mezarlık biçimleri -Antik fakir mezar şekilleri
Türkiye Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları`ndan çıkan Eski Yunan`da Ölü Gömme Gelenekleri isimli kitap eski Yunanlılar`ın inançları ve geleneklerine ilişkin önemli bilgiler veriyor
Antik Yunan`da ölüm ve cenaze
Her insan ayrı bir dünyadır, içinde farklı iklimler, renkler, sesler, anılar barındıran. Doğadaki her şey gibi insan da ölümlüdür. Yaşar, biriktirir, âşık olur, acı çeker, sever, sevişir, umut eder, savaşır, üretir ve günün birinde yaşanmışlıklarını da alarak yanına, ilerler bilinmezlikler ülkesinin derin uçurumlarına doğru. Geride kalanlar, bilinmezlikler ülkesinin kapısından geçen yakınları için ağıtlar yakarlar, ayrıntıları inançlarıyla belirlenmiş törenlerle uğurlarlar onu. Çünkü insan hayatı değerlidir ve hayatın, yaşayan hiç kimsenin gidip görmediği bir karanlıkta yitişi, geride kalanlara acı verir.
İnsanlar milyonlarca yıldır ölüm yolculuğuna çıkan yakınları için cenaze töreni düzenliyor. Henüz modern insanın yani Homo Sapiens`in yeryüzünde belirmediği zamanlarda bile ölülerin çeşitli seremonilerle gömüldüğüne dair arkeolojik kanıtlar var. Robert Zemeckis`in yönettiği ve başrollerini Michael J. Fox`la Christopher Lloyd`un paylaştığı Geleceğe Dönüş / Back to the Future filminin kahramanlarından biri olsak ve zaman makinesine dönüştürülmüş otomobilin koltuklarından birine oturup günümüzden 60 bin yıl öncesine gitsek, dünyanın en eski cenaze törenlerinden birine şahit olma şansımız olabilirdi. Bu cenaze töreninin mekânı günümüzde Irak sınırları içinde bulunan ve Paleolitik Çağ`ın en önemli yaşam alanlarından biri olan Şanidar mağarası. 1957 yılında yapılan kazılarda arkeologlar bu mağaraya gömülen yaşlı bir adamın üzerine çiçek polenleri serpildiğini tespit etti. Belli ki ölümün bir son olmadığına inanan Taş Devri insanları bile ölümle kucaklaşan sevdiklerinin yaşam ısısını kaybetmiş bedenlerini rastgele toprağa bırakmıyor ve onlar için cenaze töreni düzenliyorlardı.
İnsanların öldükten sonra yeraltı Tanrısı Hades`in karanlık ülkesine göç ettiğine inanan eski Yunanlılar`ın ölü gömme gelenekleri ve ölüm sonrasına ilişkin düşünceleri, onlarca kitaba konu olabilecek kadar zengindir. Ancak, Antik Yunan`da ölü gömme gelenekleri üzerine çalışan Yrd. Doç. Dr. Bilge Hürmüzlü bu geniş konuyu küçücük bir el kitabına sığdırmayı başarmış. Halen Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Arkeoloji Bölümü`nde öğretim üyesi olarak görev yapan Hürmüzlü`nün Türkiye Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları`ndan çıkan Eski Yunan`da Ölü Gömme Gelenekleri isimli kitabı, arkeolojiye ve antik çağ kültürlerine meraklı okuyucuların ilgisini çekecek bir çalışma. Batı Anadolu ve Yunanistan`daki nekropolis kazılarından elde edilen veriler ve antik kaynaklar dikkate alınarak hazırlanan kitapta, eski Yunanlılar`ın kullandığı mezar türleri, ölü gömme şekilleri, gömü gelenekleri ve cenaze törenleri hakkında bilgi veriliyor.
Yunan tarihinin en erken dönemlerine tekabül eden Protogeometrik ve Geometrik dönemlerde ölülerin bazen kent dışındaki mezarlık alanlarına, bazen de yerleşim sahasının içine gömüldüğünü öğreniyoruz Hürmüzlü`nün kitabından. Herhalde çocukların daha çok korunmaya ihtiyacı olduğu düşüncesiyle çocuk ve bebekleri genellikle yerleşim içine defnediyorlarmış. Kent kültürünün geliştiği M.Ö. 8. yüzyılın ortalarından itibarense, ölülerle yaşayanların dünyası birbirinden ayrılmış ve mezarlıklar tamamen şehir dışına taşınmış.
Hem kremasyon (cesedin yakılması) hem de inhumasyon, (ölünün beden bütünlüğünün korunarak defnedilmesi) eski Yunanlılar tarafından kullanılan gömü biçimleriydi. Yazar kitabında, kremasyon uygulamasına başvurulmasının nedenini şu ifadelerle açıklıyor: `Antik dönem inancında et ve kasların, psykheyi (=ruhu) yaşayanların dünyasına bağladığına ve hayaletlerin arasına girmesine engel olduğuna inanılırdı. Kremasyon, et ve kasları hızlıca yok etmek, dolayısıyla da ruhu serbest bırakmak için uygulanan bir yöntemdir.` Yakılan cesetten arta kalan kül ve kemikler urne adı verilen seramik kaplara yerleştirilir ve bu kap ölü hediyeleriyle birlikte toprağa gömülürdü. Yakma işlemi de nekropolislerde bu iş için ayrılmış çukurlarda yapılırdı. Eski Yunan dünyasında çocuk ve bebek cesetlerine kremasyon yönteminin asla uygulanmadığı yazar tarafından belirtiliyor.
Ölünün vücut bütünlüğünün korunduğu durumlarda lahit, sandık mezar, pithos, kiremit mezar ve basit toprak mezar gibi mezar türleri kullanılabiliyordu. Aşağı yukarı aynı kültürel özelliklere ve inançlara sahip Hellenler`de bu kadar değişik mezar türünün olması, geleneklerdeki ve ekonomik durumdaki farklılıklarla açıklanıyor. Örneğin basit toprak mezarlarda (cesedin herhangi muhafaza içine alınmadan direkt toprağa gömüldüğü mezar türü) bulunan ölü hediyelerinin basitliği, bu tür gömütlere sadece fakir insanların defnedilmiş olabileceğini düşündürüyor.
İnsanların pithos adı verilen devasa boyutlu küplere konduktan sonra gömülmelerinin de yaygın olduğunu öğreniyoruz kitaptan. Bu gömü biçiminde ceset, henüz soğumadan pithosun içine yerleştiriliyor ve ardından pithos, ölü hediyeleriyle birlikte gömülüyordu. Ölülerin büyük küpler içinde gömülmesi, Anadolu`da geçmişi M.Ö. 3. binyıla kadar giden bir uygulama.
Özellikle Likya ve Karya bölgesinde yaygın olan anıtsal mezar yapıları, Klasik ve Hellenistik dönemler boyunca kullanım gördü. Payeli mezarlar ve kaya mezarlar olarak iki kısma ayrılabilecek olan anıtsal mezarların en ünlüsü Karia`da bulunan ve payeli mezar türüne dâhil olan Mausoleum`dur. Payeli mezarların özelliği bir podyum üzerinde yükselmeleri ve bir tapınak ya da lahit biçiminde tasarlanmış olmalarıydı.
Mezar yerlerinin belirlenmesi için farklı yollar kullanıyordu eski Yunanlılar. Bazen gömütün üzerinde bir stel, bazen de bezemeli bir vazo yerleştiriyor, kimi zaman ise üzerine toprak ya da çakıl taşı yığarak mezarın yerini belirgin hale getirmeyi seçiyorlardı. Arkeolojik verilerden ölünün gömülmesinden sonra mezarlık alanında bir ölü yemeği düzenlendiği de anlaşılıyor.
Sadece arkeolojik buluntular değil, antik çağa ait yazılı kaynaklar ve Yunan vazolarındaki betimlemeler de dönemin ölü gömme törenleri hakkında bilgi veriyor. Başta Homeros`un İlyada ve Odysseia destanları olmak üzere antik kaynaklardan öğrenildiğine göre, prothesis ve ekphora olmak üzere iki bölümden oluşuyordu cenaze törenleri. Ölüye saygı gösterilmesi anlamına gelen prothesis, kişinin ölümünden mezarlığa getirilmesine kadar geçen süre içinde düzenlenen yas törenlerini ifade ediyor. Ekphora ise mezarlıkta yapılan defin merasimini anlatmak için kullanılan bir kelime. Antik Yunan`da toplum tarafından sevilen ve sayılan önemli kişilerin ölümünün ardından `cenaze oyunları` ile at ve araba yarışları düzenlendiği de biliniyor.
Antik Yunan`da ölüm ve cenaze
Her insan ayrı bir dünyadır, içinde farklı iklimler, renkler, sesler, anılar barındıran. Doğadaki her şey gibi insan da ölümlüdür. Yaşar, biriktirir, âşık olur, acı çeker, sever, sevişir, umut eder, savaşır, üretir ve günün birinde yaşanmışlıklarını da alarak yanına, ilerler bilinmezlikler ülkesinin derin uçurumlarına doğru. Geride kalanlar, bilinmezlikler ülkesinin kapısından geçen yakınları için ağıtlar yakarlar, ayrıntıları inançlarıyla belirlenmiş törenlerle uğurlarlar onu. Çünkü insan hayatı değerlidir ve hayatın, yaşayan hiç kimsenin gidip görmediği bir karanlıkta yitişi, geride kalanlara acı verir.
İnsanlar milyonlarca yıldır ölüm yolculuğuna çıkan yakınları için cenaze töreni düzenliyor. Henüz modern insanın yani Homo Sapiens`in yeryüzünde belirmediği zamanlarda bile ölülerin çeşitli seremonilerle gömüldüğüne dair arkeolojik kanıtlar var. Robert Zemeckis`in yönettiği ve başrollerini Michael J. Fox`la Christopher Lloyd`un paylaştığı Geleceğe Dönüş / Back to the Future filminin kahramanlarından biri olsak ve zaman makinesine dönüştürülmüş otomobilin koltuklarından birine oturup günümüzden 60 bin yıl öncesine gitsek, dünyanın en eski cenaze törenlerinden birine şahit olma şansımız olabilirdi. Bu cenaze töreninin mekânı günümüzde Irak sınırları içinde bulunan ve Paleolitik Çağ`ın en önemli yaşam alanlarından biri olan Şanidar mağarası. 1957 yılında yapılan kazılarda arkeologlar bu mağaraya gömülen yaşlı bir adamın üzerine çiçek polenleri serpildiğini tespit etti. Belli ki ölümün bir son olmadığına inanan Taş Devri insanları bile ölümle kucaklaşan sevdiklerinin yaşam ısısını kaybetmiş bedenlerini rastgele toprağa bırakmıyor ve onlar için cenaze töreni düzenliyorlardı.
İnsanların öldükten sonra yeraltı Tanrısı Hades`in karanlık ülkesine göç ettiğine inanan eski Yunanlılar`ın ölü gömme gelenekleri ve ölüm sonrasına ilişkin düşünceleri, onlarca kitaba konu olabilecek kadar zengindir. Ancak, Antik Yunan`da ölü gömme gelenekleri üzerine çalışan Yrd. Doç. Dr. Bilge Hürmüzlü bu geniş konuyu küçücük bir el kitabına sığdırmayı başarmış. Halen Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Arkeoloji Bölümü`nde öğretim üyesi olarak görev yapan Hürmüzlü`nün Türkiye Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları`ndan çıkan Eski Yunan`da Ölü Gömme Gelenekleri isimli kitabı, arkeolojiye ve antik çağ kültürlerine meraklı okuyucuların ilgisini çekecek bir çalışma. Batı Anadolu ve Yunanistan`daki nekropolis kazılarından elde edilen veriler ve antik kaynaklar dikkate alınarak hazırlanan kitapta, eski Yunanlılar`ın kullandığı mezar türleri, ölü gömme şekilleri, gömü gelenekleri ve cenaze törenleri hakkında bilgi veriliyor.
Yunan tarihinin en erken dönemlerine tekabül eden Protogeometrik ve Geometrik dönemlerde ölülerin bazen kent dışındaki mezarlık alanlarına, bazen de yerleşim sahasının içine gömüldüğünü öğreniyoruz Hürmüzlü`nün kitabından. Herhalde çocukların daha çok korunmaya ihtiyacı olduğu düşüncesiyle çocuk ve bebekleri genellikle yerleşim içine defnediyorlarmış. Kent kültürünün geliştiği M.Ö. 8. yüzyılın ortalarından itibarense, ölülerle yaşayanların dünyası birbirinden ayrılmış ve mezarlıklar tamamen şehir dışına taşınmış.
