Dünyanın ilk zamanlarında ufak taş parçaları ve deniz kabuklarıyla başlayan, kemik ve boynuz parçalarıyla süren kolyenin serüveni birbirinden değerli taşlarla sürüyor. Kullanım yeri itibariyle o,şüphesiz kadınların en özel takısı...
Geçmişten günümüze; süslenme, beğenme ve beğenilme arzusunun en önemli göstergelerinden olan takılar arasında, kolyeler en göze çarpanı... İlkel zamanlarda ufak taş parçalarından, deniz kabuklarından, kemik ve boynuz parçalarından yapı**** kolyeler, basit ve sade görünümlü. Sıra sıra dizilen renkli taşların, o dönemlerin en sevilen kolye formları arasında yer aldığını bugün müzelerimizi süsleyen, erken devirlere ait boncuk ve kolye örneklerinden anlayabiliriz. Kültürler değiştikçe, çağlar birbirini izledikçe gelişen ve yeni teknolojilerle, yeni formlarla gelişerek günümüze ulaşan takı sanatında kolyelerin yadsınmaz bir önemi vardır. Diğer takıların kullanım yerleri göz önüne alındığında, en göze çarpan takının kolye olması kaçınılmazdır.
M.Ö. 6. yüzyılda yaygın olarak görülen palamut sarkaçlı kolyelerin yerini M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda çok daha ince işçilikli ve ayrıntılı kolyeler almış. Tüm boynu boşluk bırakmadan saran ve boyundan gerdana dökülen bir danteli anımsatan bu kolyelerde, ince ve sık tellerden yapılmış zincirler temel öğeyi oluşturur. Zincirlere eklenen parçalarla kolye sade ya da çok gösterişli bir hale getirilir. Zincirlere dizilen boncuklar ile tek ya da çift sıra halinde yerleştirilen borucuklar, bu tip gösterişli kolyelerin üst kısmını oluşturur. Bu şekilde tasarlanan üst kısımların altlarına eklenen mızrak ucu ya da palamut şekilli sarkaçlardan başka; insan ya da hayvan başı şekilli sarkaçlarda yan yana dizilerek göz okşayan kolyeler üretilmiştir, eski çağların altın sanatçıları tarafından. M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren zincir ya da örgü sistemi ile yapılmış olan geniş şeritler, gerdanlıklarda sıkça kullanılmaya başlanmış ve son derece gösterişli takılar yaratılmış. Bu tip gerdanlıklarda, üzeri telkâri işçilikle süslü kopçalar ve birkaç zincirden oluşan sarkaç grupları kullanılarak gerdanlıkları çok daha zengin ve gösterişli hale getirilmiş. Hatta sarkaçların bağlantı öğesi olarak kullanı**** halkaları gizleyen çiçek motiflerinde de mine tekniği uygulanarak daha renkli görüntüler elde edilmiş.
M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren görülen bir diğer model de, boyun bağı olarak adlandırılıyor. İki altın zincirin bir bağlantı boncuğunun içinden geçirilmesi ve sarkan uçlara eklenen sarkaçlardan oluşan bu kolyeler, estetik görünümleri ve zarif duruşları nedeniyle antik çağda çok rağbet gören modeller arasında yerini almış. Zincirlerin uçlarına dörtlü püsküller ve bu altın püsküllerin uçlarına da çeşitli şekillerde sarkaçlar eklenmiş. En çok kullanı**** sarkaç şekilleri arasında çiçek, nar, palamut ve küre sayılabilir. Şekli ne olursa olsun bu sarkaçlar ve bağlantı boncukları, telkâri tekniğinin zarif zevkiyle süslenerek kolye ve gerdanlıkların hem estetik, hem de maddi değerlerini artırmış.
Kolye yapımcılığı, takı yapımında büyük gelişmelerin yaşandığı Hellenistik Çağ’da, diğer takılara paralel olarak gelişmiş ve yeni malzemelerin, farklı modellerle harmanlandığı bir anlayışla yaratıcılık sınırları zorlanmış. İnce işçilikli zincirlerin ucunda bulunan kolye uçlarının yanı sıra; çeşitli taşlarla, cam boncuklarla süslenmiş gösterişli altın gerdanlıklar da bu dönemden itibaren kadınların takıyla olan birlikteliğinin en göz alıcı parçaları arasına girmiş. Estetiğin, kuyumculuk sanatıyla eşsiz bir raksı olmuş bu dönemde üretilen takılar. Kakma, granülasyon, dökme ve çekiçleme gibi tekniklerin bir arada ya da ayrı ayrı kullanılmasıyla kimi zaman sade ve şık, kimi zaman da gösterişli ve çarpıcı kolyeler üretilmiş ölümlü ve ölümsüz kadınların gerdanlarını süslemek için. İlk bakışta ışık selini andıran zümrütlü, yakutlu gerdanlıkları, kolyeleri tanrıçalar kullanmış vakur bir edayla, cilveyle; kâh kadın dünyasını yansıtan efsanelerde, kâh kadın ruhunu okşayan eski masallarda.
Kuyumcu ustaları gelişen teknolojinin getirdiği kolaylıkları, eski geleneklerle birleştirerek yeni tasarımlar ortaya çıkarmış. Kimi zaman altını incecik levhalar haline getirerek yaprak, çiçek, dal motifleri ile süsleyen ustalar, kimi zaman da bu levhalara mitolojik yaratıkları, tanrı ve tanrıçaları betimlemişler. Bazen sadece altını şekillendirerek kullanmış usta tüm hünerini; bazen de başka malzemelerle birlikte kullanarak, rengârenk bir şölene imza atmış; cam boncuklarla, incilerle... Özellikle Roma Devri ile yaygın olarak kullanı**** inci, bu dönemden sonra da sıkça kullanılmış kolyelerde ve diğer takılarda. Altın kolyelerde kullanı**** diğer değerli ve yarı değerli taşlar arasında altının ışıltısıyla hoş bir ahenk yaratan ametist en gözde taşlardan biri olmuş. Farklı tonlarda yeşile sahip olan yeşim de en az ametist kadar sık kullanılmış. Kuvars, karneol ve lapislazuli gibi renkli taşlar, takılarda sevilerek kullanı**** taşlar arasına girmiş. Kolyelerin maddi ve estetik değerini yükselten taşlardan olan yakut, zümrüt ve safir ise hem renkli ışıltıları, hem de altınla olan kusursuz uyumlarıyla günümüzde olduğu kadar antik çağlarda da rağbet gören kombinasyonlarda kullanılmış.
Renklerin sonsuz ışıltısına, altının ölümsüz pırıltısını katan antik çağ takı ustaları, aradan geçen yüzyılara karşın hala görenleri etkileyen göz alıcı takılar yapmışlar zaman ve yer kavramını hiçe sayarcasına. İncecik altın tellere serpiştirilmiş gibi duran zümrütler ya da ışığı rengârenk hüzmelerle yansıtan cam boncuklar, aradan geçen zamana karşın antik çağın sanatçılarına ve estetik anlayışına hayranlık uyandıracak nitelikte.
Malzemesi ya da şekli ne olursa olsun kadının eski çağlardan beri vazgeçemediği, sade ya da gösterişli ama mutlaka üzerinde taşımaktan hoşlandığı bir takıdır kolye. Yerine göre incecik yalın bir zincirin ucundan sallanan zarif bir uçla, yerine göre de albenili, ışıltılı bir gerdanlığın pırıltısıyla büyülemek ister kadın çevresindekileri, yaşadığı zaman ve mekân ne olursa olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder