KARUN HAZİNELERİ HAKKINDA
KARUN HAZİNELERİ
KARUN HAZİNELERİ HAKKINDA GENİŞ BİLGİ
DEFİNEYERİ ,DEFİNECİLİK,HAZİNE,GÖMÜ,SİKKE,YUNAN GREEK SİKKELERİ,DEDEKTÖR CİHAZLAR,KAZI NASIL YAPILIR,Define işaretleri,define arama yolları,gizlidefineleri arama,cinler büyü ,definegizemi çözme,tılsım,define arama çubukları, ,gizemlidefineler çıkartma,Define haritası,lahit,toprak çeşitleri,horasan çözme yöntemleri,define arama çubukları yapımı,Define,Dedektör,Arkeoloji,Kaya Mezarları,Altın,Sikke,Tarihi Paralar ve değerleri,Roma mezarları dedektör.
Karun hazineleri
Parası, malı, mülkü çok fazla olana "Karun kadar zengin" derler. Kimdir Karun? Ve zenginliği nereden gelmektedir?
Karun, "Lidya'nın son kralı." "Anadolu'nun Batı'sında" bir bölge. Güney'i "Karia", Kuzey'i "Mysia", Doğu'su "Frigya", Batı'sı "Ionia ve Aiolia" bölgeleriyle çevrili olan alan, Antik Çağ'ın "Lidya'sıdır."
Lidya İmparatorluğu, parayı icat ederek, insanlık tarihinin önemli buluşlarından birini gerçekleştirdi.
Bu buluş, İlkçağ dünyasının ekonomik gelişmesini hızlandırdı.
Lidya, İlkçağ'ın en zengin ülkesiydi.
Zenginliğin en önemli nedeni altındı. Tmolos dağlarından çıkan ve Hermes Nehri'ne karışıp, başkent Sardes'ten geçen Paktalos Deresi'nin yataklarındaki altın.
Karun, Lidya'nın son kralı (Milattan önce 560-540 yılları arasında krallık yaptı).
***
Güre Köyü, Uşak'a 25 kilometre uzaklıkta. İzmir karayolu üzerinde. İlk soygun 1965'te Güre yakınlarında (Toptepe) oldu.
5 köylü, tünel kazıp, mezara girdi.
Sadece bir tutam saçı kalmış olan prensesin tüm mücevherlerini aldılar.
Ve 65 bin liraya sattılar.
***
Bir yıl sonra (6 Haziran 1966) aynı bölgede bir soygun daha oldu (İkiztepe).
Soyguncular 150 parça altın takı, gümüş kap ve tütsü kabını alıp, gittiler.
160 bin liraya sattılar.
***
Güre'deki üçüncü soygun ise 1968'de oldu (Aktepe).
Mezar odasında bu kez altın yoktu.
Soyguncular "duvar resimlerini" ve diğer "tarihi kalıntıları" aldılar.
40 bin liraya sattılar.
***
Soyguncular yakalandı. Çalınan eserlerden ise haber yoktu.
Bu eserlerden 55 tanesi, 1985'te, ABD'de, Metropolitan Müzesi'nde sergilendi.
Diğer eserler ise aynı müzenin depolarında saklanıyordu.
***
İşte bu eserlerin adı "Karun Hazineleri."
Dünyada eşi, benzeri bulunmayan bir hazine.
***
Türkiye 1987'de, zaman aşımının dolmasına sadece 13 gün kala "Metropolitan Müzesi aleyhine" dava açtı.
Dava 6 yıl sürdü.
Müze, davayı kaybedeceğini anlayınca 1993'te "Karun Hazineleri"ni Türkiye'ye iade etti.
Ve hazine Uşak'a geri getirildi. Karun'un 2.500 yıl önce yaşadığı topraklara.
Uşak Arkeoloji Müzesi
Müzeyi Uşak Valisi Ali Fuat Güven'le birlikte gezdik.
"45 bin eser" var.
Bu kadar esere müze artık dar geliyor. Eserlerin bir kısmı "müzenin bahçesinde." Vali bey civarda "kamulaştırma yapacaklarını, müzeyi büyüteceklerini" söyledi.
***
"Karun Hazineleri" aydınlatılmıştı.
Altın bilezikler.
Kolyeler. Çeşitli takılar.
Küpeler.
Altın makaralar.
Elbise süsleri.
Akik, oniks gerdanlıklar.
Tabaklar, çanaklar.
Sapı "insan vücudu" şeklinde olan bir tas. Paralar.
Mücevher yapımında kullanılan kalıplar.
***
Kazım Akbıyıkoğlu 24 yıllık müze müdürü.
Artık, müzeyle bütünleşmiş.
Sanki "tarihin içinden çıkıp gelmiş bir adam."
Bizi gezdirdi.
Müzeye hayran kaldık.
Ve "dönemin en zengin adamı" olan Kral Karun'un hazinelerinin önünden uzun süre ayrılamadık.
Millyet gazetesinden alıntıdır.
Hazineyi çalanlarin akibeti
Hazineyi çalanlar ve başlarına gelenler
(Yavuz Donat&Milliyet)
İlahi adalet
Uşak'ta "ılıman bir kasım günü..."
Arkeoloji Müzesi'nin bahçesinde "binlerce yıllık kalıntıların" üzerine oturduk.
Müze müdürü Kazım Akbıyıkoğlu ile sohbete koyulduk.
"Müdür bey" dedik: - Tünel kazıp, 2.500 yıllık mezara girenler... Karun'un ve kraliçenin mücevherlerini çalıp, satanlar ne oldu?
Kazım bey bir iç geçirdi: - Orası uzun hikaye... Şu kadarını bilin ki, onmadılar... Zamanınız varsa anlatayım.
***
- Mezar odasına girenlerden biri Güre Köyü'nden Durmuş Ersoy'du... 125 parça eser onun evinde saklanmış... Yakalandığında, eserlerin çoğu ABD'ye kaçırılmıştı.
Sadece biz değil, çevremizde toplananlar da dinliyorlardı.
Müdür bey devam etti: - Yattı, çıktı sonra bu Durmuş Ersoy çok zengin oldu... Otobüsler aldı... Ama günün birinde felç geçirdi, yatalak hale geliverdi.
Hepimiz kulak kesilmiştik.
Kazım Akbıyıkoğlu noktayı koydu:
- Mezardan Karun'un Hazinesi'ni çalan Durmuş Ersoy acılar içinde kıvranarak öldü... Ölmeden önce vücudu çürümüştü.
***
Müze müdürü: - Durmuş Ersoy'un bir oğlu, bayram günü boğazı kesilerek öldürüldü... Bir oğlu trafik kazasında öldü... Üçüncü oğlu Avusturya'da trafik kazası geçirdi, öldü.
***
Karun Hazineleri'ni soyanlardan biri de "Ordulu Mustafa" imiş (Güre Köyü'nden).
- O ne oldu müdür bey?
- Tek oğlu vardı, intihar etti... Eşinden ayrıldı... Sonra kayıplara karıştı... Köye döndüğünde perişan haldeydi.
***
Mezara girip mücevher çalanların başına hep "benzer şeyler" gelmiş. Kimi "akıl hastanesine" düşmüş. Kimi "altını tutamaz, gördüğünü tanıyamaz" hale gelmiş.
Müdür bey: - Bir Demirci Osman kaldı... Güre Köyü'nde... Aklı gidip, geliyor... Kimseyle görüşmüyor... Kendi, kendine bir şeyler konuşuyor.
- Ne konuşuyor?
- Bir yerde 40 deve yükü altın var diyor... Altının yerini biliyorum diyor... Hayal kuruyor... Dedim ya, akıl bir gidiyor, bir geliyor... Ne dediğini, ne yaptığını bilmiyor.
***
Müze müdürü "anlattı, anlattı, anlattı."
Mezar soyguncularından
Ali Bayırlar'ın "başına neler geldiğini, hangi rezillikleri çektiğini, acılar içinde nasıl inleye, inleye öldüğünü" anlattı.
***
- Teşekkürler müdür bey...
Bize müsaade.
- Güle, güle gidin... Mezardan hazine çalanın da, devletin hazinesine el uzatanın da sonu hüsran... Soygundan sonra yakalanan, hakkında dava açılanların akıbetlerini araştırdım... Sonları hep aynı.
"Allah'ın takdiri... Allah'ın adaleti" denilen şey bu olsa gerek.
Karun Hazineleri Uşak
* Karun Hazinelerinin Uşak Müzesinde Sergilendigini Biliyormusunuz?
Karun Hazinelerinin Serüveni
Karun hazinelerinin kaçırılışı ve geri alınışının filmi gibi öyküsü.
Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.
Bu odada bulunan;
1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,
2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.
1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanını barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.
Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
yılında ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacıtara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar bir kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.
Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra eserler, İzmir'de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı 'da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslaranası eser ticareti ile uğraşan John Klejman'a satılmıştır. LJdya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu'nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden flmenika Binleşik Devletleri'ne gönderilmistir.
1870 yılında Metropolitan Museum ol Ant'a çoğu gümüş olan bir grup eser geldiğine ilişkin haberleri basında yer almıştır. Boston Müzesi'nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgileri vermiştir. O tarihte Eski Esenler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü'nden bir meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştır. Türk Hükümeti'nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup "zaman aşımı" genekçesine dayanak olarak aleyhle delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD'ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer'le, tüm engellemelere karsın görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bir sonuç elde edememiştir.
Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla ABD Dışişleri Bakanlığı nezrimde yapılan girişimde, ülkelerine kaçak olarak getirilen eserlerin gümrük kayıtlarının araştırılması" için yardım talep edilmiştir.
1984 yılında Metropolitan Müzesi'nce yeni bir sergi hazırlığı dolayısıyla "A Greek and Roman Treasuny" adlı bir katalog yayınlanmıştır. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültün Bakanlığı'na iletilmiştir.
Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tiimülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleri'nin bin kısmının yer aldığı gönülmüştür. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki eserlerin benzerliğini ve bu eserlenin ülkemize ait olduğunu belirten bir mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdürü'ne gönderilmiştir.
24 Haziran 1986 tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi'ne bağlı olarak New York'da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti'nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri'nin Türkiye'den çalınarak yasa dışı yollarla ABD'ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD'ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.
Metropolitan Müzesi'nce Lidya Eserleri'nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve "Connoisseur" adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving'le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli "Doğu Yunan Hazinesi'ne tahsis edilen fonlar"a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı'na ulaştırmıştır.
10 Haziran 1986 tarihinde MET'e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan'ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.
36 Mayıs 1987 arihinde Türk Hükümeti'ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine ew York Federal Mahkemesi'nde dava açılmıştır.
Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri'nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD'ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.
1966 ve 1967 yıllarında ABD'ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır.
Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD'ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman'ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.
Metropolitan Müzesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında "Greek and Roman Art"
başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak sözedilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan "Doğu Yunan Hazinesi" gibi Orta Anadolu'nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan'ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumumda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.
Metropolitan Müzesi'nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, uşak ue çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir.
Bu lorm ve faturaların îek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET'e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.
Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı.
Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kanıtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.
Temmuz 1990'da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Mahkemesi'nce açıklanmıştır. Bu karar, MET'in "Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye'nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu" iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.
Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960'lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.
MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre', flkîepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tÜmülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir.Lidya Eserleri'nin MET'de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye'ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren öneriler
Reddedilmiştir.
Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art'ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye'nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin ZAFERİ olmuştur.
"KÜLTÜR VARLIKLARI YERİNDE GÜZELDİR
KARUN HAZİNELERİ HAKKINDA GENİŞ BİLGİ
DEFİNEYERİ ,DEFİNECİLİK,HAZİNE,GÖMÜ,SİKKE,YUNAN GREEK SİKKELERİ,DEDEKTÖR CİHAZLAR,KAZI NASIL YAPILIR,Define işaretleri,define arama yolları,gizlidefineleri arama,cinler büyü ,definegizemi çözme,tılsım,define arama çubukları, ,gizemlidefineler çıkartma,Define haritası,lahit,toprak çeşitleri,horasan çözme yöntemleri,define arama çubukları yapımı,Define,Dedektör,Arkeoloji,Kaya Mezarları,Altın,Sikke,Tarihi Paralar ve değerleri,Roma mezarları dedektör.
Karun hazineleri
Parası, malı, mülkü çok fazla olana "Karun kadar zengin" derler. Kimdir Karun? Ve zenginliği nereden gelmektedir?
Karun, "Lidya'nın son kralı." "Anadolu'nun Batı'sında" bir bölge. Güney'i "Karia", Kuzey'i "Mysia", Doğu'su "Frigya", Batı'sı "Ionia ve Aiolia" bölgeleriyle çevrili olan alan, Antik Çağ'ın "Lidya'sıdır."
Lidya İmparatorluğu, parayı icat ederek, insanlık tarihinin önemli buluşlarından birini gerçekleştirdi.
Bu buluş, İlkçağ dünyasının ekonomik gelişmesini hızlandırdı.
Lidya, İlkçağ'ın en zengin ülkesiydi.
Zenginliğin en önemli nedeni altındı. Tmolos dağlarından çıkan ve Hermes Nehri'ne karışıp, başkent Sardes'ten geçen Paktalos Deresi'nin yataklarındaki altın.
Karun, Lidya'nın son kralı (Milattan önce 560-540 yılları arasında krallık yaptı).
***
Güre Köyü, Uşak'a 25 kilometre uzaklıkta. İzmir karayolu üzerinde. İlk soygun 1965'te Güre yakınlarında (Toptepe) oldu.
5 köylü, tünel kazıp, mezara girdi.
Sadece bir tutam saçı kalmış olan prensesin tüm mücevherlerini aldılar.
Ve 65 bin liraya sattılar.
***
Bir yıl sonra (6 Haziran 1966) aynı bölgede bir soygun daha oldu (İkiztepe).
Soyguncular 150 parça altın takı, gümüş kap ve tütsü kabını alıp, gittiler.
160 bin liraya sattılar.
***
Güre'deki üçüncü soygun ise 1968'de oldu (Aktepe).
Mezar odasında bu kez altın yoktu.
Soyguncular "duvar resimlerini" ve diğer "tarihi kalıntıları" aldılar.
40 bin liraya sattılar.
***
Soyguncular yakalandı. Çalınan eserlerden ise haber yoktu.
Bu eserlerden 55 tanesi, 1985'te, ABD'de, Metropolitan Müzesi'nde sergilendi.
Diğer eserler ise aynı müzenin depolarında saklanıyordu.
***
İşte bu eserlerin adı "Karun Hazineleri."
Dünyada eşi, benzeri bulunmayan bir hazine.
***
Türkiye 1987'de, zaman aşımının dolmasına sadece 13 gün kala "Metropolitan Müzesi aleyhine" dava açtı.
Dava 6 yıl sürdü.
Müze, davayı kaybedeceğini anlayınca 1993'te "Karun Hazineleri"ni Türkiye'ye iade etti.
Ve hazine Uşak'a geri getirildi. Karun'un 2.500 yıl önce yaşadığı topraklara.
Uşak Arkeoloji Müzesi
Müzeyi Uşak Valisi Ali Fuat Güven'le birlikte gezdik.
"45 bin eser" var.
Bu kadar esere müze artık dar geliyor. Eserlerin bir kısmı "müzenin bahçesinde." Vali bey civarda "kamulaştırma yapacaklarını, müzeyi büyüteceklerini" söyledi.
***
"Karun Hazineleri" aydınlatılmıştı.
Altın bilezikler.
Kolyeler. Çeşitli takılar.
Küpeler.
Altın makaralar.
Elbise süsleri.
Akik, oniks gerdanlıklar.
Tabaklar, çanaklar.
Sapı "insan vücudu" şeklinde olan bir tas. Paralar.
Mücevher yapımında kullanılan kalıplar.
***
Kazım Akbıyıkoğlu 24 yıllık müze müdürü.
Artık, müzeyle bütünleşmiş.
Sanki "tarihin içinden çıkıp gelmiş bir adam."
Bizi gezdirdi.
Müzeye hayran kaldık.
Ve "dönemin en zengin adamı" olan Kral Karun'un hazinelerinin önünden uzun süre ayrılamadık.
Millyet gazetesinden alıntıdır.
Hazineyi çalanlarin akibeti
Hazineyi çalanlar ve başlarına gelenler
(Yavuz Donat&Milliyet)
İlahi adalet
Uşak'ta "ılıman bir kasım günü..."
Arkeoloji Müzesi'nin bahçesinde "binlerce yıllık kalıntıların" üzerine oturduk.
Müze müdürü Kazım Akbıyıkoğlu ile sohbete koyulduk.
"Müdür bey" dedik: - Tünel kazıp, 2.500 yıllık mezara girenler... Karun'un ve kraliçenin mücevherlerini çalıp, satanlar ne oldu?
Kazım bey bir iç geçirdi: - Orası uzun hikaye... Şu kadarını bilin ki, onmadılar... Zamanınız varsa anlatayım.
***
- Mezar odasına girenlerden biri Güre Köyü'nden Durmuş Ersoy'du... 125 parça eser onun evinde saklanmış... Yakalandığında, eserlerin çoğu ABD'ye kaçırılmıştı.
Sadece biz değil, çevremizde toplananlar da dinliyorlardı.
Müdür bey devam etti: - Yattı, çıktı sonra bu Durmuş Ersoy çok zengin oldu... Otobüsler aldı... Ama günün birinde felç geçirdi, yatalak hale geliverdi.
Hepimiz kulak kesilmiştik.
Kazım Akbıyıkoğlu noktayı koydu:
- Mezardan Karun'un Hazinesi'ni çalan Durmuş Ersoy acılar içinde kıvranarak öldü... Ölmeden önce vücudu çürümüştü.
***
Müze müdürü: - Durmuş Ersoy'un bir oğlu, bayram günü boğazı kesilerek öldürüldü... Bir oğlu trafik kazasında öldü... Üçüncü oğlu Avusturya'da trafik kazası geçirdi, öldü.
***
Karun Hazineleri'ni soyanlardan biri de "Ordulu Mustafa" imiş (Güre Köyü'nden).
- O ne oldu müdür bey?
- Tek oğlu vardı, intihar etti... Eşinden ayrıldı... Sonra kayıplara karıştı... Köye döndüğünde perişan haldeydi.
***
Mezara girip mücevher çalanların başına hep "benzer şeyler" gelmiş. Kimi "akıl hastanesine" düşmüş. Kimi "altını tutamaz, gördüğünü tanıyamaz" hale gelmiş.
Müdür bey: - Bir Demirci Osman kaldı... Güre Köyü'nde... Aklı gidip, geliyor... Kimseyle görüşmüyor... Kendi, kendine bir şeyler konuşuyor.
- Ne konuşuyor?
- Bir yerde 40 deve yükü altın var diyor... Altının yerini biliyorum diyor... Hayal kuruyor... Dedim ya, akıl bir gidiyor, bir geliyor... Ne dediğini, ne yaptığını bilmiyor.
***
Müze müdürü "anlattı, anlattı, anlattı."
Mezar soyguncularından
Ali Bayırlar'ın "başına neler geldiğini, hangi rezillikleri çektiğini, acılar içinde nasıl inleye, inleye öldüğünü" anlattı.
***
- Teşekkürler müdür bey...
Bize müsaade.
- Güle, güle gidin... Mezardan hazine çalanın da, devletin hazinesine el uzatanın da sonu hüsran... Soygundan sonra yakalanan, hakkında dava açılanların akıbetlerini araştırdım... Sonları hep aynı.
"Allah'ın takdiri... Allah'ın adaleti" denilen şey bu olsa gerek.
Karun Hazineleri Uşak
* Karun Hazinelerinin Uşak Müzesinde Sergilendigini Biliyormusunuz?
Karun Hazinelerinin Serüveni
Karun hazinelerinin kaçırılışı ve geri alınışının filmi gibi öyküsü.
Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.
Bu odada bulunan;
1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,
2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.
1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanını barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.
Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
yılında ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacıtara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar bir kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.
Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra eserler, İzmir'de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı 'da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslaranası eser ticareti ile uğraşan John Klejman'a satılmıştır. LJdya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu'nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden flmenika Binleşik Devletleri'ne gönderilmistir.
1870 yılında Metropolitan Museum ol Ant'a çoğu gümüş olan bir grup eser geldiğine ilişkin haberleri basında yer almıştır. Boston Müzesi'nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgileri vermiştir. O tarihte Eski Esenler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü'nden bir meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştır. Türk Hükümeti'nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup "zaman aşımı" genekçesine dayanak olarak aleyhle delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD'ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer'le, tüm engellemelere karsın görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bir sonuç elde edememiştir.
Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla ABD Dışişleri Bakanlığı nezrimde yapılan girişimde, ülkelerine kaçak olarak getirilen eserlerin gümrük kayıtlarının araştırılması" için yardım talep edilmiştir.
1984 yılında Metropolitan Müzesi'nce yeni bir sergi hazırlığı dolayısıyla "A Greek and Roman Treasuny" adlı bir katalog yayınlanmıştır. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültün Bakanlığı'na iletilmiştir.
Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tiimülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleri'nin bin kısmının yer aldığı gönülmüştür. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki eserlerin benzerliğini ve bu eserlenin ülkemize ait olduğunu belirten bir mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdürü'ne gönderilmiştir.
24 Haziran 1986 tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi'ne bağlı olarak New York'da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti'nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri'nin Türkiye'den çalınarak yasa dışı yollarla ABD'ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD'ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.
Metropolitan Müzesi'nce Lidya Eserleri'nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve "Connoisseur" adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving'le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli "Doğu Yunan Hazinesi'ne tahsis edilen fonlar"a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı'na ulaştırmıştır.
10 Haziran 1986 tarihinde MET'e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan'ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.
36 Mayıs 1987 arihinde Türk Hükümeti'ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine ew York Federal Mahkemesi'nde dava açılmıştır.
Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri'nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD'ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.
1966 ve 1967 yıllarında ABD'ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır.
Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD'ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman'ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.
Metropolitan Müzesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında "Greek and Roman Art"
başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak sözedilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan "Doğu Yunan Hazinesi" gibi Orta Anadolu'nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan'ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumumda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.
Metropolitan Müzesi'nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, uşak ue çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir.
Bu lorm ve faturaların îek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET'e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.
Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı.
Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kanıtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.
Temmuz 1990'da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Mahkemesi'nce açıklanmıştır. Bu karar, MET'in "Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye'nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu" iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.
Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960'lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.
MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre', flkîepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tÜmülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir.Lidya Eserleri'nin MET'de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye'ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren öneriler
Reddedilmiştir.
Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art'ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye'nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin ZAFERİ olmuştur.
"KÜLTÜR VARLIKLARI YERİNDE GÜZELDİR
eğerki birşeyler elde etmek istiyor sanız yanı işaretlerden anlıyor sanız arayın konusalım05347915065
YanıtlaSil