Hem kremasyon (cesedin yakılması) hem de inhumasyon, (ölünün beden bütünlüğünün korunarak defnedilmesi) eski Yunanlılar tarafından kullanılan gömü biçimleriydi. Yazar kitabında, kremasyon uygulamasına başvurulmasının nedenini şu ifadelerle açıklıyor: `Antik dönem inancında et ve kasların, psykheyi (=ruhu) yaşayanların dünyasına bağladığına ve hayaletlerin arasına girmesine engel olduğuna inanılırdı. Kremasyon, et ve kasları hızlıca yok etmek, dolayısıyla da ruhu serbest bırakmak için uygulanan bir yöntemdir.` Yakılan cesetten arta kalan kül ve kemikler urne adı verilen seramik kaplara yerleştirilir ve bu kap ölü hediyeleriyle birlikte toprağa gömülürdü. Yakma işlemi de nekropolislerde bu iş için ayrılmış çukurlarda yapılırdı. Eski Yunan dünyasında çocuk ve bebek cesetlerine kremasyon yönteminin asla uygulanmadığı yazar tarafından belirtiliyor.
Ölünün vücut bütünlüğünün korunduğu durumlarda lahit, sandık mezar, pithos, kiremit mezar ve basit toprak mezar gibi mezar türleri kullanılabiliyordu. Aşağı yukarı aynı kültürel özelliklere ve inançlara sahip Hellenler`de bu kadar değişik mezar türünün olması, geleneklerdeki ve ekonomik durumdaki farklılıklarla açıklanıyor. Örneğin basit toprak mezarlarda (cesedin herhangi muhafaza içine alınmadan direkt toprağa gömüldüğü mezar türü) bulunan ölü hediyelerinin basitliği, bu tür gömütlere sadece fakir insanların defnedilmiş olabileceğini düşündürüyor.
İnsanların pithos adı verilen devasa boyutlu küplere konduktan sonra gömülmelerinin de yaygın olduğunu öğreniyoruz kitaptan. Bu gömü biçiminde ceset, henüz soğumadan pithosun içine yerleştiriliyor ve ardından pithos, ölü hediyeleriyle birlikte gömülüyordu. Ölülerin büyük küpler içinde gömülmesi, Anadolu`da geçmişi M.Ö. 3. binyıla kadar giden bir uygulama.
Özellikle Likya ve Karya bölgesinde yaygın olan anıtsal mezar yapıları, Klasik ve Hellenistik dönemler boyunca kullanım gördü. Payeli mezarlar ve kaya mezarlar olarak iki kısma ayrılabilecek olan anıtsal mezarların en ünlüsü Karia`da bulunan ve payeli mezar türüne dâhil olan Mausoleum`dur. Payeli mezarların özelliği bir podyum üzerinde yükselmeleri ve bir tapınak ya da lahit biçiminde tasarlanmış olmalarıydı.
Mezar yerlerinin belirlenmesi için farklı yollar kullanıyordu eski Yunanlılar. Bazen gömütün üzerinde bir stel, bazen de bezemeli bir vazo yerleştiriyor, kimi zaman ise üzerine toprak ya da çakıl taşı yığarak mezarın yerini belirgin hale getirmeyi seçiyorlardı. Arkeolojik verilerden ölünün gömülmesinden sonra mezarlık alanında bir ölü yemeği düzenlendiği de anlaşılıyor.
Sadece arkeolojik buluntular değil, antik çağa ait yazılı kaynaklar ve Yunan vazolarındaki betimlemeler de dönemin ölü gömme törenleri hakkında bilgi veriyor. Başta Homeros`un İlyada ve Odysseia destanları olmak üzere antik kaynaklardan öğrenildiğine göre, prothesis ve ekphora olmak üzere iki bölümden oluşuyordu cenaze törenleri. Ölüye saygı gösterilmesi anlamına gelen prothesis, kişinin ölümünden mezarlığa getirilmesine kadar geçen süre içinde düzenlenen yas törenlerini ifade ediyor. Ekphora ise mezarlıkta yapılan defin merasimini anlatmak için kullanılan bir kelime. Antik Yunan`da toplum tarafından sevilen ve sayılan önemli kişilerin ölümünün ardından `cenaze oyunları` ile at ve araba yarışları düzenlendiği de biliniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder