Anzavur'un üzerine yürüyeceği, yok edeceğini söylediği, dinsiz imansız olarak nitelediği vatan savunması için canlarını ortaya koyan özbeöz Türk çocukları idi. Yunanlıların vatandan bir kısım toprak daha istila etmenin vahameti yanında, Anzavur'un ilerlemesi de o derece zararlı idi. Eğer Anzavur başarılı olursa, memlekette bağımsızlık ve hürriyet ruhu öldürülür, vatanı dış düşmanların istilâ sına açık bırakmak isteyenlerin zaferi gerçekleşirdi. Aslında istenilen de buydu. Yunanlıların ilerlemesi ise, bu derecede kötü bir sonuç vermezdi. Yunanlılar, İzmir etrafındaki cephelerimizi dağıtabilirler, belki bir miktar arazi elde edebilirlerdi. Fakat bu takdirde, milletin hamiyeti yeniden coşar ve birleşen millet karşısında bu istilâ elbette devamlı olamaz, düşman er veya geç, yine mağlûb edilebilirdi.
Bu sıralarda, Gönen'in düşmesi üzerine Bandırma'da bulunan 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa, kendisine teslim edilmiş koskoca bir Kolorduyu hastalığını bahane edip, yüzüstü bırakarak kurmay heyetiyle birlikte âdeta Bursa'ya savuşup gitmişti. Bu durumu öğrenen Balıkesir'deki 61. Tümen kumandanı Miralay Kâzım Bey, emir vererek bu subayları Balıkesir'e davet etti. Bu vatansever subaylar da derhal bu emri yerine getirerek Bandırma'dan ayrıldılar. Nihayet Anzavur, Gönen'de bir müddet daha kaldıktan sonra, büyük çapulcu kuvvetleriyle buradan hareketle 9 Nisan 1920 Perşembe günü Edinciği işgal etti. Buradan Bandırma'ya doğru ilerleyen bu çapulcu, katil sürüsünü karşılamak üzere Bandırma'dan başta şehzâde Cemalettin olmak üzere, kaymakam, memleketin ileri gelenlerinden bazıları, Edincik - Bandırma yolu üzerinde ve şimdiki Merinos çiftliğine 500 metre mesafede şose kenarında bulunan Kartal Çeşme'ye geldiler. Bu suretle Anzavur kuvvetleri merasimle Bandırma'ya girip şehri işgal ettiler .
Anzavur, Bandırma'da kaldığı müddet zarfında kurduğu ' Cemiyet-i Muhammediye' taşkilâtının başına Çerkes Hüseyin Efendiyi getirmiş ve eşraftan bazılarını da zor kullanarak bu teşkilâ ta sokmuştu. Bundan başka Anzavurun teşkilatını tanzim ve tensik etmek üzere İstanbul'dan Damat Ferit hükümeti tarafından bir binbaşının başkanlığında beş altı kadar subaydan mürekkeb bir heyet gönderilmişti. ' Kızıl Hançerciler' cemiyetine mensup olan bu subaylar Bandırma'ya gelir gelmez faaliyete geçerek halkı Kuvâ-yı Millîye aleyhine teşkilatlandırmaya başlamışlardı. Anzavur, bu suretle bir kaç gün daha Bandırma'da kaldıktan sonra takriben 3 bin kişilik bir kuvvetle Karacabey ve Kirmasti üzerine, Gâvur İmam Feyzi de 2 bin kişilik bir kuvvetle Balya üzerinden Balıkesir'e doğru harekete geçmişlerdi. Girdiği bu kasabalarda Kuvâ -yı Millî ye taraftarlarını birer birer yakalatarak idam ettirmişti. Durum çok vahim ve ciddi idi. Millî kuvvetler iki düşman arasında kalmışlardı.
Bu gelişme üzerine, 61. Tümen kumandanı Albay Kâzım Bey'in komutası altında birleşen millî kuvvetlerin önemli bir kısmının Balıkesir'de toplanmaları kararlaştırıldı. Salihli cephesinde bulunan Çerkez Ethem'e de haber verilerek, asilerin Balıkesir'e ele geçirmeleri halinde Yunanlılarla irtibat sağlamalarına imkân vereceğinden, süratle ve bizzat yeterli kuvvetle Balıkesir'e gelmesi istendi. Bunun üzerine Salihli cephesinden, Ethem Bey'in kumandasında süvari ve piyadeden kurulu iki bin mevcutlu bir müfreze geldi. Aydın'dan Demirci Mehmet Efe, Danişmentli İsmail ve Bulgurcu Efelerin kumandasında 600 süvari zeybek gönderdi. Ayrıca Akhisar cephesi millî alay kumandanı Hafız Hüseyin Bey kumandasındaki millî kuvvetler ve Çerkes Ethem, Tevfik, Pardi Pehlivan ve bir kısım kuvvetleri, 14. Süvari alayının büyük bir kısmı, Soma, İvrindi ve Ayvalık'tan da önemli kuvvetler iltihak ederek hepsi Balıkesir'de toplanmışlardı. Nihayet Balıkesir'den Keçecizâde Hafız Mehmed Emin Bey kumandasındaki millî süvari müfrezesiyle, Balıkesir merkez jandarma kumandanı binbaşı Salim Bey'in kumandasındaki nizamiye kuvvetleri de bunlara katılmış, Eskişehir, Bursa, Bilecik'ten de yardımcı kuvvetler gelmişti. Balıkesir halkı ve heyet-i merkeziyesi, bu kuvvetleri ve kumandanlarını çok samimi bir şekilde karşıladılar. Harekâ tın idaresi ve bütün kuvvetlerin kumandasını albay Kâzım Bey üzerine aldı. Mustafa Kemal Paşa da, Heyet-i Temsiliye adına yayınladığı beyannamede özetle, bu câniyane teşebbüsün, düşmanlarımızın istihdaf ettikleri gayeyi sağlamaktan pek uzak olup, hiç bir güçle sarsıntıya uğratılmayacak derecede var olan millî azim karşısında çok yakında yerle bir olacağını bildirdi.
Bu büyük başarının ardından Balıkesir'de cephe kumandanlığı vekâletini Avni Bey'e bırakan Kâzım Bey, 14 Nisan 1920'de büyük bir kuvvetle Susurluk'a hareket etti. Halk arasında Anzavur'a karşı o derecede bir düşmanlık hâsıl olmuştu ki, hiç silah kullanmayı bilmeyenler ve hatta silahları olmayanlar bile, millî ve vicdanî bir hissin tesiriyle bu harekete katılmışlardı. Nihayet 15 Nisan Perşembe günü akşamı, öncü birlikler Susurluk'la Mustafa Kemal Paşa arasında bulunan Yahyaköy sırtlarında Anzavur kuvvetleriyle karşılaştılar. Bu eşkıya güruhu üzerine yapılan şiddetli taarruz ertesi gün akşamına kadar devam etti ve düşmanın kesin bozgunuyla sonuçlandı. Anzavur neye uğradığını şaşırmıştı. İlk bozgun karşısında her şeyin üstünde tuttuğu kendi canının kaygısına düşmüş ve hemen atına atlayarak hiç tereddüt etmeden, bütün emrindekileri ve adamlarını bir anda terk etmiş ve süratle Bandırma yönüne doğru kaçmaya başlamıştı. Süvarilerimiz arkasından şiddetle tâkibe koyulmuşlardı. O sırada Balya bölgesinde bulunan Gâvur İmam kumandasındaki kuvvetler de bozguna uğratıldı. Kirmasti'ye (Mustafa Kemal Paşa) giren diğer kuvvetlerimiz de eşkiyayı süratle tâkib ederek Bandırma'ya girdi. Gönen üzerinden Biga'ya yürüyen öncü kuvvetler Biga'yı işgal etti. Bu suretle hainlerin, bütün Kuvâ -yı Milliyeyi dağıtacaklarına inandıkları sözde Halife kuvvetleri üç gün içinde dağıtılarak yok edilmişti.
Bu arada Yunanlılar 22 Haziran 1920'de 6 tümenlik bir kuvvetle birkaç koldan Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladılar. 30 Haziran 1920'de Balıkesir'i işgal ettiler. Soma cephesinin sarsılmasıyla 30 Haziran 336 tarihinde Balıkesir halkının vagonlarla Bandırma'ya gelmesi üzerine Bandırma'daki askeri kuvvet, Kuvâ-yı Milliye jandarma subayları ve askerin bir kısmı, polis komiseri ile polis memurlarından bir çoğu ve bidayet mahkemesi başkanı ve savcı ve ziraat baş memuru ve belediye başkanı Bandırma'dan ayrıldılar .
Yunan işgal ordusunun Balıkesir'den geleceği beklenmekte iken, 2 Temmuz 1920 Cuma günü sabahleyin İngiliz ve Yunan savaş gemileri Bandırma limanına girdiler. İskeçe tümeni adıyla bilinen ve general Mazaraki komutasındaki Yunan birlikleri karaya çıkarak şehri işgal ettiler . Kaymakamı vekaleten kadı efendi tarafından sabahleyin tertib edilen, müftü, metropolit vekili ve her üç millet eşrafından mürekkeb bir heyet vapurla İngiliz zırhlısına gitti. Gemi komutanı gelen heyeti kabul etmeyerek onları 'Kılkış' adlı Yunan zırhlısına gönderdi. Burada kumandan Mazaraki ile görüşmelerde bulunuldu. Sahile çıkan general Mazaraki doğruca kiliseye gittikten sonra Hükümet Dairesine yöneldi. Üzüntü ve ümitsizlik içinde durumun neticelenmesini bekleyerek makamını terk etmeyen kaymakamla, tahrirat kâtibi Mithat efendi ve bir kaç memur haberdar edildi. Kadı Efendi de gelerek , Rum ileri gelenleriyle ve maiyetiyle hükümet dairesine gelen kumandan karşılanarak idare meclisine alındı.
Yunan kralı Alexandros adına Bandırma'yı işgal ettiğini askerine karşı tecavüz olunmaması ve herkesin silahını teslim etmesi, firar edenlerin geri dönmemesinin kendileri için daha iyi olacağını Bandırma halkını itaat içinde görmekle memnuniyetini belirtti. Kadıyı müftüyü belediye reisini metropolid vekilini Ermeni murahhasını ve diğer ruhani reislerini yerlerinde bıraktı. 4 Temmuzda kaymakamlık vekâletinin yine kadı efendiye iade olunduğunu , telgraf memurlarının eskiden olduğu gibi görevlerine bakacaklarını belirtti .
Daha sonra balkona çıktı. Ahaliye Rumca nutuk vererek alkışlandı. Hükümet binasının sancak direğindeki Osmanlı bayrağı indirildi , yerine Rum mektepli kızların şiirleri ve halkın alkış tufanı arasında ve bir bahriye müfrezesinin selâm dur vaziyetinde iken Yunan bayrağı çekildi . Sonra karantina, liman, gümrük idarelerindeki Osmanlı bayrakları indirilerek, yerlerine Yunan bayrakları çekildi. Telgrafhane işgal edilip, karantina ve liman memurlarına işten el çektirildi. Hükümet dairesindeki Yunan bayrağı yerine siyah zemin üzerine beyaz haçı hâvi bir bayrak çekildi. İskeçe fırkası deniz yoluyla limanı terk ederek, yerini baş kumandan, ferik Praskudopulos kumandasındaki orduya bıraktı. Balıkesir yoluyla İzmir'den gelen Praskudopulos ordusu Bandırma'ya gelerek hükümet dairesini işgal edip karargâh yaptı .
Bandırma'nın işgalinin ardından, yerli Ermeni ve Rumlardan çok sayıda kişi Yunan kuvvetlerine asker olarak katılmış, bir kısmı da çeteler oluşturmuştu. Bu gelişme üzerine harekete geçen efeler, oluşturdukları kuvvetlerle kısa sürede bu çeteleri bertaraf etmişlerdir. Bandırma'da bulunan Yunan kuvvetleri işgal süresince halka zulmetmişler, olmadık hakaret ve saldırılarda bulunmuşlardır. Bedelinin ödeneceğine dair ilanat yapmalarına rağmen, halkın ekinine, hayvanlarına el koyarak kendi gemilerine yüklemişlerdi. Bilhassa Ermeni çeteciler halktan ve askerimizden pusuya düşürdüklerini hunharca katletmişlerdi. Bu saldırılara karşı bölgede hareket halinde olan Bacak Hasan, Talaşmanlı Hurşit, Pıtır Hüseyin, Gönenli Hasan gibi namlı efeler Rum ve Ermeni çetelerine bölgeyi dar etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine bölgede daha fazla tutunamayacağını anlayan Yunan kumandanı ve askerlerinden bir kısmı 2 Ağustos 1920 tarihinde kara yoluyla Bandırma'dan çekildi. Bir miktar askerle yüzbaşı Dalmer adında bir subay merkez kumandanı olarak şehirde kaldı. O zamana kadar Yunan askeri sevkiyatını tetkik ve izleyen İngiliz kumandanı da şehirden ayrılmak zorunda kaldı.
Ancak Mustafa Kemal Paşa'nın 1 Eylül 1922'de ilk hedef olarak Akdeniz'i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine, kahraman Türk ordusu batıya doğru kaçmakta olan Yunanlıların peşini bir an olsun bırakmadı. Türk şehir, kasaba ve köylerini baştan başa ateşe veren ve halkının çoğunu, camilere ve evlere doldurarak katleden Yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç ve gereç bırakarak binlerce insanını Anadolu topraklarına gömerek maceralarını sona erdirdiler. Bu eli kanlı katiller geri çekilirken yerli Rum ve Ermenilerin de desteği ile şehri yakıp yıkmışlar , meydanlara, camilere ve mezarlıkları topladıkları mâsum insanlarımızı katletmişlerdir. Nihayet 17 Eylül 1922'de 3. Kolordu komutanı Şükrü Naili Paşa kumandasında marşlar söyleyerek Bandırma'ya giren millî kuvvetler, şimdiki Atatürk caddesi başlangıcında Bandırmalılar tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Büyük zafer ve şehrin düşman işgalinden kurtuluşu münasebetiyle sokaklara dökülen halk ellerinde Türk bayrakları olduğu halde bu büyük sevinci coşkuyla kutladılar.
S o n u ç :
Bu ülkenin, bu büyük milletin yetiştirmiş olduğu kahraman evlatlarından biri olan Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlığın yok edilmesine, düşmanların kahredici haksız işgallerine karşı koyduğu için, İstanbul'daki işbirlikçi, korkak ve âciz Damat Ferit Hükümetine baş kaldırdığı için âsi, çeteci olarak, vatan evlatlarının bu muazzam mücadelesi ise 'gayr-i millî' ilân edilmiştir. Damat Ferit Paşa'nın, 19 Eylül 1919'da, Anadolu'daki adamlarına gönderdiği bir genelge ile Anadolu hareketini Bolşevik hareketi olarak nitelendirmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa, 'Hey'et-i Temsiliye' adına bunu kesin bir dil ve delillerle şiddetle protesto etmişti. Ancak, bir taraftan bu yolda harekete devam eden Damat Ferit, diğer taraftan da Anadolu'daki adamlarına para yağdırarak, 'Kuvâ-yı Millîye' hareketini engellemek için kardeşi kardeşe kırdırmaktan geri durmuyordu. Halbuki 26 Temmuz 1919'da toplanan Balıkesir Kongresi'nde ise, kongre başkanı Hacim Muhittin (Çarıklı) Bey ve arkadaşları, maksat ve gayenin vatanın kurtarılması olduğunu ve düzenli bir teşkilat dahilinde Yunanlıları Anadolu'dan atmaya azmettiklerini ilan ediyordu. Bu amaca ulaşmak için de millî seferberlik ilânına karar vermişlerdi.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, ' Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her zaman yıkılmağa mahkûmdur.' derken bir tarihi gerçeği dile getiriyordu. İlelebet yaşamak isteyen bir millet, tarihini de yaşatmak zorundayız. Bizler yokluklar içinde, destanlar yazan bir milletin çocuklarıyız. Memleketlerinin düşman çizmesi altında çiğnenmesini asla kabul etmeyen vatanseverler, yer yer bölgesel kurtuluş hareketlerine girişmişlerdir. Daha kongreler yapılıp, Millî Mücadelenin esas programı belli olmadan, Batı Anadolu işgale karşı çıkmıştır. Batı Anadolu direnişi Yunanlıların içerilere nüfuzunu önlemiş, düzenli ordu birliklerinin kurulmasına zaman ve zemin hazırlamıştır. Eğer Batı Anadolu direnişi olmasaydı, bölge çok daha önce Yunan işgaline girmiş olurdu. Balıkesir Kongresi, işgali protesto etmenin ötesinde, ' Harekât-ı Milliyeyi' fiilen başlatıp, ilan etmiştir.
Ulusal bağımsızlık savaşını kazanmada, nasıl ki hareketin kaynağını ulusun kendisi olduysa, çağdaşlaşma savaşının kaynağı da yine ulusun kendisi olmuştur. Bilindiği üzere, Atatürk'ün Büyük Nutku Türk gençliğine hitabesi ile sona erer. Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden Atatürk'ün bu kitabesi bir bayrak olarak genç nesillerin önünde dalgalanmış ve gençliğe ışık tutmuştur. O, Büyük Nutkunu, mâzi olmuş bir devrin hikayesi olarak takdim etmektedir. Bunda, gelecek nesiller için dikkat edilmesi ve daima uyanık bulunulmayı gerektiren önemli noktalara işaret edilmektedir. Bugün Kurtuluş Savaşımız ve Atatürk konusunda yapılan tartışmalar asıl mecrasından ayrılarak yapılmaktadır. Atatürk'ün bu muazzam mücadelede, ülkenin içinde bulunduğu koşullar bunu gerektirdiği için savaştığı kavratılmalıdır. Esas sonucun çağdaşlaşmak, akılcılıkla ve aksiyonla ilerlemek olduğu vurgulanmalıdır. Yine Atatürk'ün ifadesiyle, 'fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' nesiller yetiştirmenin kavgasının verildiği örneklerle açıklanmalıdır.
Bu sıralarda, Gönen'in düşmesi üzerine Bandırma'da bulunan 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa, kendisine teslim edilmiş koskoca bir Kolorduyu hastalığını bahane edip, yüzüstü bırakarak kurmay heyetiyle birlikte âdeta Bursa'ya savuşup gitmişti. Bu durumu öğrenen Balıkesir'deki 61. Tümen kumandanı Miralay Kâzım Bey, emir vererek bu subayları Balıkesir'e davet etti. Bu vatansever subaylar da derhal bu emri yerine getirerek Bandırma'dan ayrıldılar. Nihayet Anzavur, Gönen'de bir müddet daha kaldıktan sonra, büyük çapulcu kuvvetleriyle buradan hareketle 9 Nisan 1920 Perşembe günü Edinciği işgal etti. Buradan Bandırma'ya doğru ilerleyen bu çapulcu, katil sürüsünü karşılamak üzere Bandırma'dan başta şehzâde Cemalettin olmak üzere, kaymakam, memleketin ileri gelenlerinden bazıları, Edincik - Bandırma yolu üzerinde ve şimdiki Merinos çiftliğine 500 metre mesafede şose kenarında bulunan Kartal Çeşme'ye geldiler. Bu suretle Anzavur kuvvetleri merasimle Bandırma'ya girip şehri işgal ettiler .
Anzavur, Bandırma'da kaldığı müddet zarfında kurduğu ' Cemiyet-i Muhammediye' taşkilâtının başına Çerkes Hüseyin Efendiyi getirmiş ve eşraftan bazılarını da zor kullanarak bu teşkilâ ta sokmuştu. Bundan başka Anzavurun teşkilatını tanzim ve tensik etmek üzere İstanbul'dan Damat Ferit hükümeti tarafından bir binbaşının başkanlığında beş altı kadar subaydan mürekkeb bir heyet gönderilmişti. ' Kızıl Hançerciler' cemiyetine mensup olan bu subaylar Bandırma'ya gelir gelmez faaliyete geçerek halkı Kuvâ-yı Millîye aleyhine teşkilatlandırmaya başlamışlardı. Anzavur, bu suretle bir kaç gün daha Bandırma'da kaldıktan sonra takriben 3 bin kişilik bir kuvvetle Karacabey ve Kirmasti üzerine, Gâvur İmam Feyzi de 2 bin kişilik bir kuvvetle Balya üzerinden Balıkesir'e doğru harekete geçmişlerdi. Girdiği bu kasabalarda Kuvâ -yı Millî ye taraftarlarını birer birer yakalatarak idam ettirmişti. Durum çok vahim ve ciddi idi. Millî kuvvetler iki düşman arasında kalmışlardı.
Bu gelişme üzerine, 61. Tümen kumandanı Albay Kâzım Bey'in komutası altında birleşen millî kuvvetlerin önemli bir kısmının Balıkesir'de toplanmaları kararlaştırıldı. Salihli cephesinde bulunan Çerkez Ethem'e de haber verilerek, asilerin Balıkesir'e ele geçirmeleri halinde Yunanlılarla irtibat sağlamalarına imkân vereceğinden, süratle ve bizzat yeterli kuvvetle Balıkesir'e gelmesi istendi. Bunun üzerine Salihli cephesinden, Ethem Bey'in kumandasında süvari ve piyadeden kurulu iki bin mevcutlu bir müfreze geldi. Aydın'dan Demirci Mehmet Efe, Danişmentli İsmail ve Bulgurcu Efelerin kumandasında 600 süvari zeybek gönderdi. Ayrıca Akhisar cephesi millî alay kumandanı Hafız Hüseyin Bey kumandasındaki millî kuvvetler ve Çerkes Ethem, Tevfik, Pardi Pehlivan ve bir kısım kuvvetleri, 14. Süvari alayının büyük bir kısmı, Soma, İvrindi ve Ayvalık'tan da önemli kuvvetler iltihak ederek hepsi Balıkesir'de toplanmışlardı. Nihayet Balıkesir'den Keçecizâde Hafız Mehmed Emin Bey kumandasındaki millî süvari müfrezesiyle, Balıkesir merkez jandarma kumandanı binbaşı Salim Bey'in kumandasındaki nizamiye kuvvetleri de bunlara katılmış, Eskişehir, Bursa, Bilecik'ten de yardımcı kuvvetler gelmişti. Balıkesir halkı ve heyet-i merkeziyesi, bu kuvvetleri ve kumandanlarını çok samimi bir şekilde karşıladılar. Harekâ tın idaresi ve bütün kuvvetlerin kumandasını albay Kâzım Bey üzerine aldı. Mustafa Kemal Paşa da, Heyet-i Temsiliye adına yayınladığı beyannamede özetle, bu câniyane teşebbüsün, düşmanlarımızın istihdaf ettikleri gayeyi sağlamaktan pek uzak olup, hiç bir güçle sarsıntıya uğratılmayacak derecede var olan millî azim karşısında çok yakında yerle bir olacağını bildirdi.
Bu büyük başarının ardından Balıkesir'de cephe kumandanlığı vekâletini Avni Bey'e bırakan Kâzım Bey, 14 Nisan 1920'de büyük bir kuvvetle Susurluk'a hareket etti. Halk arasında Anzavur'a karşı o derecede bir düşmanlık hâsıl olmuştu ki, hiç silah kullanmayı bilmeyenler ve hatta silahları olmayanlar bile, millî ve vicdanî bir hissin tesiriyle bu harekete katılmışlardı. Nihayet 15 Nisan Perşembe günü akşamı, öncü birlikler Susurluk'la Mustafa Kemal Paşa arasında bulunan Yahyaköy sırtlarında Anzavur kuvvetleriyle karşılaştılar. Bu eşkıya güruhu üzerine yapılan şiddetli taarruz ertesi gün akşamına kadar devam etti ve düşmanın kesin bozgunuyla sonuçlandı. Anzavur neye uğradığını şaşırmıştı. İlk bozgun karşısında her şeyin üstünde tuttuğu kendi canının kaygısına düşmüş ve hemen atına atlayarak hiç tereddüt etmeden, bütün emrindekileri ve adamlarını bir anda terk etmiş ve süratle Bandırma yönüne doğru kaçmaya başlamıştı. Süvarilerimiz arkasından şiddetle tâkibe koyulmuşlardı. O sırada Balya bölgesinde bulunan Gâvur İmam kumandasındaki kuvvetler de bozguna uğratıldı. Kirmasti'ye (Mustafa Kemal Paşa) giren diğer kuvvetlerimiz de eşkiyayı süratle tâkib ederek Bandırma'ya girdi. Gönen üzerinden Biga'ya yürüyen öncü kuvvetler Biga'yı işgal etti. Bu suretle hainlerin, bütün Kuvâ -yı Milliyeyi dağıtacaklarına inandıkları sözde Halife kuvvetleri üç gün içinde dağıtılarak yok edilmişti.
Bu arada Yunanlılar 22 Haziran 1920'de 6 tümenlik bir kuvvetle birkaç koldan Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladılar. 30 Haziran 1920'de Balıkesir'i işgal ettiler. Soma cephesinin sarsılmasıyla 30 Haziran 336 tarihinde Balıkesir halkının vagonlarla Bandırma'ya gelmesi üzerine Bandırma'daki askeri kuvvet, Kuvâ-yı Milliye jandarma subayları ve askerin bir kısmı, polis komiseri ile polis memurlarından bir çoğu ve bidayet mahkemesi başkanı ve savcı ve ziraat baş memuru ve belediye başkanı Bandırma'dan ayrıldılar .
Yunan işgal ordusunun Balıkesir'den geleceği beklenmekte iken, 2 Temmuz 1920 Cuma günü sabahleyin İngiliz ve Yunan savaş gemileri Bandırma limanına girdiler. İskeçe tümeni adıyla bilinen ve general Mazaraki komutasındaki Yunan birlikleri karaya çıkarak şehri işgal ettiler . Kaymakamı vekaleten kadı efendi tarafından sabahleyin tertib edilen, müftü, metropolit vekili ve her üç millet eşrafından mürekkeb bir heyet vapurla İngiliz zırhlısına gitti. Gemi komutanı gelen heyeti kabul etmeyerek onları 'Kılkış' adlı Yunan zırhlısına gönderdi. Burada kumandan Mazaraki ile görüşmelerde bulunuldu. Sahile çıkan general Mazaraki doğruca kiliseye gittikten sonra Hükümet Dairesine yöneldi. Üzüntü ve ümitsizlik içinde durumun neticelenmesini bekleyerek makamını terk etmeyen kaymakamla, tahrirat kâtibi Mithat efendi ve bir kaç memur haberdar edildi. Kadı Efendi de gelerek , Rum ileri gelenleriyle ve maiyetiyle hükümet dairesine gelen kumandan karşılanarak idare meclisine alındı.
Yunan kralı Alexandros adına Bandırma'yı işgal ettiğini askerine karşı tecavüz olunmaması ve herkesin silahını teslim etmesi, firar edenlerin geri dönmemesinin kendileri için daha iyi olacağını Bandırma halkını itaat içinde görmekle memnuniyetini belirtti. Kadıyı müftüyü belediye reisini metropolid vekilini Ermeni murahhasını ve diğer ruhani reislerini yerlerinde bıraktı. 4 Temmuzda kaymakamlık vekâletinin yine kadı efendiye iade olunduğunu , telgraf memurlarının eskiden olduğu gibi görevlerine bakacaklarını belirtti .
Daha sonra balkona çıktı. Ahaliye Rumca nutuk vererek alkışlandı. Hükümet binasının sancak direğindeki Osmanlı bayrağı indirildi , yerine Rum mektepli kızların şiirleri ve halkın alkış tufanı arasında ve bir bahriye müfrezesinin selâm dur vaziyetinde iken Yunan bayrağı çekildi . Sonra karantina, liman, gümrük idarelerindeki Osmanlı bayrakları indirilerek, yerlerine Yunan bayrakları çekildi. Telgrafhane işgal edilip, karantina ve liman memurlarına işten el çektirildi. Hükümet dairesindeki Yunan bayrağı yerine siyah zemin üzerine beyaz haçı hâvi bir bayrak çekildi. İskeçe fırkası deniz yoluyla limanı terk ederek, yerini baş kumandan, ferik Praskudopulos kumandasındaki orduya bıraktı. Balıkesir yoluyla İzmir'den gelen Praskudopulos ordusu Bandırma'ya gelerek hükümet dairesini işgal edip karargâh yaptı .
Bandırma'nın işgalinin ardından, yerli Ermeni ve Rumlardan çok sayıda kişi Yunan kuvvetlerine asker olarak katılmış, bir kısmı da çeteler oluşturmuştu. Bu gelişme üzerine harekete geçen efeler, oluşturdukları kuvvetlerle kısa sürede bu çeteleri bertaraf etmişlerdir. Bandırma'da bulunan Yunan kuvvetleri işgal süresince halka zulmetmişler, olmadık hakaret ve saldırılarda bulunmuşlardır. Bedelinin ödeneceğine dair ilanat yapmalarına rağmen, halkın ekinine, hayvanlarına el koyarak kendi gemilerine yüklemişlerdi. Bilhassa Ermeni çeteciler halktan ve askerimizden pusuya düşürdüklerini hunharca katletmişlerdi. Bu saldırılara karşı bölgede hareket halinde olan Bacak Hasan, Talaşmanlı Hurşit, Pıtır Hüseyin, Gönenli Hasan gibi namlı efeler Rum ve Ermeni çetelerine bölgeyi dar etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine bölgede daha fazla tutunamayacağını anlayan Yunan kumandanı ve askerlerinden bir kısmı 2 Ağustos 1920 tarihinde kara yoluyla Bandırma'dan çekildi. Bir miktar askerle yüzbaşı Dalmer adında bir subay merkez kumandanı olarak şehirde kaldı. O zamana kadar Yunan askeri sevkiyatını tetkik ve izleyen İngiliz kumandanı da şehirden ayrılmak zorunda kaldı.
Ancak Mustafa Kemal Paşa'nın 1 Eylül 1922'de ilk hedef olarak Akdeniz'i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine, kahraman Türk ordusu batıya doğru kaçmakta olan Yunanlıların peşini bir an olsun bırakmadı. Türk şehir, kasaba ve köylerini baştan başa ateşe veren ve halkının çoğunu, camilere ve evlere doldurarak katleden Yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç ve gereç bırakarak binlerce insanını Anadolu topraklarına gömerek maceralarını sona erdirdiler. Bu eli kanlı katiller geri çekilirken yerli Rum ve Ermenilerin de desteği ile şehri yakıp yıkmışlar , meydanlara, camilere ve mezarlıkları topladıkları mâsum insanlarımızı katletmişlerdir. Nihayet 17 Eylül 1922'de 3. Kolordu komutanı Şükrü Naili Paşa kumandasında marşlar söyleyerek Bandırma'ya giren millî kuvvetler, şimdiki Atatürk caddesi başlangıcında Bandırmalılar tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Büyük zafer ve şehrin düşman işgalinden kurtuluşu münasebetiyle sokaklara dökülen halk ellerinde Türk bayrakları olduğu halde bu büyük sevinci coşkuyla kutladılar.
S o n u ç :
Bu ülkenin, bu büyük milletin yetiştirmiş olduğu kahraman evlatlarından biri olan Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlığın yok edilmesine, düşmanların kahredici haksız işgallerine karşı koyduğu için, İstanbul'daki işbirlikçi, korkak ve âciz Damat Ferit Hükümetine baş kaldırdığı için âsi, çeteci olarak, vatan evlatlarının bu muazzam mücadelesi ise 'gayr-i millî' ilân edilmiştir. Damat Ferit Paşa'nın, 19 Eylül 1919'da, Anadolu'daki adamlarına gönderdiği bir genelge ile Anadolu hareketini Bolşevik hareketi olarak nitelendirmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa, 'Hey'et-i Temsiliye' adına bunu kesin bir dil ve delillerle şiddetle protesto etmişti. Ancak, bir taraftan bu yolda harekete devam eden Damat Ferit, diğer taraftan da Anadolu'daki adamlarına para yağdırarak, 'Kuvâ-yı Millîye' hareketini engellemek için kardeşi kardeşe kırdırmaktan geri durmuyordu. Halbuki 26 Temmuz 1919'da toplanan Balıkesir Kongresi'nde ise, kongre başkanı Hacim Muhittin (Çarıklı) Bey ve arkadaşları, maksat ve gayenin vatanın kurtarılması olduğunu ve düzenli bir teşkilat dahilinde Yunanlıları Anadolu'dan atmaya azmettiklerini ilan ediyordu. Bu amaca ulaşmak için de millî seferberlik ilânına karar vermişlerdi.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, ' Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her zaman yıkılmağa mahkûmdur.' derken bir tarihi gerçeği dile getiriyordu. İlelebet yaşamak isteyen bir millet, tarihini de yaşatmak zorundayız. Bizler yokluklar içinde, destanlar yazan bir milletin çocuklarıyız. Memleketlerinin düşman çizmesi altında çiğnenmesini asla kabul etmeyen vatanseverler, yer yer bölgesel kurtuluş hareketlerine girişmişlerdir. Daha kongreler yapılıp, Millî Mücadelenin esas programı belli olmadan, Batı Anadolu işgale karşı çıkmıştır. Batı Anadolu direnişi Yunanlıların içerilere nüfuzunu önlemiş, düzenli ordu birliklerinin kurulmasına zaman ve zemin hazırlamıştır. Eğer Batı Anadolu direnişi olmasaydı, bölge çok daha önce Yunan işgaline girmiş olurdu. Balıkesir Kongresi, işgali protesto etmenin ötesinde, ' Harekât-ı Milliyeyi' fiilen başlatıp, ilan etmiştir.
Ulusal bağımsızlık savaşını kazanmada, nasıl ki hareketin kaynağını ulusun kendisi olduysa, çağdaşlaşma savaşının kaynağı da yine ulusun kendisi olmuştur. Bilindiği üzere, Atatürk'ün Büyük Nutku Türk gençliğine hitabesi ile sona erer. Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden Atatürk'ün bu kitabesi bir bayrak olarak genç nesillerin önünde dalgalanmış ve gençliğe ışık tutmuştur. O, Büyük Nutkunu, mâzi olmuş bir devrin hikayesi olarak takdim etmektedir. Bunda, gelecek nesiller için dikkat edilmesi ve daima uyanık bulunulmayı gerektiren önemli noktalara işaret edilmektedir. Bugün Kurtuluş Savaşımız ve Atatürk konusunda yapılan tartışmalar asıl mecrasından ayrılarak yapılmaktadır. Atatürk'ün bu muazzam mücadelede, ülkenin içinde bulunduğu koşullar bunu gerektirdiği için savaştığı kavratılmalıdır. Esas sonucun çağdaşlaşmak, akılcılıkla ve aksiyonla ilerlemek olduğu vurgulanmalıdır. Yine Atatürk'ün ifadesiyle, 'fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' nesiller yetiştirmenin kavgasının verildiği örneklerle açıklanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder