Pazartesi, Haziran 27, 2011

DİNİ BÜTÜN İNSAN NASIL OLMALIDIR

DİN GÜZEL AHLÂKLI OLMAMIZI SAĞLAR

Din, yaşamın zorluklarına karşı insana dayanma gücü ve ümit verir. Bu da onun bunalımlara düşmesini, karamsar olmasını önler. Çünkü Allah’a dayanmak ve güvenmek insana güç kazandırır.

DİNİM BENDEN GÜVENİLİR İNSAN OLMAMI İSTER

Güven, kişinin doğruluğunun işaretidir. Doğru kişi, insanlar arasında sevilir ve sayılır. Din güvenilir kişiler olmamızı ister. Güven, toplumda huzur ve mutluluğu sağlar.

ÜZERİME DÜŞEN GÖREVLERİ YAPARIM

Görev ve sorumluluk, birey ve toplum yaşamının gereklerindendir. Bu görev ve sorumlulukların eksiksiz yerine getirilmesi işlerin düzenli ve verimli olarak sürmesi demektir. Bu da toplumların huzur ve mutluluğunu sağlar.

Toplumlar bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri ağrırsa diğer taraflar da bu durumdan rahatsız olur. Tıpkı bunun gibi, görev ve sorumlulukların birileri tarafından yerine getirilmemesi, tüm işleri aksatır.

VERDİĞİM SÖZDE DURURUM

Söz vermek sorumluluk almaktır. Bu bakımdan söz vermeden önce iyi düşünmek gerekir. İnsan yerine getirebilceği sözler vermelidir. Verilen sözler de yerine getirilmelidir. Çünkü verilen sözü yerine getirmek insanın kişiliğini ve kendisine duyduğu saygıyı gösterir.

“Bir şeye evet dediğin, yani söz verdiğin zaman onu tut, yerine getir! Zira verilen söz özgür ve kişilik sahibinin üzerine bir borçtur. Yok eğer sözünü yerine getiremeyeceksen ‘evet’ yerine ‘hayır’ yani ‘yapamam’ de ki rahat edesin! Böylece halk da sana yalancı demesin.”

Dinimiz, verilen sözü yerine getirmemizi ister. Allah şöyle buyurur: “… Kim sözünü yerine getirir ve günahtan korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.” (3/Âl-i İmrân suresi, 76) Hz. Peygamber, verilen sözü yerine getirmemenin ikiyüzlülüğün işareti olduğunu söylemiştir (Camiussagir, 2, 1/.

Verilen sözü yerine getirmemek, insanı küçültür. Sözünde durmayan insanlara güvenilmez. Verilen sözü yerine getirmemek, kötü bir davranıştır.

Verdiği sözü yerine getirmesi, o kişinin doğru ve dürüst olduğunu gösterir.

Toplumda sözünü yerine getirmeyen insanlardan uzak durulur. Onlarla hiçbir ortak iş yapılmaz.

EMANETE İHANET ETMEM

Emanet, korunmak için birine bırakılan herhangi bir şey anlamına gelir. Bir kimseye bir şey emanet etmek, ona güvendiğimizi gösterir. Her ne şekilde olursa olsun bize emanet edileni korumamız gerekir.

Birinin korumamız için bize verdiği para, eşya emanettir. Emanet, yalnızca maddî şeylerle ilgili değildir. Sağlığımız, aklımız, görevlerimiz, sorumlu olduğumuz kimseler de bize emanettir.

Emaneti gözetmek insanların doğruluğunu ve dürüstlüğünü gösterir. Toplumda, insan-ların birbirlerine güvenmelerini sağlar. Emanete hıyanet etmek ise güven duygusunun kaybolması sonucunu doğurur.

Dinimiz, emaneti gözetmemizi öğütlemiştir. Allah şöyle buyurur: “İnananlar, emanetlerini ve verdikleri sözleri yerine getirirler.” (23/Mü’minûn suresi,

Allah’ın öğütleri ve sakınmamızı istedikleri de emanettir. Allah şöyle buyurur: “Ey inananlar! Allah’a ve peygambere hainlik etmeyin. Sonra size emanet edilen şeylere hainlik etmiş olursunuz.” (8/ Enfâl suresi, 27)

Hz. Peygamber de emanete hıyanet etmenin ikiyüzlülüğün işaretlerinden biri olduğunu bildirmiştir. (Camiüssagir, 2, 1/

KÖTÜLÜĞE YAKLAŞMAM

Kötülük dinin ve aklın hoş görmediği şeydir. Söz gelimi içki içmek, adam öldürmek, hırsızlık yapmak kötüdür.

Her türlü kötülüğün farkında olmak ve bu kötülüklerin zararından kaçınmak gerekir. Çünkü kötülüğe yaklaşmak insanın kendisine ve çevresine zarar verir. Onun için bu davranışlar Allah’ın hoşuna gitmez.

Kötülük düşüncede başlar. Daha sonra da davranış hâline gelir. Örneğin, kin gütmek, kıskançlık, bencillik insanın iç dünyasından başlayan ve davranış hâline geldiğinde zarar veren duygu ve düşüncelerdir.

Kur’anıkerim’de: “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.” (11/Hûd suresi, 85) Başka bir ayette de, “Allah’a verdikleri sözü pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın yapmalarını istediği şeyleri yapmayanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet onlar içindir. Ve kötü yer onlarındır.” buyurulur (13/Ra’d suresi, 25).

Kötülük, insanlar arasındaki sevgi ve güveni ortadan kaldırır. Bu da insanın ve toplumun huzursuz olmasına neden olur.

HİÇBİR KONUDA DOĞRULUKTAN AYRILMAM

Dinin özü doğruluktur. Doğruluk insanın düşünce, söz ve davranışlarının bir olmasıdır. Hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamak gerekir. Allah şöyle buyurur: “Senden istenildiği gibi dosdoğru ol.” (11/Hûd suresi, 112)

İnsanın her yerde ve her zaman doğru olması, doğru davranması onun kişilik bütünlüğüne sahip olduğunu gösterir. Tutarsız olan, ne yapacağı belli olmayan ve insanlara güven vermeyen kişi doğru insan değildir.

Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler, Allah’a saygılı olun ve doğrularla beraber olun.” (9/Tevbe suresi,119)

Peygamberimiz şöyle buyurur: “Doğruluk iyiliğe, iyilik cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında doğrular derecesine çıkar.” (Buharî, Edeb, 69)

KİMSENİN ARKASINDAN KONUŞMAM

Sevgi ve saygıyı kendilerine temel alan insanlar kimsenin arkasından konuşmazlar. De-dikodu, gıybet, çekiştirme gibi sözcükler başkalarının ardından konuşmayı ifade eder. Toplum-ların içlerini kemiren, insanların en yakınlarına bile güvenini yok eden gıybet, bir kimseyi arkasından hoşlanmayacağı sözlerle çekiştirmedir. Gıybet bir hadiste şöyle ifade edilir: “Pey-gamberimiz, ‘Gıybetin ne olduğunu bilir misiniz?’ dedi. Yanındakiler, ‘Allah ve onun elçisi daha iyi bilir,’ dediler. ‘Gıybet birinizin kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır.’ dedi peygamberimiz. Orada bulunan bir adam, ‘Söylediğim şey ya onda varsa?’ dedi. Bunun üzerine peygamberimiz ‘Eğer söylediğin şey onda varsa gıybetini yapmış olursun. Eğer söylediğin şey onda yoksa bu iftira olur.’ dedi.” (Müslim, Birr, 70)

Kırgınlığa, dargınlığa neden olacak sözleri başkasına taşımamak gerekir. Allah, “Ayıp araştıran, söz gezdiren kimseye uyma.” (68/Kalem suresi, 10) buyurmaktadır. Hz. Muham- med de, söz taşımanın kötü bir davranış olduğunu belirtmiştir (Buharî, Edeb, 509).

Peygamberimiz gıybetin insanlara karşı duygularımızı etkilediğini şöyle belirtiyor: “Bana kimse arkadaşlarımdan birinden (canımı sıkacak) bir şey getirmesin. Çünkü ben karşınıza, içimde hiçbir şey olmadan çıkmak istiyorum.” (Ebu Davut, Edeb, 33, Nu.: 5860)

Biri hakkında arkasından hoşlanmayacağı sözleri konuşmak insanların arasının açılmasına neden olur, düzen ve huzuru bozar.

Kıskançlık, başkalarının sahip ol-duklarından (mal, makam vb.) huzursuz olup o kimselerin bu nimetlerden yoksun olmalarını istemektir. Kıskançlık; haset, çe-kememezlik olarak da adlandırılır.

Kıskançlık, kötü huyların başında gelir. İnsanlar arasında düşmanlık ve kibir gibi bazı ahlâkî kötülüklerin nedenidir. Bundan dolayı dinimiz bu kötü davranıştan uzak durmamızı öğütlemiştir. Dinimiz kıskancın çekememesinden Allah’a sığınmamızı istemektedir: “Kıskandığı vakit kıskanç kişinin kötülüğünden sabahın Rabbine sığınırım!” (113/Felak suresi, 5)

Peygamberimiz kıskançlığın sevaplarımızı azaltacağını ve iyiliklerimizi yok edeceğini haber vermektedir: “Kıskançlıktan sakının; ateş odunu nasıl yerse, kıskançlık da iyilikleri öyle yer.” (İbni Mace, Zühd, 22)

KISKANÇLIKTAN, YALAN VE İFTİRADAN KAÇINIRIM

Yalan söylemek, gerçeği saklayıp bunun aksini söylemektir.

Yalan, insanın onurunu zedeleyen, onu küçülten bir davranıştır. Dinimiz yalandan kesinlikle uzak durmamızı öğütler. Bundan dolayı Kur’anıkerim’de, “Yalan sözden kaçının.” (22/Hac suresi, 30), “Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (16/Nahl suresi, 116) buyrulmaktadır.

Peygamberimiz de yalanın sonunun felâket olduğunu ve yalandan uzak durulması gerektiğini öğütlemektedir: “…Yalandan sakının! Çünkü yalan günaha, günah da cehenneme götürür.” (Buharî, Edeb, 69)

İftira, kasıtlı olarak bir kimseye işlemediği bir suçu yakıştırmaktır. İftira, suçsuz insanları suçlamaktır ve insan hakkına saygısızlıktır. İnsan hakkını çiğnemek büyük günahlardandır. İftira eden kişinin Allah’tan bağışlanma dilemesi yetmez. İftira ettiği kişiden özür dileyip helâlleşmesi gerekir.

Dinimiz iftira etmeyi yasaklamıştır: “Siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi konuşuyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.” (24/Nur suresi, 15)

İFTİRA

Mehmet henüz yirmi yaşında, çevresiyle iyi ilişkiler kurabilen bir delikanlıydı. Mehmet mahallesinde oturan “Ayşe Ana” lâkaplı bir kadına her gün uğrar, hâlini hatırını sorar, birtakım ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Bu yaşlı ve kimsesiz kadın da Mehmet’e ancak dua ile karşılık verebiliyordu. Kadıncağızın elinden başka bir şey gelmiyordu.

Bu yaşlı kadının gençliğinden kalma dört tane altın bileziği vardı. Bunu bir gün söz arasında annesinden duyan mahalledeki Gürdal adlı bir genç kumar borcunu bu bileziklerle kapatabileceğini düşündü. Bu bileziklere nasıl ulaşabileceğini plânlamaya başladı.

Bir gece yaşlı kadının evine gizlice girdi. Kadıncağız uyuyordu. Yaşlı kadının kollarındaki bilezikleri sessizce almaya çalıştı. Yaşlı kadının uyandığını gören Gürdal heyecanlandı ve bilezikleri alıp kaçtı. Bu olayı tesadüfen gören Gürdal’ın arkadaşı Ali ise paranın yarısını alması koşuluyla onu bu işten kurtaracağını söyledi. Bu düşünce Gürdal’ın hoşuna gitti.

Ertesi gün kadın bu olayı karakola bildirip suçlunun bulunmasını istedi.

Daha önce hazırlıklı olan Ali, “Olsa olsa bu bilezikleri Mehmet çalmıştır. Çünkü ondan başka bu kadınla ilgilenen kimse yoktu mahallemizde.” diyerek herkesi buna inandırdı.

Mehmet mahkemeye verildi ve tüm mahalleli Ali’nin yönlendirmesiyle onun aleyhinde şahitlik yaptı. Mehmet haksız yere mahkeme tarafından on beş yıl hapse mahkûm edildi.
Ramazan DİLER

BAŞKALARINI HOR GÖRMEM
Başkalarını hor görmek; onları küçümsemek, onlara yukarıdan bakmaktır. Başkalarını hor görenler, kendilerinden başkasını düşünmezler. Yaptıklarıyla çokça övünürler.
İnsanın sahip olduklarından dolayı büyüklenerek veya böbürlenerek, başkalarını hor görmesi insana yakışan bir davranış değildir.
Başkalarını hor gören insanlar sevilmezler.
Dinimiz başkalarını hor görmekten sakınmamızı ister. Allah şöyle buyurur: “İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphe yok ki Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” (31/Lokman suresi, 1

İNSAN DEĞERLİDİR

Selâm vermenin insan ilişkilerinde ne kadar önemli olduğunu bildiğim için selâmımı kimseden esirgemem. Çünkü selâm verdiğim insanların yüzünde o sevinci görmek beni yeniden yaşama bağlıyor. Fakat selâm verdiklerim arasında apartmanımızın kapıcısını ayrı bir yere koyuyorum. Ne zaman selâm versem hiç kimseden görmediğim kadar güzel karşılık verirdi. Onu sabahları ve akşamları hep beni bekliyormuş gibi görürdüm. Kafamda türlü düşünceler uyanıyordu. Acaba bir şey isteyecek de benden çekinip isteyemiyor mu, diye düşünürdüm.
Bir akşam apartmandan içeri ayağımı atmıştım ki adamcağız alt merdivenin orada oturuyordu. Yine her zaman olduğu gibi selâm verdim ve “Bir şey mi oldu, ihtiyacın mı var da bura da bekliyorsun?” diye sordum. Adam, “Hayır beyefendi, yalnızca, bana selâm vermenizi bekliyordum. Çünkü apartmanda bana sizden başka selâm veren yok.” dedi.
Belki gözümden yaşlar akmamıştı fakat kalbime inen gözyaşlarını insanları horlayan ve onlara bir selâmı çok gören kalpler hiçbir zaman hissedemeyeceklerdir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder