İslam'da Büyünün Hükmü
KAYNAK #1
Sihir, bedenlere vede gönüllere tesir eden, İnsanı hasta yapan, hatta öldüren, karı ile koca arasını açan bazı düzenlerdir. Bunun Türkçe karşılığı "Büyü" dür.
Büyü vardır, yani tesir edebilir. Ancak haramdır. İmlam büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır. Büyü öğrenenler hakkında Kura'an-ı Kerim şöyle buyurur:
"Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyleri öğreniyorlar." (88)
Allah Resulü, aralarında şirkinde bulunduğu yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymıştır.(89)
Büyünün islami hükmü şöyle verilmiştir: Eğer yapılan büyü imanın şartlarından birini inkar etmek varsa o büyü küfrü gerektirir. Yoksa gerektirmez. Mesela birisi, büyücülerin herşeyi yapabileceğine inanırsa, Alla'a şirk koştuğunda kâfir olur. Allah Muhafaza.
Eğer ölüm veya hasta etme veya karı ile koca arasını açma sıhri yaparsa fasık olur. Bazı müctehitlere göre her ikisi de öldürür.
Kur'an-ı Kerim ve peygamberimizin hadislerinden bazı şeyler okuyarak yapılmış büyüleri bozmak câizdir. Allah Resullüne yapılan büyü felak ve nas süreleri okunarak bozulmuştur.(90)
Bazı Büyüler göz boyamaktan ibarettir. hokkabazlıktır.Bunların gerçek bir yanı yoktur. Bazı büyüler ise insanı gerçekten etkiler. Bu ikinci tip büyü ile meşkul olan büyücülerin yaptıkları zındıklıktır. Bunun için mutlaka dünyada cezalandırılmaları gerekir.
Kur'an-ı Kerim, bize büyücülerin şerrinden Allah'a sığınmamızı öğretmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur. "Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a sığınırım de."(91)
Kaynak;
(88 Bakara Suresi:102)
(89 Buhari, Vesaye;23)
(90 Medariku'- Tenzil Felak Suresi)
(91 Felak Suresi; 4)
Nazar, nazar boncuğu ve muska;
Nazar, bakış, göz değmesi demektir. Allah Resulü, "Nazar haktır" buyuruyor(92) Yani bazı insanların bakışlarının maddi ve manevi yapıları üzerinde olumsuz etkiler yapması bir gerçektir.
Bundan Allah'a sığınılmalıdır. Yine Allah Resulü; Eğer kaderi geride bırakabilecek bir şey varsa o da gözdür." buyurmuştur.(93)
Ancak nazar değmesi diye insanlara veya herhangi bir eşyaya boncuk, nazarlık takmak caiz değildir. Bunar cahiliyet devrinden kalma adetlerdir. Allah Resulü buyuruyor; "Muska ve büyü şirktir."(94) On kişilik bir hey'et biat etmek üzere Allah Resulünün huzurna gelmişlerdi
Dokuz tanesi biatını yapmıştı. Onuncusu geldiğinde Allah Resulü elini ona vermemişti. Sebebi sorulduğunda,"O'nun kolunda muska vardır." demişti.Bunun üzerine o adam, kolundaki muskayı parçalamış. Sonra biat etmesi için peygamberimiz elini uzatmış ve şöyle buyurmuştur. "Muska asan şirk koşmuş olur."(59) Yani muska asıpta kalbini ona bağlayan şirk koşmuş olur.
Allah Resulü bir adamın pazusun da altın bir bilezik görmüş. Onu kınayan bir dille: "Bu da ne?" diye sormuş. Adam "Omuzumdaki bir hastalıktan dolayı takıyorum" deyince kendisine şu cevabı vermiş. "Aman bu bilezik, senin hastalığını dahada arttıracaktır.Çıkar, at Eğer bu senin üzerindeyken ölecek olursan ebediyyen iflah olmazsın."(96)
İbrahim en-Nehai şöyle diyor; "Sahabiler,Kur'an ayetlerinden olsa bile muskaları hoşkarşılamazdı. Ancak Allah Resulünün göz değmesine, zehirli hayvan sokmasına, nemle denen yaralardan meydana gelen kurtlara karşı yalnız okumaya ruhsat verdiğine dair rivayetler mevcuttur."(97) Hz. Aişe diyor ki; Allah Resulü göz değmesine karşılık okumayı bana emrederdi."(98)
İnsan ve cin göz değmesine karşı peygamberimiz, felak ve nas surelerini okuyup kendine üflediği rivayet edilmiştir.(99) Allah Resulü, Çeşitli hastalıkları okuyarak tedavi etmiştir.(100)
O şöyle derdi; "Allah hiçbir dert göndermemiş ki, dermanınıda göndermesin."(101)
Kur'an Ayetleri peygamberimizin yaptığı dua ve zikirlerle hasta okumanın caiz hatta sünnet olduğu hususunda icma vardır. (104)Kamil Miras da şöyle söyler; "Şer'an haram olan nefes, üfürükçülerin ve cinlerin emrinde olduğu iddia eden cincilerin nefesidir."(105)
Muska, boncuk tamka, arabalara, binalara kemik, biber veya göz değmesine mani olacağı inancıyla birşey asmak, kurşun dökmek haramdır."(106)
Muska, eğer tılsım gibi şeylerden olursa caiz değildir.(107) Şayet Kur'an'dan bazı ayetler ve Resulullah'ın bazı dualarından olursa caiz olduğunu söyleyenlerde vardır.(108) Ancak üzerinde muska olarak Kur'an ayetlerini taşıyan kişi tuvalete girebilir, cünüp olabili, kadın adet halinde olabilir. İşte bu sebeplerden dolayı muska taşımamak en doğru yol olur. Allah Resulünün sünnetinden ayetleri akuyarak tedavi etmek vardır, fakat muska kesinlikle yoktur. O, muskaya müsade etmemiştir.(109)
Kaynak;
(93 Tirmizi)
(94 Ebu Davut)
(95 Ahmet bin Hnbel)
(96 Ahmed bin Hanbel)
(97 Buhari)
(98 Buhari)
(99 İbn-i Mace)
(100 Buhari)
(101 Buhari)
(102 Umdetu-l Kari)
(103 Ebu Davud)
(104 Neylu'l-Evtar)
(105 Tecrid-i Sarih)
(106 İbn-i Abidin)
(107 Ebu Dabud)
(108 Davudoğlu, Müslim,selam)
(109 Ahmet bin Hanbel)
Not= Büyü'den korunmak için Allah Resulünün bize bildirdiği Felak ve Nas Surelerini çok okuyalım Ay'da binlere yakın salavat çekelim...Evinizde Büyü olduğundan şüphe duyar bulursanız. O evdeki Bereketin artması cin ve şeytanların kovulması için Bakara Suresinin ilk Ayetini bol bol okuyun.
Aşka Mecnun
Bir insan kendisine büyü yapılıp,yapılmadığını nasıl anlar bu konu için hocalara,kalp gözü açık zatlara danışabilirmi ve bu zatların öğütlerini yerine getirebilirmi bu zatların güvenilir olduklarını nasıl anlarız?
Değerli Kardeşimiz;
Bu konuda olur olmaz herkese müracaat etmek doğru olmaz. İlmine ve takvasına güvenilen ve hiç bir maddi menfaat beklemeden Allah rızası için isanlara yardım eden ilim sahibi kişilerin tavsiyelerine göre de hareket edilebilir. Durum psikolojik bir rahatsızlıkta olabilir. Önecelikle dindar bir psikoloğa müracaat etmeyi tavsiye ederiz. Eğer büyü yapıldığı tesbit edilirse okunması gereken bazı sure ve dualar vardır. Bunları okumaya devam etmek faydalı olur.
Kişinin Allah'a sığınması, iman ve ibadet konusundaki titizliği ile, büyünün tesir etmesinde etkili olan şeytanın insana yaptığı telkinlere kulak asmaması, şeytanın insanlar üzerindeki etkisini azaltır ve büyünün tesirinden de korunmuş olur. Çünkü şeytanın yaptığı, sadece telkin yoluyla korkutmak, şüpheye düşürmek, vesvese vermekten ve temelsiz kuruntulardan, neticesi olmayan vaatlerden başka bir şey değildir. Nitekim, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle denir: "(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi, aldatmacadan başka bir şey değildir." (Nisa suresi, 120)
Ayette geçen "ümitlendirme" ve "söz verme", bilindiği gibi geneldir. Ancak konumuzla ilgili olması da söz konusudur. Çünkü insan, pek çok şey umar. Hatta kendini umduğu şeylere, yani beklenti ve ümitlerine öylesine kaptırır ki, bazen kendi kendisini bile büyüler ve olmasını istediği şeyler için büyücülere gider. Bu da, yanlış olduğunu bile bile bu yola gitmesi ve şeytanın bu konuda kendisine teminat vermesiyle olur. Bu, genellikle haramlarda olur. Yani bir bakıma insan kendisinde büyü olduğunu, birilerinin bu işle ilgilendiğini düşünerek, hastalığı davet eder. Oysa, gerçek öyle olmayabilir.
Nitekim ayetlerde, "İman edip yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın bir hakimiyeti olmayacağı"ndan, "Ancak onu dost edinip Allah'a ortak koşanlar üzerinde hakimiyet kurabileceğinden söz edilir. (Nahl suresi, 99-100) Hakimiyet kurma konusunda insanın, inanmanın yanı sıra ihlaslı olması da söz konusudur. Şeytanın, ihlaslı kimseler üzerinde bir hakimiyeti söz konusu olamayacağı, bu kimseleri Allah'ın koruyacağı belirtiliyor. Ancak "İhlassız ve tevekkülsüz kimselerden gücünün yettiklerini kandıracağı, davetiyle şaşırtacağı; süvarileri ve yayaları ile onları yaygaraya boğup; mallarına, evlâtlarına ortak olabileceği, kendilerine vaatlerde bulunarak aldatabileceği" konusunda şeytana izin verilmiştir. (İsra suresi, 63-65) Bu da, yaşamakta olduğumuz hayatın bir imtihan olmasından kaynaklanmaktadır. Yoksa tam bir yetki değildir. Zaten şeytan, insana boş kuruntulardan başka bir şey telkin etmez.
Açıkça anlaşılan odur ki, şeytanın, etkisi altına alıp rahatsız ettiği kimseler, onun kendisine sokulmasına zemin hazırlayan ve bu işe meydan veren kimselerdir. Zira şeytanın, Allah'ın halis kulları üzerinde kesin bir etkisi yoktur. Bunu yapmaya çalışsa bile onlar, dua ve ibadetlerle, Allah'ın kitabını okumakla bu işin üstesinden gelirler. Zaten büyü ve büyücülük yapanlar hakkında indirilen ayetin sonunda da ", Ama onlar, Allah'ın izni olmadan, büyü ile hiç kimseye zarar veremez." (Bakara suresi, 102) buyurulmaktadır.
Büyünün hakikat olduğu kabul edilince, herkese tesir etmesi de tartışılmaz. Ancak daha fazla tesir ettiği kimseler de mevcuttur. Bunlar da şeytanın vesvese ve evhamlarına önem veren ve bu tür şeylere açık olan kimselerdir. Böyle kimseler, daha çok kendi kendilerini bir saat gibi kurup hasta eder. Çünkü şeytan, insana sadece vesvese verir ve yanlışı doğru olarak göstermek ister. Aslında hiç de önemli olmayan ses veya görüntüleri kendince değişik şekillere ve seslere benzetenler evhamlı, itikadı zayıf, ibadeti ve zikri olmayan, Allah'a olan görevleri konusunda gevşek davranan ve ibadetlerini ihmal eden kimselerdir. Nitekim, ayette, bu hususlara işaret edilmektedir. (Hac suresi, 52-55)
Bütün bu saydıklarımızın dışında, büyünün tesir ettiği takva sahibi kimseler de yok değildir. Ancak, yüce Allah'a teslimiyet gösterilip tevekkül edildiği ve tam anlamıyla sığınıldığı, günlük evrad-ü ezkarlar okunduğu, günlük ibadetlere titizlikle devam edildiği, her gün birkaç sayfa Kur'ân-ı Kerim ve Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in (a.s.m.) okunmasını tavsiye buyurduğu sure ve dualar okunduğu takdirde büyünün tesiri önlenebilir. Çünkü kötü niyetli kimseler büyü yapsalar bile, herkesin ve her şeyin üstünde mutlak güç ve kuvvet sahibi Allah vardır ki, O'nun gücü dünyanın bütün sihirbazlarının ve kendilerine yardımcı olan cinlerin ve şeytanların gücünden üstündür. Zira, kendisinde güç bulunduğunu iddia edenleri de yaratan Allah'tır. O dilemezse hiç bir şey olmaz. Nitekim, Hz. Peygambere yapılan büyü konusunda Cenab-ı Hak (c.c.) "Felâk" ve "Nas" surelerini indirip bunlarla dua edip kendisine sığınmasını istemiştir. Hz. Peygamber de öyle yaparak şifa bulmuştur. Böylece Peygamberimiz, büyücülerin gayretlerini neticesiz bırakmış ve arzularını kursaklarına tıkamıştır.
Nitekim, "Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler." (A'raf suresi, 201) Ayette işaret edildiği gibi, şeytani bir etki altına giren kimsenin ilk yapacağı şey, Allah'a sığınmak olmalıdır. Allah'ın emrettiği hususlar kısaca, kişinin helâl ve haramları gözetmesi, dua ve ibadetlerine dikkat etmesi, maddî ve manevî olarak temiz, duygu ve düşünceler içerisinde, halis bir niyetle Allah'a müteveccih olmasıdır. Zira şeytan, kıyamet günü vaatlerinin birer aldatmaca, gerçek gibi gösterdiği şeylerin birer kuru yalandan başka bir şey olmadığını söyleyip işin içerisinden çıkacak ve büyücülerin ve peşinden gidenlerin hepsini yüzüstü bırakacaktır. (İbrahim suresi, 14:22)
Bakara Sûresi'nin 102. ayetinden de anlaşılan odur ki, sihirlerin en büyük tesiri, ruhlar üzerindedir; fikirleri bozar, kalpleri çeler, ahlâkı perişan eder, toplumların altını üstüne getirir. Şu halde, 'sihrin aslı yoktur' diye aldanmamalıdır. Ve böyle sihirbazlardan sakınmalıdır.
Bununla beraber bunları yapanlar, Allah'ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremez. Çünkü gerçek tesir ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne de melektedir. Hakiki müessir, ancak ve ancak Allah'tır. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O'nun izni ile meydana gelir. O halde, her şeyden önce Allah'tan korkmalı ve Allah'a sığınmalıdır ve bunlara karşı koymak için de Allah'ın kitabına sarılmalıdır.
NÂS SURESİ'NİN KARANLIK GÜÇLERE VE BÜYÜYE KARŞI OKUNMASI
"De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
İnsanların hükümdarına, insanların ilahına,
O sinsi vesvesecilerin şerrinden.
O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.
Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nas suresi, 1-6.)
Gerek görünüp bilinen, gerekse görünüp bilinmeyen gizli düşmanlarımıza karşı okunan ve kendisiyle Allah'a sığınılan dua makamında bulunan ve "Muavvizat" denilen, Kur'ân-ı Kerim'in son üç suresi, yani "İhlas, Felâk ve Nas" sureleri, her derde deva niteliğindedir ve (deyim yerindeyse) bu üç sure, "Kur'ân eczanesinin aspirinleri"dir. Bu sebeple, bunlarla Allah'a sığınmalı ve gecenin karanlığından, şeytanların, cinlerin, büyücülerin, vesvesecilerin şerrinden bunlarla korunmalıdır.
Malumdur ki, büyünün tesir etmesi, kişinin içinde bulunduğu psikolojik durumlarla, karamsarlık, evham ve şüphelerle de yakından ilgilidir. Felâk ve Nas Sûresi'nde ise bu noktalara işaretle, normal durumlarda olduğu gibi, insanın başına böyle bir hal geldiğinde de yine sadece Allah'a sığınması istenmektedir. Nitekim, Kur'ân-ı Kerimde, "Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar" buyuruluyor. (En'am suresi, 112.)
Mealini verdiğimiz, bu ayete göre; insanın her türlü tehlikeye açık olduğu, cinlerden ve insanlardan olan düşmanlarının gerek muhatap olduğu yaldızlı ve sihirli sözlerle, gerekse kitaplara dökülen ve asıl niyetlerinin ne olduğu bilinmeyen kurgu dolu yazılarla rahatça kandırılabileceğini görmekteyiz. Bütün bunlara karşı da, dinlediği kimseyi Allah adına dinlemesi ve işine O'nun adıyla, "Euzü-Besmele" ile başlaması gerekliğini, okuduğu kitapları da hak namına okuyup, hakikate dair mesajlar almak kaydıyla ve yine "Euzü-Besmele" çekerek okuması gerektiğini anlıyoruz. Çünkü şeytan, Allah namına başlanılıp bitirilen işlerde çok rahat parmak oynatamaz. Büyücülerin ve insanı kandırmak amacı güden bir kısım edebiyatçı ve felsefecinin kötü niyetleri de ancak bu yolla akim kalır. Yoksa bunların bu yollarla insanları aldatması, okuyucularını veya dinleyicilerini konunun ritmine kaptırıp büyülemeleri mümkündür. Zaten sapıtanların çoğu da böyle saptırılmaktadır. İşte, buna binaen, bu üç surede, önce İhlas Sûresi ile "Tevhid İnancı" telkin edilerek başlanması, Felâk ve Nâs Sûresi ile de Allah'a sığınılması istenmektedir.
Nitekim, Yazır, bu sureyi genişçe tefsir etmiş ve bu surenin tefsirini yaparken Kurtubi'nin Ebu Zer'den naklettiği ilginç bir hadis-i şerifi de nakletmiştir. Ki, bu hadiste Hz. Peygamber (a.s.m.), "insan şeytanlarına" dikkat çekerek; "Sen insan şeytanından Allah'a sığındın mı?" (Hak Dini Kuran Dili, X. 191 ) buyurmuştur.
Kısacası, günlük hayatımızda dua ve ibadetlerimize dikkat eder, dualarla Allah'a sığınır ve gerektiği gibi yakın olursak, O'nun himayesine girer, büyüden ve büyüyü uygulayabilecek büyücülerden, habis ruhlardan korunmuş oluruz.
Bu çalışmayı yaptığım sırada, daha önceleri de merak ettiğim bir medyumla tanıştım. Arkadaşlarımın da ısrarıyla, bana bir bakmasını istemiştim. Suya baktı, cinlerini çağırdı ve onlara, bende büyü olup olmadığını sordu. Sonra, birkaç defa bir suya bir de bana baktı ve "Ne ile korunuyorsun?" diye sordu. Ben de "Nasıl yani?" diye karşılık verince, merakla, "Her gün ne okuyorsun?" dedi. Bunun üzerine, "Ne oldu ki?" deyince, bana, "Size pek çok kere büyü yapılmış ama tutturamamışlar. Eğer bunları özel bir dua ile korunmayan, normal bir insana yapmış olsalardı, şimdiye çoktan işi biterdi!" dedi. Ben de her gün mutlaka "Cevşen'ül-Kebir" okuduğumu ve namazlardan sonra da sünnete uygun dua ve tesbihatlarımı yaptığımı söyledim.
Bu durumda, tedavi olmak için, habis ruhlarla ilişki kurup yanlış işler de yaptığını bildiğimiz büyücüler yerine, doktorlara ve tıbba müracaat etmek gerekir. Dua ile yapılacak tedavilerde de, Resulullah'ın (a.s.m.) tavsiye ettiği dualara, ayrıca, Kur'ân'dan örneklerini verdiğimiz dualara başvurmak gerekir. Efendimizin (a.s.m.) kendisinin de yaptığı, Hz. Âişe'den (r.a.) rivayet edilen şu tavsiyeye uymak da en doğru davranış olur; "Hz. Peygamber (a.s.m.), yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ( Felak ve Nas sureleri) ve Kul Hüvallahu Ehad'i okur, ellerini, yüzüne ve vücuduna sürer, bunu da üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman, aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi." (Buhari, Fedail-ul Kur'an, 14, Tıbb,39)
Hz. Peygamber (a.s.m.), hastaları, tedavi etmek için büyücülere göndermemiştir. Ya tıbba havale edip hekimlere göndermiş, ya da Kur'ân ve Sünnet eczahanesine göndermiştir. Böylece evrensel şifalardan faydalanmasını istemiştir. Hem zaten Yüce Allah, Kur'ân'ın, müminler için bir rahmet ve bir şifa olduğunu bildirmiş (İsra Suresi,82), manevi dertlerimiz için başvuru kaynağı olarak da Kur'ân'ı göstermiştir.
Kaynak: Arif ARSLAN, Büyü Fal Ve Kehanet
-------------------
KAYNAK #2 Hz. Ali (r.a.) "Kâhin sihirbaz demektir; sihirbaz ise kafirdir" buyurmaktadır.
Allah (c.c.) Kur'an-ı Mecid'inde şöyle buyurmaktadır; "Bu iki melek 'biz ancak imtihan için gönderildik, sakın sihir ile kâfir olma' demedikçe kimseye sihirden bir şey öğretmezlerdi." (Bakara: 102)
Sahih bir hadiste; "Kâhine ve arrafa gidip onu tasdik eden Muhammed (s.a.v.)'e indirileni inkâr etmiştir." (Hakim) buyurulmaktadır. Başka bir hadiste ise; "içkiye devam eden, sıla-i rahmi terk eden ve sihirbazı tasdik eden cennete giremez" buyurulmaktadır. (İbn. Hibban) Cündeb (r.a.) rivayet ediyor: "Efendimiz (s.a.v.) 'sihirbazın cezası kılıçla öldürülmektir' buyurdu." (Tirmizi)
Bücale b. Abde rivayet ediyor: "Vefatından bir sene önce Hz ömer (r.a)'den bize mektup gelmişti. Mektubunda sihir yapan erkek ve kadınların öldürülmesini emr ediyordu. Bu söz üzerine üç sahir öldürülmüştür. Hz. Ömer, oğlu Abdullah, kızı Hafsa, Hz. Osman, Cündeb İbni Abdullah, Cündeb İbni Kaad, Kays Ibn Saad, Ömer Ibni Abdülaziz, Ahmed Ibni Hanbel ve Ebu Hanife'den sahirlerin öldürülmesi haberi sabittir."
İmam-ı Malik, Ebu Hanife ve imam-ı Ahmed'den meşhur plan kavle göre büyücünün tevbesi kabul olmaz. "Önceden yapıyordum, ama bir zamandır bıraktım" derse bu sözü kabul edilir, öldürülmez.
Velid İbni Ukbe'nin yanında bir büyücü varmış, önünde oynar ve adamın başını uçurur, sonra adamı çağırır başını yerine koyarmış. Bunu gören halk "sübhanallah, ölüleri diriltiyor" dermiş. Mücahidlerin salihlerinden bir kişi bunu görünce, ertesi gün kılıcını kuşanarak adamın oyununu oynadığı yere gelmiş. Büyücünün boynunu vurmuş ve demiş ki; eğer büyücü doğru ise kendi kendini diriltsin. Sonra Allah (c.c.)'ın "Siz göre göre büyücüye mi uyuyorsunuz?" kavlini okumuş.
Hz. Hafsa (r.a.) kendisine sihir yapan cariyesini öldürttü. Hz. Osman (r.a.) bu işi kabul etmedi çünkü kendisinden izinsiz yapıldı. Hanefilere göre de sahir şer'i mahkemenin hükmü ile öldürülür. Sihri yapmak, haram olduğu gibi, öğrenmek de ekseri ulemaya göre haram, hatta küfürdür. Sihir yapanın bu esnadaki itikad ve ameline göre değişir. Bu kimse eğer sihir sonucu meydana gelecek hadiseyi Allah (c.c.)'dan başka bir failin, mesela yıldızların yarattığına itikad eder, ya da sihir yapabilmek için mukaddesata hakaret gibi küfrü mucib itikad ve amelde bulunursa kafir olur, olmazsa büyük günahtır.
Sihrin, Cenab-ı Hak tarafından takdir olunmuş ise insanın bedenine, zihnine ve aklına tesir ettiği bir vakıadır. Hatta Peygamber efendimize yapılan büyünün mübarek vücutlarına tesir ettiği mervidir.
insanın kendisine yapılan sihri çözdürmek için sihirbaza gitmesi de yasaklanmıştır. Önce de anlattığımız gibi, sihirbazı tasdik eden cennete giremez.
Kur'an'da her şeye bir çözüm yolu vardır. Allah (c.c.)'ın kitabı ve onunla amel eden veya etmeye çalışanlar dururken ne lüzum var kahin, falcı, cinci ve papazlara gitmeye! Onlara gidenler Kur'an'dan uzak, cahil ve zavallı insanlardır. Önce de belirttiğimiz gibi, hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.); "Kahine, arrafa gidip onların sözlerini tasdik eden Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur" buyurmuştur. Bu hadis, kâhin ve sihirbazın kâfir olduklarına delildir. Kafir olma sebeplerinin en önemlisi, gaybı bildiklerini iddia etmeleridir. Bunlar maksatlarına, cinne ibadet ederek ve ondan yardım görerek ulaşırlar. Bu da küfür ve Allah'a (c.c.) şirktir. Bunların bu davalarını tasdik edip, gaybı bildiklerine inananlar, onlar gibidir. Hiçbir Müslüman bunların tılsımlar ve temaimler ile veya başka şekillerle insanlara fayda sağlayacağını zannetmesin. Yine hiçbir Müslüman'ın bunlara gidip oğlunu evlendirmeme, kızını evlendirememe sebebini sorması veya karı koca arasında muhabbet nasıl olması ya da ayrılmaları için veya iki kişinin birbirine düşman olması için müracatta bulunmaları, onları tasdik etmeleri veya böyle birşey yaptırmaları caiz değildir, günahtır, haramdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder