İkincisi de karanlık ilimler yani Şeytanın karanlık ilmi. bu ilmin başlangıcı yaradılışa kadar dayanıyor. indi ilahide Adem A.S. yaratıldıktan sonra secde emri geliyor ve tüm yaratılmışlar ona secde ediyorlar. Tabi ki bildiğiniz üzere şeytan hariç. Bu esnada Harut' la Marut isimli iki melek Allah’u Teala’ya "Sen emrettin, biz de secde ettik. Biz bunun gerçek anlamını kavrayamadık. Biz onun yapamadığı şeyleri yapabiliriz. Biz ondan üstün değil miyiz?" diyorlar. Allah'u Teala "Hayır siz ondan üstün değilsiniz" diyor. Melekler de "Biz buna inandık ama neden üstün?" deyince Allahu Teala "Biz ona nefs verdik. O nefsi ile cihadını kazandığı an sizden üstün olacaktır. Kazanamasaydı sizden daha geride olacaktı" buyuruyor. iki melek de "Hz.Adem'i ustun kilan bu nefis mi? Öyleyse bize de ver. Biz sana ustun olduğumuzu ispat edelim " diyorlar.Allahu Teala da "Siz nefsle yapamazsınız,başaramazsınız" diyor.İki melek de ısrarla nefisleri istiyorlar ve Allahu Teala da "Peki nefsi size verdim. Serbest iradenizle şimdi inin aşağı" diyor. Bu olaylar sırasında dünya üzerinden uzun yıllar geçiyor ve Babil diyarına Harut'la Marut isimli iki melek iniyor. Bir kadına nefisleri sebebiyle kötü bir şey yapıyorlar ve kadının eşi öfkelenince iki melek eşini öldürüyor. Bu olay iki aylık sure içinde gerçekleşiyor. İki melek nefisleri ile yaşamaya iki ay dayanabiliyorlar. Bu iki ay içerisinde Harut'la Marut oradaki insanlara büyüyü, hüddamı, karı-kocanın arasını açacak şeyleri anlatmışlar. Ama anlatmadan önce "Sakın bunu öğrenmeyin, bu sizin için imtihandır. Bize kalsa biz bunu öğretmeyiz. Bunu öğrenen mutlaka kafir ve cehennemlik olur." dedikten sonra anlatmışlar. Büyü olayı böylece başlamış.
Büyü gerçeğinin Kuran-I Kerim' deki delili
Bakara Suresi 102. Ayet
2/BAKARA-102: Vettebeû mâ tetluş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne), ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârute), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur, fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer'i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum, ve le kad alîmû lemeniş terâhu mâ lehu fil âhireti min halâ(halâkın), ve le bi'se mâ şerav bihî enfusehum, lev kânû ya'lemûn(ya’lemûne).
Süleyman'ın mülkü üzerine onlar, şeytanların okuduğu (anlattığı, tilâvet ettiği) şeylere uydular (tâbî oldular). Oysa Süleyman, (sihir yapmadı ve) kâfir olmadı. Fakat şeytanlar, insanlara sihri öğretmekle kâfir oldular. Babil (şehrin)deki iki melek (olan) Harut ve Marut'a indirilen şeyleri (öğretiyorlardı). Oysa onlar: "Biz (im bilgimiz, sizin için) sadece bir fitne, bir imtihandır. Sakın (sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın." demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. O zamanlar (sihir meraklıları ve onu geçim vasıtası yapanlar) o ikisinden erkek (koca) ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç kimseye zarar veremezlerdi. Zaten onlar kendilerine fayda verecek şeyleri değil, zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki; onlar onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan (ve onunla çıkar sağlayan) kimse için ahirette bir nasip olmadığını bilirlerdi. Kendi nefslerini, onunla ne kötü bir şeye sattıklarını onlar keşke biliyor olsalardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder