Bizanslılar Ermeniye’ye girdikten sonra Ermeni halka zulüm yapmış, ordularını dağıtmış, kumandanları ve ileri gelenlerini bölge dışına sürmüşler ve burada savunmasız bir halde kalan halkı ağır vergilere bağlamışlardır. Ani, Muş, Bitlis, Bayezit, Ardahan, Van, Malazgirt, Ahlat, Erciş, Bargiri (Muradiye) ve diğer birçok şehre Bizans askerleri yerleştirilmiş, dinî kurumları saldırıya uğramış, dinî reisleri ise yakalanarak Bizansa sürülmüşlerdir. Bizanslılar; Ermeniler ile aralarında mezhep ve ırk düşmanlığı olmasından dolayı bunları kin ve nefretle karşılamışlardır. Senekharim’in anlaşarak topraklarına soktuğu Bizanslılar da bölgede kalan Ermeni varlığını yok etmeye çalışıyorlardı. Bölge dışına gönderilen Ermeni reislerinden Gagık 1079 yılında Kayseri’de, Senekharim ve oğulları ise 1080 yılında Sivas’ta Bizanslıların ellerinde öldüler[7]. Bu gelişmeler sebebiyle, Selçukluların Anadolu’yu fetih ve yurt tutma faaliyetlerine başladıkları sırada Van gölü çevresinde hiçbir Ermeni siyasal kuruluşu kalmamıştı.
Çağrı Bey’in 1018’de bölgeye yaptığı ilk akınlarından sonra, 1042-1043 yıllarında Ebulheyca Hezbânî yönetiminde olan ve Urmiye’de bulunan Türkmenlerin Van gölü havzasına akınlar yaparak Bizans generali Haçik kumandasındaki kuvvetleri mağlup ettiğini ve Haçik’in de bu çarpışmalar sırasında hayatını kaybettiğini görmekteyiz. 1045 yılında Tuğrul Bey’in emri doğrultusunda Mardin ve Diyarbakır yöresindeki Türkmen beylerinden Oğuzoğlu Mansur, Göktaş, Anasıoğlu, Boğa gibi beyler, Van gölü bölgesinde Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratmışlardır. 1048’de Tuğrul Bey’in amcası Musa Yabgu’nun oğlu Hasan’ın Van gölü havzasını istilaya başlaması Selçuklu kuvvetlerinin Zap Suyu yöresinde pusuya düşürülmesi ile başarısızlıkla sonuçlanmış ve Hasan Bey şehit edilmiştir[8]. Sultan Tuğrul, bir yandan gittikçe artan Türkmen nüfusu ve buna bağlı olarak Anadolu’yu yurt tutma zarureti, diğer yandan ise Bizans ile yapılan barıştan tam bir netice alınamaması üzerine Anadolu’nun fetih harekâtına girişmiş ve 1054 yılında bizzat kumanda ettiği büyük bir orduyla harekete geçerek Muradiye (Bargiri) ve Erciş’i feth etmiştir. Daha sonra Malazgirt’i kuşatan Sultan Tuğrul, burayı almaya muvaffak olamamıştır[9].
Van, 1064 yılında Sultan Alparslan’ın oğlu Melikşah tarafından etrafındaki birçok kale ve şehirlerle birlikte fethedilmiştir. Sultan Alparslan bu sefer sonunda buraların yönetimini sefere katılan vasal emirlere bırakmıştır. Van gölü bölgesi böylelikle Nahcivan emiri Sakaroğlu Ebû Dülef yönetimine geçmiş oluyordu[10]. Sultan Alparslan’ın 1071 Malazgirt zaferinden sonra ise, Türklerin bölgedeki hakimiyetleri tam olarak sağlanmıştır.
Bölgede Selçuklu idaresi tesis edildikten sonra, Selçuklu sultanı Muhammed Tapar, 1100 yılında Diyarbakır Mervanileri emirlerinin elinde bulunan Ahlat ve yöresini halkın da isteği üzerine Selçuklu emirlerinden Sökmen’e vermiş ve 1100 yılından itibaren tarihte Sökmenliler veya Ahlatşahlar adıyla anılacak bu beylik, Malazgirt, Ahlat, Erciş, Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Silvan ve Muş il ve ilçelerini içine alan bu bölgede hakimiyet tesis etmiştir[11].
1207 yılında Ahlatşah hakimiyeti son bulmuş, Van gölü ve çevresi daha sonra sırasıyla, Eyyûbîler, Harzemşahlar, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevilerin idaresinde kalmıştır. 1534 ilkbaharında Van, 14 Haziran 1534’te ise Adilcevaz, Ahlat, Erciş ve Amuk (Amik) Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir. Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesinden sonra Şah Tahmasp, Erciş ve Van’ı 1536 yılı başlarında yeniden ele geçirmesine rağmen, Kanunî Sultan Süleyman’ın bizzat başında olduğu Osmanlı ordusu 1548 yılı yazında Van ve Erciş’i Safevilerden geri alarak kalıcı bir hakimiyet tesis etmişlerdir[12].
Van gölü ve çevresinin Türk hakimiyetine giriş sürecinde, bölgedeki Ermenilerin bazen Bizans askerleriyle birlikte Türklere karşı, bazen de Bizansın kendilerine uyguladığı ağır dinî, iktisadî ve ekonomik baskılar sebebiyle Türklerle birlikte hareket ederek Bizanslılara karşı oldukları görülür. Bölgede Türk hakimiyetinin kesin olarak sağlanmasından sonra ise, Türklerin fethettikleri bölgelerde gayrimüslimlere uyguladığı hoşgörülü ve adaletli yönetim politikasından faydalanma yoluna gitmişlerdir[13]. Bu durum Osmanlılar döneminde de devam etmiş ve Bizans istilası sırasında Van gölü ve çevresinde neredeyse yok olma durumuna gelen Ermeni varlığı Türklerin bölgede hakim unsur olması üzerine millî ve dinî benliklerini koruyarak yok olmaktan kurtulmuşlardır.
Ermeniye tabirine gelince; yukarı iller, yukarı memleket anlamındaki Armenia’nın İslâmlarca kullanılan şeklidir. Van gölünün kuzeyi demek olup, zaman zaman daha geniş sahaları da içine alır. Bir coğrafî ad olup kavim ve halk ile ilgili bir anlamı yoktur. Çünkü Anadolu Selçukluları devrinde aynı bölge Ermen diyarı olarak anılmıştır[14]. XII. yüzyılda bu coğrafî bölgeye hakim olan ve kendilerini Şah-ı Ermen ve Ermen-Şahlar olarak adlandıran Ahlatşahlar veya Sökmenliler’in Ermeni bir kavim olmadığı da tarihî bir hakikattir. Zaten bu tabirin popüler bir hale gelmesine biraz da bu Beylik sebep olmuş, Ermen bölgesinin hakimi olduklarını ifade etmek için kendilerini Ermen-Şahlar olarak adlandırmışlardır[15]. Sökmenlilerin, bölgede konuşulan dillerden biri olan Farsça’nın tesirinde kalarak, kendilerini Şah-ı Ermen olarak ilân etmeleri, tarihî kaynaklara da bu şekilde geçmelerine vesile olmuştur[16].
XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Doğu Anadolu bölgesi ve dolayısıyla Van gölü ve çevresi de Turkomania (Türkmen Ülkesi) olarak anılmaya başlanmıştır. Marco Polo 1271 yılında Doğu Anadolu’yu Turkomania olarak ifade etmektedir. Aynı şekilde İbn Batûta ve İspanyol seyyah Clavio da Doğu Anadolu’yu Türkmenler’in Ülkesi olarak tarif etmişlerdir. İslâm yazarları XV. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’yu artık Türkmaniyye olarak adlandırmaktadırlar. Meselâ Timur’un tarihçisi Şerefeddin Yezdî, Anadolu’yu Türkmen Ülkesi olarak vasıflandırır. Dede Korkut Oğuznameleri’nde Doğu Anadolu, Oğuz-Eli/Elleri adıyla geçmektedir[17].
Doğu Anadolu’nun Osmanlı hakimiyetine girmesinden sonra bölgede önce Erzurum daha sonra Van Beylerbeyliği kurulmuştur. Dolayısıyla Osmanlı kaynaklarında artık Van gölü ve çevresi ağırlıklı olarak Van beylerbeyliği olarak anılmıştır. Ancak tarihî alışkanlık devam etmiş olmalı ki bazen Osmanlı belgelerinde de İran ve komşu olan Osmanlı coğrafyası yukarı canib olarak ifade edilmekteydi[18].
Osmanlı döneminde Avrupa literatüründe özellikle de coğrafya kitaplarında Doğu Anadolu, Turkomania (Türkmen Ülkesi) olarak anılmaya devam etmiştir. XVIII. yüzyıl Avrupa coğrafya kitaplarında Erzurum ve Van bölgesi yine Turkomania (Türkmen Ülkesi) olarak gösterilmektedir[19].
DUA-CİN-BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-DİNİMİZ İSLAM-MİTOLOJİ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNE İŞARETLERİ-DEFİNE İŞARET ÇÖZÜMLERİ-DEFİNE HARİTALARI-HAZİNELER-DEDEKTÖR-DEFİNE ARAMA ÇUBUKLARI YAPIMI-MADENLER-GÖMÜ-EŞKİYA BELGELERİ-HÖYÜK-TÜMÜLÜS-ÜNLÜ EŞKİYALAR-ARKEOLOJİ-TARİHTE PARA-TAKILAR--MÜZELER-İSLAM-MİTOLOJİ-HEYKEL-ANTİKA -TÜRKİYEDE ARKEOLOJİ-ROMA-BİZANS-İSLAMDA BÜYÜ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-GÖMÜ-ESKİ ALFABELER-HORASAN-MÜZE-HEYKEL-DEDEKTÖR-ALTIN-SİKKE-DEFİNEDE TILSIM-GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder