Çarşamba, Haziran 22, 2011

Define Efsaneleri

Nuh'un Gemisi'ni bulan tarihe geçecek
Bilimadamları, dağcılar ve gezginler yüzyıllardır Ağrı Dağı'nın altında yatan en büyük hazinenin yani 'Nuh'un Gemisi'nin peşinde. Eğer gemi bulunursa, belki de son bin yılın en büyük keşfiyle birlikte en büyük hazinesi de bulunmuş olacak...

Nuh'un Gemisi hakkında çok şey yazılıp çizildi. Bugüne kadar gemiyi bulmak için yerli ve yabancılar tarafından çok sayıda Ağrı ve Cudi Dağları'na tırmanışlar gerçekleştirildi. Fakat, düne kadar hiç kimse 'Nuh'un Gemisi'nin kesin yeri hakkında bir şey söyleyemedi. Kimisi, geminin Cudi Dağı'nda kimisi de Ağrı Dağı'nda olduğunu iddia etti. Ama Nuh'un Gemisi'nin tam olarak nerede olduğunu kimse bulamadı. Bilinen bir gerçek var ki, Nuh'un Gemisi'ni bulan kişi ya da kişiler, tarih sayfasına geçecek ve belki de en önemli hazineyi de (manevi) bulmuş olacak.

Kur'an:'Cudi Dağı'na oturdu'

Nuh'un Gemisi'ni bulana ödül bile vaat eden yabancı bazı kuruluşlar,

Türkiye'nin en büyük dağı Ağrı'ya ya da Cudi'ye sürekli olarak inip çıkıyor. Son 30 yıldır Türk dağcıların da, bulunması için büyük gayret sarfettiği Nuh'un Gemisi, acaba hangi dağda? Öncelikle Nuh Peygamber ve 'tufan' hakkında kutsal kitaplara bakmak gerekiyor.

Kur'an-ı Kerim'de Hud Suresi'nin 40. Ayetinde 'Vadiden su kaynadıktan sonra Tufan başladı. Nuh, her şeyden yanına aldı. Gemiye ailesi, iman edenler bindiler ve gemi Cudi Dağı'na oturdu' denirken Diyanet İşleri Başkanlığı'nun aynı ayet üzerindeki Kur'an-ı Kerim 1983 baskısına göre 'Tandırdan sular kaynadıktan sonra Tufan başladı. Nuh, her cinsten çift canlı aldı. Gemiye ailesi, inananlar bindiler ve Cudi Dağı'na oturdu' deniyor.

Tevrat: 'Ağrı Dağı'na oturdu'

Bu arada Tevrat'ta ise Kitabı Mukaddes/ Eski ve Yeni Ahid-Tekvin Bab 7'de konuya şöyle değiniliyor:

'Nuh her temiz hayvandan bir erkek, yedi dişi, temiz olmayanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift aldı. Tufan, Şubat 17'de başladı. 40 gün yağmur yağdı ve sular yükseldi. Suların yükselmesi 150 gün sürdü. Temmuz 17'de gemi, Ararat Dağı'na (Ağrı Dağı) oturdu. Bir yıl sonra sular alçaldı ve kara göründü. Tanrı, ... gökteki bulutlarda yay şekli olacaktır ve ahid verdim, artık bir daha tufan olmayacak dedi. Tevrat'ta verilen ölçüler doğruysa Nuh'un Gemisi çok büyük olmalıdır. Günümüz ölçülerinde gemi 42.5 milyon santimetre küp hacminde, bu da 45 ile 66 bin ton arasında bir gemi demektir. Yani en üst olasıklıkla Nuh'un Gemisi'nin Titanik'le eş değer olması gerekir.'

Dağcının müthiş iddiası

Geminin Kur'an-ı Kerim'e göre Cudi, Tevrat'a göre Ağrı Dağı'nda olduğu belirtiliyor. Gılgamış Destanı'nda da 'Utnapiştim (Nuh), altınları da yanına aldı. Gemide başdümenci vardı ve tufandan sonra Nisir Dağı'na oturdu...' deniyor. Nisir Dağı'nın Irak-İran sınırında olduğu kaydediliyor. Bir bankada şube müdürü olarak çalışan Ömer Sami Ayçiçek, Kuran-ı Kerim'i, sayılarla ilişkilendirerek Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nın 4.433-4.411 metreler arasında, zirveye göre 142 derecelik bir açıda olduğunu öne sürdü. Kuran-ı Kerim'deki Nuh Peygamber ile ilgili ayetleri, Türkçe harflerle bağdaştıran Ayçiçek, dağın zirvesinin derece ve dakika olarak koordinatlarını da verdi. Geminin 39 derece 42 dakika enleminde ve 44 derece 17 dakika boylamında olduğunu üzerine basa basa iddia eden Ayçiçek,' Türklerin Müslüman olması, dağın Türk toprakları içinde bulunması, Latin kökenli Türk alfabesine geçilmesi, Kuran'da Nuh'un Gemisi'nin sır'lı olarak verilmesi rastlantı değildir. Allah, gemisini Müslüman Türk milletinin bulmasını istemiştir' diyor...

Çubukla define bulunur mu?

Modern dedektörlerin yanı sıra hala 'ilkel' denebilecek aletlerle hazine bulmaya çalışan definecilerin sayısı da hiç az değil. Definecilerin çoğu, halen eski yöntemlerle define aramayı sürdürüyor. 20 yıldır çubukla define arayanlardan birisi de İbrahim Asma. Bugüne kadar fındık ve gül ağaçlarından yaptığı en az 30 santimetre uzunluğundaki çubuklarla define arayan 53 yaşındaki İbrahim Asma, bu yöntemin halk arasında çok yaygın olduğunu sözlerine ekliyor. İnanması güç ama, elinde bulunan çubukları birbirine dokundurarak çubukların 'yukarı' veya 'aşağı'ya doğru yönlendiren Asma, bu işlemler sırasında bazı dualar okuyor.

İnanılmaz bir olay

Uygulamalı olarak çubukları hareket ettiren İbrahim Asma,' Bana inanmıyor olabilirsiniz, ama eğer bir bölgede define varsa çubuklar yardımıyla o defineyi bulabilirim' diyor. Çubukları kullanan kişinin kalbinin temiz ve haram yemeyen birisi olmasının şart olduğunu söyleyen İbrahim Asma, daha sonra çubukları bana doğru uzatarak birbirine dokundurmamı istedi. Çubuklarımı elime aldıktan sonra İbrahim Asma, içinden bazı dualar okumaya başladı. Elimdeki çubuklar, kısa bir süre sonra inanılmaz bir şekilde ileriye doğru gitmeye başlamış, Asma'nın el hareketleriyle de yön değiştirmişti. Hala inanmak istemiyordum. Ama çubuklar, benim iradem dışında İbrahim Asma'nın el hareketleriyle bir aşağı, bir yukarı doğru çıkıyordu. Asma'nın yaptığı bu işlemin bir illüzyon ya da çekici bir güç olduğunu düşünürken İbrahim Asma,' Defineleri de bu şekilde bulabilirim. Bu güne kadar çok sayıda gümüş ve altın para buldum' dedi.

Ayasofya'daki altını da bulurum

İbrahim Asma, bu sırada çekmecesinden çıkarttığı ve 1978 yılında bir paşa tarafından kendisine verildiğini iddia ettiği Fransız haritasında Ayasofya'nın altındaki 160 ton altının yerini de tespit ettiğini söyledi. Elindeki haritanın fotokopi olduğunu, gerçeğinin ise dört yıl önce ölen ve adını vermek istemediği paşada bulunduğunu açıklayan İbrahim Asma, kendisine imkan verildiği takdirde şu anki Ayasofya ile Topkapı Sarayı arasındaki bölmede küçük caminin hemen yanında 160 ton altının yattığını söyledi.

Yılan başı yok

Haritanın ilk başta Fransız ve İngiliz askerlerin elinde olduğunu, fakat savaş sonrası Türklere esir düşen askerlerin, esirlikten kurtulabilmek için ellerindeki haritayı feda ettiklerini öne süren İbrahim Asma, eski Ayasofya'daki hazinenin varlığının bir kanıtının da bir zamanlar Sultanahmet Meydanı'ndaki iç içe geçmiş 'üç yılan' biçimindeki vazo olduğunu savundu. Asma, 'İstanbul'un fethinden önce, bu parkın içerisinde bulunan burgu şeklindeki heykelin üzerinde, iç içe geçmiş 'üç yılan' biçiminde bir vazo bulunmaktaydı. Bu vazo, kentin zenginliğini ve göz kamaştırıcı hazinelerin varlığını simgelemekteydi. Ancak 1453'de Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u kuşattığında bu hazinenin Türklerin eline geçmesine engel olmak isteyen Hıristiyan papazlar, bu yılan başını sakladılar. Şu anda bu heykel, Sultanahmet'te sergilense de yılan başı bir daha bulunamadı' dedi.

Batık altını bulmak için sponsor arıyor

Mudanya'da, batık olduğu söylenen 4 bin kilo altını arayan Avni Kuş, tutkulu bir define avcısı. Kuş, hazineyi çıkarabilmek için sponsor arıyor.

Bursa'da yıllardır saat tamirciliği yapan ve bilinen en çok ortaklı kazıyı gerçekleştiren, Türkiye'nin en önemli define avcılarından 56 yaşındaki dört çocuk babası Avni Kuş, hayallerine bir türlü kavuşamayan ama define avcılığını da bırakamayan bir kazı tutkunu. Avni Kuş, 2001 yılında gerçekleştirdiği ve "bilinen en çok ortaklı kazı" unvanına sahip define kazısının da organizatörü. Geçmişte Rum uyruklu kişilerin yaşadığı Mudanya'nın Eğerce beldesi yakınlarında, bir hafta süren kazıdaki ortakların sayısı; tam 67 kişiymiş. İngilizler'in Osmanlı Devleti'nden çaldığı, ancak Mudanya açıklarında Osmanlı gemilerine yakalanmak korkusuyla denize bıraktıkları, çelik kasa içinde bulunan 4 bin kilo altını arayan 67 ortak, denizi iş makineleriyle kazmışlar. Ama kumlara gömüldüğüne inandıkları hazine bir türlü bulunamamış. İddiaya göre; köylüler bu kasayı kumların çekildiği gel-gitlerde görüyorlarmış. Köyün yaşlılarından Yusuf Kaya 1978 yılında bu kasa göründüğünde, kapısındaki halkaya bir ip bağlayarak açmaya çalışmış ama başaramamıştı.

AKLI O KAZIDA
Avni Kuş, "Orası hâlâ rüyalarıma giriyor. İki Ermeni vatandaşı bizden önce bir harita ile gelerek balık adamlara burayı aratmış, bizim gibi başkaları da kasanın burada olduğunu biliyor. Bir sponsorum olsa, kesin o kasayı çıkartırım" şeklinde konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder