Pazartesi, Temmuz 25, 2011

çeşitli mezar türleri dolmenler ve lahitler.



DOLMENLER



Paralel düzenlenmiş bir döşemeyi taşıyan taşlardan meydana getirilen odalara "Dolmen" denir, bunlar mezar odalarıdır. Dolmenler, mezarların.temellerinin yanı sıra özellikle seramikten ve taştan yapılmış nesnelerin sunulduğu sunaklar da bulunmuştur.
daire ya da çeşitli biçimlerde olabilen mezar odası ile giriş koridoru, yapının merkezini oluşturur.
dolmenler, taş (kurgan) ya da toprak (tümülüs) yığınıyla aynı sınıfa sokulur.İçlerinde en eskileri 4000 dolayına tarihlenmektedir.
neolitik çağ insanları ölülerini, önceleri toprağa açılmış tek tek çukurlara gömmüşlerdir. 3. binden başlayarak da yüzlerce ceset toplu mezarlara konulmuştur.

Dolmen olarak tanımlanan ve yerel olarak "kapaklıkaya" olarak adlandırılan anıtlar dik olarak konan büyük taş blokların üstlerinin aynı tür taş kapatılması ile oluşur. Bunların bir arka odası, bir orta odası ve bir ön giriş kısmı vardır. Odaların önünü kapatan taşta da "ruh deliği" olarak tanımlanan değirmi bir açıklık vardır. Bugün çoğu açıkta olan bu anıtların etrafında bir çevre duvarları ve çoğunun da üzerinde, taşlardan oluşan bir tepeciğin olduğu bilinmektedir. Mezar olarak kullanılan anıtlar MÖ 12. yüzyılda yapılmaya başlanmış, bazıları ikinci kullanım ile 7. yüzyıla kadar gelmiştir.Bu tip mezarlar içinde çanak çömlek, ip baskı ya da oluk bezemeli, koyu renkli kaplarla birlikte, az da olsa maden alet ve takılar da bulunmaktadır

Dolmenler çeşitli şekiller gösterirler:

· Basit Dolmen: Ayakta duran iki veya birkaç taşın üstünde, yatık durumdaki büyük bir taştan oluşur. Bu ilkel dolmen, bazen bir tümülüs ile örtülüdür.

· Kubbeli Dolmen: Bu tip dolmende, harçsız taşlarla örtülmüş ve kilit taşıyla kapanmış bir kubbe görülür. Yunanistan'da "Tolos" denilen bu tür inşaata, Fransa ve İrlanda'da bugün dahi çoban kulübeleri arasında rastlanmaktadır.

· Örtülü Koridor : Son çağ dolmenlerinin hepsi bu türdedir. Bütün anıt, üstü örtülü bir geçitten ibarettir. Bunun bazı kısımları delikli bir taşla ayrılır ve bazılarında rölyeflere rastlanır (Rölyef, kabartma olup, heykel sanatının bir çeşididir. Bir figürün çıkıntıları, derin bir şekilde zemine bağlı olarak çıkarılmışsa "yüksek rölyef", eğer çıkıntılar hafif bir biçimde belirtilmişse "alçak rölyef" adını alır).

LAHIT MEZARLAR



LAHİTLER :

Pişmiş toprak,taş yada mermer gibi maddelerden yapılan, içine ölünün yerleştirildiği sanduka.kenarları kagir,üstü kapak taşlarıyla örtülüdür. Yapısı ölünün statüsüne göre değişir, dış kısımları muhtelis kabarmalarla resimlenir, kurşun dökümle kaplı olanları da mevcuttur.

Önceleri yakılan ölülerin küllerinin saklandığı lahit'ler, sonradan birer mezar olarak kullanıldı. Lahitlerin birer oda veya küçük ev biçiminde yapılması, ölülerin öbür dünyada yaşayacakları inancından gelir. Bu fikri destekleyen Mısır'da bulunan lahitler,ve ölü evi türleridir.

Lykia lahitleri de, ölü evi biçiminde yapılan lahitlerin en eski örnekleri arasında yer alır. Bu lahitlerin, kubbe biçimi kapakları, ev cephesini andıran yanlarında kapı ve pencere boşlukları vardır. Bu tür lahitler Lykia'da M.Ö. VI. yy.dan imparatorluk devrine kadar gelir. Sayda'dan (Eski Sidon) getirilerek İstanbul Arkeoloji müzesine konan Lykia lahti bu türdendir. İkinci türden lahitler hareon tipindedir. Bu türün en açık örneği Helenistik çağ eserlerinden İstanbul Arkeoloji müzesindeki, ağlayan kadınlar lahtidir.

Kline lahitleri, daha çok ölünün odasındaki yemek masası veya yatağı durumundadır. Etruria'da bulunan bir türe girer. Genellikle niş içinde duran bu lahitlerin iç tarafları süslüdür. IV.-III. yy. lahitleri yemek sofrasını andırır. Kline türünden olan lahitler Frigya ve Paphlagonia'da görülür. Zengin boyalı klineler daha çok Lydia'da bulunur.

İmparator Adrianus devrinden kalma kabartmalı anıtsal lahitler vardır. Bunların çoğunda yalnız görünen cephe, kabartmalarla donatılmıştır. Asya tipi lahitlerin kapakları birer yatağı andırır. Üzerinde karı koca tasvirleri görülür. Bu tasvirlerde erkek, elini karısının omuzuna koymuş durumdadır. Başka bir lahit türü de Gırlandlı lahitler'de, ortaya çıkar. Bu tür lahitlerin M.S. I. yy.da Anadolu'da geliştiği, sonradan Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma'ya yayıldığı ileri sürülür. Bu lahitlerin en gelişmiş örnekleri, köşelerinde bukranion (öküz kafası) tarafından taşınan girlandlarla süslü olanlarıdır. Bu biçimin sunaklardan alınarak lahitlere uygulandığı sanılır.

Gırlandlı lahitler önceleri natüralist bir üslûpta yapılırdı. Sonraları bu süslemeler, belli ve değişmez nitelik kazanarak, uslûplaştı. Bunların da kaynağı Anadolu'dur; bu lahitlerin bellibaşlı özellikleri semardan biçimli kapaklarında görülür. Kısa yanlarında üçgen birer alınlık vardır. Alınlıklarında genellikle medusa başı ve rozas (gül bezek, yıldız bezek) tasvirleri yer alır.
________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder