ABD’de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Teksas Üniversitesi tarih profesörlerinden Texe Marrs’ın Amerikan savunma politikası, stratejik silâh sistemleri konusunda 2002’de neşredilen İlluminati isimli kitabı Timaş Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştı. Dünyanın İlluminati adlı mistik bir tarikat tarafından yönetildiğinin anlatıldığı kitapta, Türkiye ile ilgili ilginç iddialar var…
Dünyayı 10 kişi yönetiyor ve bu 10 kişinin 300 kadar alt kadrosu verilen emirleri uyguluyorlar. İlluminati adı verilen bu çetenin hedef başkenti Kudüs olan tek bir dünya devleti kurmak. Bugüne kadar çeşitli komplo teorileri içeren birçok kitap yayınlandı. İlluminati, bu alanda yayınlanan hiçbir esere benzemiyor. Kitaptaki iddialar o kadar ilginç ki, neye inanıp, neye inanamayacağınızı şaşırıyorsunuz. İlluminati, 1575’te İspanya’da bulunan ve özellikle ruhanî kudret sâhibi olduklarını iddia eden bir dinî parti veya bu partinin üyelerine verilen isim. Yazar Texe Marrs, “süper zenginlerin yönettiği bir Dünya Komplosundan” bahsettiği kitabında, dünyaya hâkim olan bu güce bu adı uygun görmüş. Kitabın satırları arasına gömüldükçe ve sayfalar arasında ilerledikçe inanması güç iddialarla karşılaşıyorsunuz.
Yazara göre, dünyayı kendilerine “bilge adamlar” adını veren 10 kişi yönetiyor. İlluminati’nin güç şebekesi, dünyanın en güçlü kişilerinden, yatırımcılarından, şirket başkanlarından ve siyasîlerden oluşuyor. “İç çember” denilen en tepedeki 10 kişiye bağlı 300 kişi ise onların alt kadrosunda yer alıyor ve tâlimatlarını yerine getiriyorlar. 10 kişilik “bilge adamlar” grubunda Fransa’dan üç, ABD’den iki, Kanada, Avusturya, İngiltere, İspanya ve Güney Afrika’dan birer üye bulunuyor. Yazar, burada Fransa’nın üç üyelikle ilk sırada yer almasının yanıltıcı olduğunu, Kanada’nın bir üyesinin de ABD’nin üçüncü adamını tamamladığını belirtiyor.
Hedef tek dünya devleti kurmak
“İç çember” üyelerinin ortak özelliği Dış İlişkiler Konseyi, Bilderberg, Trilateral Komisyon, Masonluk, Kafatası ve Kemir Tarikatı, Aspen Enstitüsü, Malta Şövalyeleri, Opus Dei, Roma Kulübü, Bohemian Grove, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Federalleri üyesi olmaları. İlluminati Komplosu’nun hedefi, başkenti Kudüs olan bir dünya devleti kurmak. Kitabın, sonunda İlluminati piramidinin üstünde bulunan “bilge adamlara” hizmet eden isimlerden bir kısmı, unvanlarıyla birlikle verilmiş. Türkiye’den kimse yok!
İlluminati nasıl çalışıyormuş?
Yılda bir kez bir araya gelen İlluminati üyeleri, hedefledikleri dünya devletini kurmak için plânlar yapıyorlar. Bu plânların içinde çeşitli ülkelerde ekonomik krizler çıkararak ülkeleri sömürmek, savaşlar çıkarmak, “Daha Fazla Savaş” ilkeleri gereği savaşların sürekliliğini sağlamak, çeşitli hastalıklar icat etmek, (kitapta, AIDS ve HIV’in ABD’deki askerî araştırma laboratuarlarından dünyaya yayıldığı iddia ediliyor), nüfus azaltıcı çalışmalar yapmak, etnik temizliği desteklemek ve 11 Eylül örneğinde olduğu gibi terör yaratarak, “anti-terör yasaları” çıkarmak… Yazarın iddiasına göre, 11 Eylül saldırısı için FBI bâzı Araplar’ı kullandı ve bombaları temin etti. İlluminatı’nin ilkelerinden en önemlisi “Kaostan kaynaklanan düzen”. İlluminati, kendi düzenini çıkarmak için sürekli kaos yaratmak zorunda.
Dünyayı yöneten Yahudi Âilesi Rotschild’lar, Osmanlı devletinin plânlı olarak nasıl dağıtıldığı, Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı, 1. Dünya Savaşı, Kukla Diktatör Hitler, 2. Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu, Kennedy Suikastı, MOSSAD suikastları ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor.
Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi lâf dolması bilgilerle değil, fizikî kanıtlar ve şâhitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor. Öncelikle son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir trend hâline gelen “Hitler hayranlığı ve Türk nasyonal sosyalizmi” gibi kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler’in tarihî kimliğinin arkasında yatan karanlık bağlantıları kaba hatları ile müthiş…
Çoğu kişi Rotschild Âilesi’nin adını bile bilmez. Bu âilenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği “Yılın Zenginleri” bölümünde yer alır, ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde isimleri geçer… Ancak, birçok ülkenin diplomatı bu âilenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu âile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu Yahudi âilesinin çok gizli faâliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır… Çoğu kişi dünyada hiçbir âilenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz. Çünkü bir âilenin böylesine siyasî ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz. Öncelikle, âile derken üç-beş kişilik çekirdek bir âileden bahsedilmiyor. Roschild âilesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu âile fertlerinin her biri dünyanın gelişmiş olan veya gelişecek olan ekonomilerine sâhip olan ülkelerinde çok derin faâliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır. Dünyada olan her siyasî ve ekonomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.
Âilenin geçmişi 16. yüzyıla dayanıyor. Âile İngiliz Kraliyet Sarayları’nda kralın yâverliğini yapan bir âile olarak ortaya çıkıyor önceleri… Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını, izlemesi gereken siyasî tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu âile belirliyor. Sâdece bununla da yetinmeyip, kraliyet saraylarındaki tüm ihâleleri kazanarak, bu ihâleleri başarıyla sonuçlandırıp, hatırı sayılır bir servetin de sâhibi oluyorlar. Bu ticarî faâliyetlerin yanı sıra, yaptıkları her ticarî ve siyasî faâliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmâl etmiyorlar…
İngiliz saraylarındaki kariyerleri sâyesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faâliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik fâizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hâle geliyorlar. Faâliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschild âilesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sâhibi olur hale geliyorlar. Sâdece İngiltere’de değil, Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek fâizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar. Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild âilesi daha da karanlık ve kârlı bir işe girişiyorlar. İşin adı “savaşa giren devletlere fâizle borç vermek”.
Bu işin ilk icraatını İngiltere - Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar… İngiltere’ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını fâizle borç olarak veriyorlar. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschild âilesine olan borcunu ödeyemiyor. Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yâni Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschild âilesine devrediliyor. Rotschild âilesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabûl ediyor: “İngiliz Sterlini’ni kendilerinin basması şartı ile”. İngiliz hükûmeti bu şartı o dönemde kabûl etmek zorunda kalıyor ve İngiliz Sterlini’ni basma yetkisi bir Yahudi âilesine veriliyor. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayanlar için bu durum pek bir şey ifâde etmeyebilir…
Para basma yetkisini başka bir kuruluşa veya şirkete vermek demek, aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir. Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır. Meselâ Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 TL basıyorsa eğer, devlet hazinesinde 20 TL değerindeki altını, elması veya petrolü koymak zorundadır. Aksi hâlde basılan para kâğıt parçasından başka bir şey olmaz. İşte Rotschild Âilesi’nin de yaptığı şey budur. İngiliz Sterlini’ni basarak İngiliz hükûmetine fâizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır. Bu şekilde bir yılda 12.000 ton altın kâr ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmektedir. Rotschild Âilesi’nin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur. Savaş sırasında Rotschild âilesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir.
Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silâh yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmî para birimini basma yetkisi istenmiştir. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan Başkan Washington ve ekibi bu kârlı teklifi hiç düşünmeden kabûl etmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan Doları’nı basma yetkisini alarak bir hayli kârlı bir işe imza atmışlardır.
Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır. İngiltere - Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere, bu sefer Amerika’ya yardım ettiğini düşünerek Fransa’ya saldırmıştır. İngiltere, Rotschild Âilesi’nin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de, Rotschild âilesinden umdukları desteği bulamamışlardır.
Rotschild âilesi el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir. Bir taraftan da bu âile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir. İngiltere - Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizler’in savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu fırsat bilen Rotschild âilesi “İngilizler’in savaşı kazandığı” iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya oynamasını sağlamıştır. Ancak, generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır.
Borsa nominal seviyesi, herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormâl derecede yükselmiş ve böylece kâğıtları elinde tutan Rotschild âilesi bu ticaretten en kârlı çıkan isim olmuştur. İngiliz tarihçilerin “Kara Eylül” diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild âilesi âdeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir. Bu ekonomik faâliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschild âilesi,Kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaât ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır. Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır. Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır. Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlı’ya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlı’nın askerî ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır. Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır. Osmanlı’nın en çok dış borcu Rotschild Âilesi’nin sâhibi olduğu Bank Of England bankasınadır. Osmanlı Devleti, Rotschild âilesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından, âile bunu fırsat bilmiş, Osmanlı’ya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır. Sultan 2. Abdülhamid ile görüşen Lord Baron Rotschild “Kudüs şehrinin, Filistin’in, Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin bütün dış borcunu silme ve Balkanlar’da, Afrika’da kaybettikleri toprakları geri verme” teklifinde bulunmuş, ancak Abdülhamid teklifi şiddetle reddetmiştir.
Abdülhamid, dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de, Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır. Daha sonraları Enver Paşa,Abdülhamid’in bu tutumunu tarihî bir hata olarak değerlendirmiştir. Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı Yahudiler’e geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı. Ulu Önder Atatürk’e göre ise Osmanlı devleti böyle bir şey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerinde korkunç oyunlar oynanıyordu; üstelik devlet her kademesi ile âdeta kokuşmuş bir hâldeydi.
Özetleyerek anlatılan bu süreçlerden sonra Rotschild âilesi 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgâhı sağlamıştır. Rotschild Âilesi’nin hesaplarına göre 1. Dünya Savaşı ve Arabistanlı Lawrence’in faâliyetleri Araplar’ın birçok parçaya bölünmesi, İsrail devletinin kurulması için yeterliydi. Savaş gerçekleşmiş, Almanlar’ın önderliğindeki İttifak Devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi. Rotschild Âilesi’nin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmî kuruluşunun ilân edilmesinden başka bir şey kalmamıştı ortada. Ancak, tarihî rûyaya çeyrek kala, Rotschild âilesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını fark edememişti. İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama dağ ve ovalardan ibâret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı? Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan Yahudiler İsrail’de yaşamaya nasıl ikna edilecekti? Esas sorun buydu! Bu sorunun giderilmesi için Rotschild âilesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı.
KUKLA DİKTATÖR HİTLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2. DÜNYA SAVAŞI
Almanya devleti Birinci Dünya savaşından âdeta bir enkaz hâlinde oldukça demoralize bir biçimde çıkmıştı. Devlet bütün ekonomik ve askerî gücünü savaş sonrasında kaybetmişti ve tüm bunlara ilâve olarak bir de çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı… Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85’i Rotschild âilesine âit olduğundan,
Almanya sâdece Yahudi Rotschild âilesine borçluydu. Rotschild âilesi Almanlar’ın bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu. Rotschild âilesi enkaz hâlindeki Almanya’ya Alman Merkez Bankası’nın kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeceklerini bildikleri için teklifi kabûl etmek zorunda kalıyorlardı.
Aslında bu durum sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silâhı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz hâlindeyken tekrar sivrilerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi.
Bunun için ancak Tanrı’nın yardımı gerekirdi.
Ancak, onlar intikam için plân yapmadan Rotschild âilesi onlar için çok gizli bir plân yapmıştı bile. Bu plâna göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgârı Avrupa’da esecek ve Yahudiler’e en ince ayrıntısına kadar plânlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı. Bu plânın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya’nın hızla silâhlanmasının sağlanmasıydı. Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2. Dünya Savaşı’nda savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir. Muazzam bir ekonomik ve askerî güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1. Dünya Savaşı’nda er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir. İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgârın etkisi altında kalmış ve iktidara Benito Mussolini gelmiştir. Mussolini’nin iktidara gelmesi Rotschild Âilesi’nin bir plânı değil, kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum onların ekmeğine yağ sürmüştü. Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef Yahudiler’dir. Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hâle gelmişlerdir. Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir. Zengin olan Yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etseler de fakir olan zararsız Yahudiler bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı.
O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bâzı önemli bağlantılar şarttı. Fazla gereksiz detaya girmeden, Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekâtı başlamıştı. Almanya savaşın ilk yıllarında anormâl bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur. Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur. İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır.
Yahudiler bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır. Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki, savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir. Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır.
Ancak, Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını, savaşta katledilenlerin sâdece %15’inin Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle ispatlamışlardır. Bu belgelere göre, savaşta öldürülenlerin çoğu Çingene ve Polonyalılar’dı. Geriye kalan zengin Yahudiler Rotschild Âilesi’nin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır. İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte, tâbir-i câizse, Allah’ın dağında prefabrike usûlü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudiler’e yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Yâni Rotschild âilesi 1. Dünya Savaşı’nda yarım bıraktığı işi 2. Dünya Savaşı’nda tamamlayabilmiştir. Aşırı dindar olan Rotschild âilesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir.
Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK : Onlara o ecnebilere, bizi daha iyi öğrenmelerini öğreteceğiz! Onları bizimle müsavi kimseler gibi konuşmaya mecbur edeceğiz. Onların önünde hiçbir zaman başımızı eğmeyeceğiz. Son ferdimiz kalıncaya kadar onlara karşı koyacağız ve onların o mel'un medeniyetleri başlarında parçalanıncaya kadar onlara mukavemet edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder