinde, olaya karışanların tümünü açıklayabilmek için grafik hazırlamıştı. Dört Türk kaçakçının ortaklığı ile, sadece bu defineyi almak için New York'ta kurulan OKS Partners arasındaki anlaşma, 26 Temmuz 1984 günü imzalanır. OKS Partners'ın ortakları William Koch, James Spier ve Jonathan Kagan'dır. Fakat para babası ve definenin gerçek sahibi Koch'tur. Spier'ı ve Kagan'ı, ileride doğabilecek yasal sorunlar karşısında sorumluluğu paylaşmak için ortak almıştır. Aynı tarihlerde, Antalya civarında da Elmalı Definesi'nin kokusu çıkmıştır. İbrahim Başbuğ, her yerde su gibi para harcamakta ve Elmalı'da herkes defineden bahsetmektedir. Özgen Acar, 17 Temmuz 1988'de Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmaya başlayan yazı dizisinde, bu dönemi traji komik bir biçimde uzun uzun anlatmıştır. Sanıklar birkaç defa tutuklanır, her defasında verdikleri rüşvetlerle serbest kalırlar. Sonunda Türk polisi, Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez ve Telli kardeşlerin de olaya karıştıklarını öğrenir. Bundan sonraki gelişmeler daha da komiktir. Alman Interpolü ile Türk İnterpolü arasında aylar süren yazışmalar yapılır. Alman Interpolü'nün Türkiye'den istediği Edip Telli'nin fotoğraf ve eşkali iki aylık bir araştırma sonucu bulunur ve 17 Ocak 1986 günü Almanya'ya gönderilir. Almanya'ya gönderilen yazı ise Fransızcadır! 28 Ã�ubat günü Alman Interpolü, Münih Savcılığı'nın, Edip Telli'nin Türkiye'ye iade istemini reddettiğini bildirir. Gelelim daha da komik bir sahneye:
Tarih: 20 Mayıs 1986
Yer: Türk Tarih Kurumu Toplantı Salonu, Ankara
Toplantı Konusu: Eski Eser Kaçakçılığı ve Önleme Yöntemleri
Konuşmacı: Dr. Nurşin Asgari
Konuşmanın sonunda, soru ve cevaplara geçildiği sırada söz alan Prof. Dr. Cevat Bayburtluoğlu, dinleyiciler arasında bulunan dönemin Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Nurettin Yardımcı'ya bir soru yöneltir;
“1984 yılında, Elmalı'nın Bayındır Köyü'nde, çoğunluğu Likya sikkelerinden oluşan bir define bulunmuştur. O zaman, köylülerden bunu 200 milyon liraya alan İstanbul'lu kaçakçılar, bu defineyi yurt dışında 800 milyon liraya satmışlar. Acaba Sayın Genel Müdür'ün bu olaydan haberi var mı?”3
Genel Müdür'ün bu olaydan haberi yoktur . Halbuki, nerede ise iki yıldır süren davaları ve sürmekte olan uluslararası kovalamacayı bir yana bırakalım, bir ay kadar önce, Oxford Üniversitesi'nde, bu define ile ilgili bir özel bir sempozyum bile düzenlenmiştir.
Türk Hükümeti, 1987 yılından başlayarak, Avrupa ve ABD deki büyükelçilikler aracılığı ile Elmalı Definesi'nin peşine düşer. Arkası yavaşça çorap söküğü gibi gelir. Önce Sylvia Hurter tarafından Hasan Sarıbaş / Abdülgani Hüzmeli ortaklığından satın alınan sikkeler iade edilir. Ardından, OKS Partners'ın Tkalec'e sattığı sikkeler, en son olarak da OKS Partners'ın sikkelerinin büyük bir kısmı geri alınır. İlginç olan nokta ise, OKS Partners'ın 1810 sikke satın aldığı belgelerle sabit iken ve bunların en fazla 11'ini elinden çıkartmışken, Türkiye Cumhuriyeti'ne sadece 1661 sikke iade etmesidir.
Geri alma operasyonu:
- 10 Mart 1988'de Numismatic Fine Arts / Los Angeles'tan 10 sikke anlaşma ile iade
- 26 Mayıs 1988'de Bank Leu / Zurih'ten 3 sikke anlaşma ile iade
- Mayıs 1991'de Tkalec Müzayede / Zürih'ten 3 sikke anlaşma ile iade
- 1993'te 1 sikke şahsi iade
- 1996'da 1 sikke şahsi iade
- 4 Ocak 1999'da OKS Partners'dan 1661 sikke dava yolu ile iade
Geri alınan toplam sikke sayısı: 1679
Kayıp sikke sayısı: 220'den fazla
Bunlara ek olarak Elmalı'nın gelişimi, yörenin Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı idaresine geçmesi, Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı olan Teke Livası'nın merkezi ve Teke Paşaları'nın ikametgahı olmasının ardından idare merkezinin Antalya'ya nakledilmesi üzerine yörenin kaza haline gelmesiyle özetlenebilir. İlçe sıra ile "Kabalı, Amelas, Elmalı" isimlerini almış, ancak bu isimlerin nereden kaynaklandığına dair kesin bir delil bulunamamıştır. Elmalı Sikkeleri
M.Ö. V. yy.'da Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Ã�ehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu.
İşte 1984 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma neeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)
İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.
Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası ne yazık ki önce kaçak kazılar sonucu yurt dışına kaçırılmıştır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönebilmesi sağlanmıştır. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.
Elmalı Hazinesi, Quadriga Atları, Troio'nın altınları... Tüm bu hazineler, ait oldukları topraklardan yani Anadolu'dan çalınarak dünyanın başka noktalarına götürüldü.
Emlak imparatoru Jonathan Rosen, antik bir sikkeyi ilk defa avucuna koyduğunda heyecandan titriyordu. Türkiye'den, Irak'tan, Afganistan'dan gelen kaçak eserlerle oluşmuş muhteşem koleksiyonuna yeni ve olağanüstü bir parça daha eklenmişti. Bu paranın daha önce birçok defalar resmini görmüştü, ama ilk defa elinde tutuyordu. Zaten yakın zamana kadar böylesi bir paraya bırakın sahip olmayı, elinde tutmayı dahi hayal edemezdi. Dekadrahmi nerede ise avucu kadardı ve dün basılmışcasına pırıl pırıldı. Athena'nın ön yüzdeki gülümseyen ifadesi Jonathan'ın da yüzüne yayıldı. Evet, bir tek sikke için Sylvia Hurter'a 225.000 dolar ödemişti, ama değerdi. Bu, MÖ 5. yüzyılda tedavülde kullanılan normal bir para değildi ki. O çağda en değerli sikke dört drahmi iken Yunanlılar, Persleri bozguna uğratmalarının anısına on drahmilik özel bir sikke yapmışlardı. Hem 2500 yıllık olacak, hem tedavülde dolaşmayan bir anı parası olacak, hem de pırıl pırıl bir durumda olacak. Bu bir mucizeydi. Aslında mucizenin adı da “Elmalı” idi. Bugüne kadar dünyada bilinen sadece 13 dekadrahmi varken Elmalı denen yerde 14 tane birden bulunmuştu.
Elmalı ilçesinden İbrahim Başbuğ eski definecilerdendir. O güne dek herhangi bir define bulamadığı ve parası da kıt olduğu için, Antalya'da yaşayan ve elektronik tamirciliği yapan Bayram Sungur'un kendi özel imalatı olan metal dedektörlerden bir tane satın almıştı. Satın aldığı bu yerli malı dedektör de ilk kullanımda hemen bozulmuştu. 18 Nisan 1984 günü, iki kafadar, hem bozulup tamir edilmiş olan dedektörü deneyip, hem de bu deneme bahanesi ile Bayındır Köyü civarında define ararlarken, köyün eski muhtarı Ahmet Ali Ã�entürk'le tanışırlar. Ã�entürk'ün define aramaları için onlara gösterdiği yer, komşusunun tarlasıdır. Daha dedektör yeni çalışmaya başlamışken bir vınlama sesi duyulur. Heyecanla o noktayı kazmaya başladıklarında ise gördükleri manzara inanılmazdır. Karşılarında, kırık bir küpün içinden toprağa yayılmış yüzlerce gümüş sikke durmaktadır. Tek tek defalarca sayarlar, define tam 1900 adettir. Bayram Sungur'un atölyesinde yaptığı yerli malı metal dedektör, daha ilk doğru dürüst çalışmasında, tarih boyunca rastlanan en kıymetli definelerden birisini ortaya çıkartmıştır.
Elmalı Definesi'nin en büyük özelliği, 14 dekadrahmiyi birden içermesi değildi. Define, sanki o çağda birisi tarafından özenle yapılmış bir para koleksiyonu gibiydi. Orta ve Kuzey Yunanistan'dan Trakya'ya, İyonya'dan Likya'ya ve Ege Adaları'na kadar hemen yer yerden sikke vardı ve tümü MÖ 5. yüzyıla aitti. Definenin diğer bir önemli özelliği ise, sikkelerin büyük bir kısmının ticari amaçla basılmamış olmasıydı.
Elmalı, Antalya ve Bayındır'lı üç ortak defineci, buldukları defineyi satmak üzere İstanbul'a gelir ve Erdoğan Atak ile Fuat Aydıner'e birkaç sikke gösterip ikisini de Antalya'ya çağırırlar. Fuat, bu işten çekilmesi için Erdoğan'a 60.000 dolar öder ve sikkelerin tümünü 620.000 dolara satın alır. Fuat Aydıner, Almanya'da yaşayan dostu ve eski eser kaçakçılığının en önemli isimlerinden Edip Telli ve kardeşi Nevzat Telli ile ortak olur ve defineyi İsviçre'ye sevk eder. Fuat'ın, Telli'lerden bu ortaklığa karşılık 1.300.000 dolar aldığı biliniyor.
Bu sırada, Elmalı eski belediye başkanı Hasan Sarıbaş'ın da bazı sikkeler aldığı ve İstanbullu kaçakçı Abdülgani Hüzmeli ile ortak olarak bunları İsviçre'de pazarladıkları ortaya çıkar. Anlaşılan, ya üç defineci kafadar aynı yerde, daha önce telaştan bulamadıkları başka sikkeler de bulmuşlar, ya da Fuat Aydıner'e sikkelerin tümünü satmamışlardır.
Öykünün devamı o denli karışıktır ki, gazeteci Özgen Acar, yazı dizisinde, olaya karışanların tümünü açıklayabilmek için grafik hazırlamıştı. Dört Türk kaçakçının ortaklığı ile, sadece bu defineyi almak için New York'ta kurulan OKS Partners arasındaki anlaşma, 26 Temmuz 1984 günü imzalanır. OKS Partners'ın ortakları William Koch, James Spier ve Jonathan Kagan'dır. Fakat para babası ve definenin gerçek sahibi Koch'tur. Spier'ı ve Kagan'ı, ileride doğabilecek yasal sorunlar karşısında sorumluluğu paylaşmak için ortak almıştır. Aynı tarihlerde, Antalya civarında da Elmalı Definesi'nin kokusu çıkmıştır. İbrahim Başbuğ, her yerde su gibi para harcamakta ve Elmalı'da herkes defineden bahsetmektedir. Özgen Acar, 17 Temmuz 1988'de Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmaya başlayan yazı dizisinde, bu dönemi traji komik bir biçimde uzun uzun anlatmıştır. Sanıklar birkaç defa tutuklanır, her defasında verdikleri rüşvetlerle serbest kalırlar. Sonunda Türk polisi, Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez ve Telli kardeşlerin de olaya karıştıklarını öğrenir. Bundan sonraki gelişmeler daha da komiktir. Alman Interpolü ile Türk İnterpolü arasında aylar süren yazışmalar yapılır. Alman Interpolü'nün Türkiye'den istediği Edip Telli'nin fotoğraf ve eşkali iki aylık bir araştırma sonucu bulunur ve 17 Ocak 1986 günü Almanya'ya gönderilir. Almanya'ya gönderilen yazı ise Fransızcadır! 28 Ã�ubat günü Alman Interpolü, Münih Savcılığı'nın, Edip Telli'nin Türkiye'ye iade istemini reddettiğini bildirir. Gelelim daha da komik bir sahneye:
Tarih: 20 Mayıs 1986
Yer: Türk Tarih Kurumu Toplantı Salonu, Ankara
Toplantı Konusu: Eski Eser Kaçakçılığı ve Önleme Yöntemleri
Konuşmacı: Dr. Nurşin Asgari
Konuşmanın sonunda, soru ve cevaplara geçildiği sırada söz alan Prof. Dr. Cevat Bayburtluoğlu, dinleyiciler arasında bulunan dönemin Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Nurettin Yardımcı'ya bir soru yöneltir;
“1984 yılında, Elmalı'nın Bayındır Köyü'nde, çoğunluğu Likya sikkelerinden oluşan bir define bulunmuştur. O zaman, köylülerden bunu 200 milyon liraya alan İstanbul'lu kaçakçılar, bu defineyi yurt dışında 800 milyon liraya satmışlar. Acaba Sayın Genel Müdür'ün bu olaydan haberi var mı?”3
Genel Müdür'ün bu olaydan haberi yoktur . Halbuki, nerede ise iki yıldır süren davaları ve sürmekte olan uluslararası kovalamacayı bir yana bırakalım, bir ay kadar önce, Oxford Üniversitesi'nde, bu define ile ilgili bir özel bir sempozyum bile düzenlenmiştir.
Türk Hükümeti, 1987 yılından başlayarak, Avrupa ve ABD deki büyükelçilikler aracılığı ile Elmalı Definesi'nin peşine düşer. Arkası yavaşça çorap söküğü gibi gelir. Önce Sylvia Hurter tarafından Hasan Sarıbaş / Abdülgani Hüzmeli ortaklığından satın alınan sikkeler iade edilir. Ardından, OKS Partners'ın Tkalec'e sattığı sikkeler, en son olarak da OKS Partners'ın sikkelerinin büyük bir kısmı geri alınır. İlginç olan nokta ise, OKS Partners'ın 1810 sikke satın aldığı belgelerle sabit iken ve bunların en fazla 11'ini elinden çıkartmışken, Türkiye Cumhuriyeti'ne sadece 1661 sikke iade etmesidir.
Geri alma operasyonu:
- 10 Mart 1988'de Numismatic Fine Arts / Los Angeles'tan 10 sikke anlaşma ile iade
- 26 Mayıs 1988'de Bank Leu / Zurih'ten 3 sikke anlaşma ile iade
- Mayıs 1991'de Tkalec Müzayede / Zürih'ten 3 sikke anlaşma ile iade
- 1993'te 1 sikke şahsi iade
- 1996'da 1 sikke şahsi iade
- 4 Ocak 1999'da OKS Partners'dan 1661 sikke dava yolu ile iade
Geri alınan toplam sikke sayısı: 1679
Kayıp sikke sayısı: 220'den fazla
Sonuç?
Sonuçta 1900'den fazla antik sikke yurt dışına gitti ve yıllar süren uğraşlar sonunda 1679'u geri geldi.
Sanıklar?
Olayın sanıkları İbrahim Başbuğ, Bayram Sungur, Ahmet Ali Ã�entürk , Hasan Sarıbaş, Abdülgani Hüzmeli, Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez, Edip Telli ve Nevzat Telli'ye ne olduğunu merak ettiniz, değil mi? Başbuğ, Sungur ve Ã�entürk, define için Fuat Aydıner'den aldıkları paranın bir kısmını rüşvetlere kaptırdılar, geri kalan paraları da mahkeme kararı ile müsadere edildi. 2-3 ay gibi kısa hapis cezalarından sonra tahliye edildiler. Benzer durum Hasan Sarıbaş ile Abdülgani Hüzmeli'nin de başına geldi. Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez, Edip Telli ve Nevzat Telli ise yurt dışında yaşıyor ve Türkiye'ye giremiyorlar, ama eski eser kaçakçılığına da devam ediyorlar.
Ya dedektör?
Artık her yerde satılıyor. İthallerin fiyatları ucuzladığı için herkes Garrett & White's satın alıyor, kimse yerli malı kullanmıyor.
Ephesos Drahmi, ön yüz arı
Ephesos Drahmi,
arka yüz incus
İşte dünyanın en büyük müzelerini dolduran eserlerin 'çok küçük bir kısmının' listesi:Sonuçta 1900'den fazla antik sikke yurt dışına gitti ve yıllar süren uğraşlar sonunda 1679'u geri geldi.
Sanıklar?
Olayın sanıkları İbrahim Başbuğ, Bayram Sungur, Ahmet Ali Ã�entürk , Hasan Sarıbaş, Abdülgani Hüzmeli, Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez, Edip Telli ve Nevzat Telli'ye ne olduğunu merak ettiniz, değil mi? Başbuğ, Sungur ve Ã�entürk, define için Fuat Aydıner'den aldıkları paranın bir kısmını rüşvetlere kaptırdılar, geri kalan paraları da mahkeme kararı ile müsadere edildi. 2-3 ay gibi kısa hapis cezalarından sonra tahliye edildiler. Benzer durum Hasan Sarıbaş ile Abdülgani Hüzmeli'nin de başına geldi. Fuat Aydıner, Fuat Üzülmez, Edip Telli ve Nevzat Telli ise yurt dışında yaşıyor ve Türkiye'ye giremiyorlar, ama eski eser kaçakçılığına da devam ediyorlar.
Ya dedektör?
Artık her yerde satılıyor. İthallerin fiyatları ucuzladığı için herkes Garrett & White's satın alıyor, kimse yerli malı kullanmıyor.
Ephesos Drahmi, ön yüz arı
Ephesos Drahmi,
arka yüz incus
1. Mausoleum, Bodrum, Londra-İngiltere
2. Tanrıça Demeter Heykeli, Muğla, Londra-İngiltere
3. Troia Hazinesi, Çanakkale, Rusya'nın 2 şehrinde
4. Bergama Zeus Sunağı, İzmir, Berlin-Almanya
5. Priene Athena Tapınağı, Aydın, Berlin-Almanya
6. Marsyas Heykeli, Manisa, ABD, (Geri geldi, tekrar çalındı)
7. Boğazköy sfenksi, Çorum, Berlin-Almanya
8. 8 bin adet Boğazköy tableti, Çorum, Almanya (Geri geldi)
9. Noel Baba'nın kemikleri, Antalya / Demre, Bari-İtalya
10. Herakles heykeli, Antalya / Perge (Perge), Boston-ABD
11. Kumluca Hazinesi, Antalya, ABD
12. Lidya Yazıtı, Manisa / Saraycık (Saittai), Roma-İtalya
13. Lidya Hazinesi, Uşak / İkiztepe, New York-ABD
14. Quadriga Atları, İstanbul / Hipodrom, Venedik-İtalya
15. Elmalı Hazinesi, Antalya, ABD (Büyük kısmı geri geldi)
16. Zeugma mozaikleri, Gaziantep, İtalya ve İngiltere'de
17. Milo Venüsü, Milo Adası, Paris - Fransa
Rodos Stater, ön yüz incir yaprağı, arka yüz incus
Attika Dekadrahmi, ön yüz miğferli Athena, arka yüz baykuş
Likya Stater, ön yüz iki yunus, arka yüz triskeles
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder