Pazartesi, Mayıs 23, 2011

Bulunan Hazine Çalışmaları

Bulunan Hazine Çalışmaları


Alıntı:
Foseptik molası
Belediye bahçesinin define avcılarına açılması tepkiyle karşılanırken yetkililer kepçenin özel bir şirketten kiralandığım ve masrafın kazıyı yaptıran 5 ortak tarafından üstlenildiğini söylüyor. Kazının l günlük maliyetinin de l milyar lira yani 1000 YTL olduğu belirtiliyor. Önce define avcısı Şefik Topçu elindeki metal çubuklarla bahçede geziyor, çubuklar ne yöne kayarsa 'işte altın burada' deyip işareti veriyor, kepçe gösterilen yere dalıyor, kazıyor da kazıyor.... Ancak altın yerine çıka çıka fosseptik çukurları rastgeliyor kepçeye... Ve kazılara ara veriliyor. Ama avcılar kararlı, pes etmeye hiç niyetleri yok. Şefik Topçu harita üzerinde durum değerlendirmesi yapıp kazıyı hafta başında yeniden başlatacaklarını söylüyor: "6.5 metre derinliğinde ve 20 metre uzunluğunda kazı yaptık. Mutlu sona ulaşacağımıza inanıyorum."

Alıntı:
Ya tutarsa IMFden borç almaya gerek kalmaz

Altınların değeri ne kadar?

Para bulunursa 3 milyar dolar gibi bir rakam yapıyor, yüzde 50'si devlete kalıyor. Türkiye IMF'den borç almak için takla atıyor, bu define bulunursa devlete katkımız olur diye düşündüm.

Sizin payınıza ne düşecek?

200 trilyon belediyeye düşecek, gerisini 4 ortakla paylaşmayı düşünüyorduk. Ancak şu ana kadar bir şey çıkmadı

Define avcısı oldunuz, ne hissediyorsunuz?

İlk defa milli oluyorum. Benim için milyarda bir şanstı, biraz heyecanı seviyorum ve Edirne'yi tanıtmak için bu işe girdim. Nasrettin Hoca'nın göle maya çalması gibi 'ya tutarsa' dedim. Hem Edirne Belediyesi hem Türkiye Cumhuriyeti hem de kişisel olarak kendimizi kurtarırız dedik. Zar attık düşeş gelme ihtimali var, inşallah olur!

Alıntı: 300 ton altın bulundu

Hazine avcısı 5 kafadarın başlattığı kazıda, tonlarca altının ilk izine rastlandı. Gelişmiş dedektörler altın yığınlarını tespit etti.



Başkan Da İşin İçinde!
Edirne'de Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'nin oğlunun da aralarında bulunduğu 5 kişinin 'Ya tutarsa' diye başlattığı hazine avında tam 12'den vuruldu. Hazine avcılarının aradığı Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalma sikke halindeki 300 ton altının 'izi' bulundu.

9.5 Metre Derinlikte 3 Odacık...
Belediyenin Temizlik İşleri Müdürlüğü bahçesinde yapılan kazıda, 9.5 metre derinlikte bir kapak ve kapağın hemen altında da 3 odacık bulundu. Eski Osmanlı darphanesi olduğu iddia edilen kazı alanında, kapağın altında tomruk şeklinde altın yığınları tespit edildi.

Trilyoner Olacaklar
Avcılar kazıya ara verip, daha büyük bir dedektörle altınların tam yerini tespit edecek. 300 ton altının piyasa değeri yaklaşık 3 milyar dolar. Yasalar gereği bulunan altının yüzde 50'si devlete, yüzde 10'u belediyeye, yüzde 40'ı ise altın arayıcılarına veriliyor.

Bulgarlar'a kaptırmamak için altınları gömdüler...
Edirne'deki hazinenin ilginç bir hikayesi var. Kazı yapılan yerde Osmanlı döneminde darphane binası bulunuyordu. Balkan Savaşları'nda Bulgarlar Edirne'yi işgal edince, Osmanlı yetkilileri ilginç bir yola başvurdu.

"Altınlar düşmanın eline geçmesin" diyen Osmanlılar, bir çukur açarak altınları gömdü. Altınların yerini belirlemek için hazırlanan harita da elden ele dolaştıktan sonra Bulgaristan Türkü olan kadının eline geçti.



***

Hazine göründü!

Edirne Belediyesi'nin bahçesinde süren hazine avında şok gelişme: Kazılan yerin 9.5 metre altında, tomruk halinde 300 ton altın var!.

Edirne'de filmlere, kitaplara konu olabilecek bir heyecan yaşanıyor. Edirne'de gömülü 300 ton altın olduğu söylentisiyle define avına soyunan Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'nin oğlu ile dört ortağı, hedefi 12'den vurdu. Her şey Bulgaristan'dan getirilen bir haritanın, define avcısı Şefik Topçu'ya verilmesiyle başladı. Harita, belediye bahçesinde büyük bir hazine bulunduğunu gösteriyordu. Ve Başkan Sedefçi'nin izniyle, hemen kazı başladı. Arkeologlar bu işe itiraz ederken, çevredekiler de 'Burada hiçbir şey yok' diyorlardı. Ancak yılmayan hazine avcıları dün Edirne Belediyesi'nin Temizlik İşleri Müdürlüğü bahçesinde dedektörle tomruk şeklinde altın yığınları belirledi.

OSMANLI DARPHANESİ Mİ?
Altın aranan yerde 9,5 metre derinlikte kapak, kapağın altında da 3 odacık bulundu. Osmanlı darphanesine ait olduğu iddia edilen 3 odacıkta, 300 ton altın bulunduğu sanılıyor. Değeri 3 milyar dolar olan bu altınlara ulaşılırsa, hem Türkiye hem Edirne hem de Meriç Belediyesi çalışanları ihya olacaklar. Çünkü hazine avcılarından birinin bacanağı olan Meriç Belediye Başkanı Erol Dübek, "Altınları bulursak çalışanlara bir yıllık maaşlarını ikramiye vereceğim" diyor. Şimdi Edirne'de nefesler tutuldu. 9,5 metre derinlikteki odalara ulaşılmaya çalışılıyor.

Alıntı:
Yasalar gereği bulunan altının yüzde 50'si devlete, yüzde 10'u belediyeye, yüzde 40'ı ise altın arayıcılarına veriliyor.

Yuzde 40 cok ciddi bir rakam degil mi allahaskina? Sonucta kaziyi yapan kisiler, uzerinde kazi yapilan mulkun sahibi degiller.. Eger gercekten dogru ise boyle bir hazinenin varligi ve yuzde 50'si devlete gidecekse, halka da bir yansimasi olur diye dusunuyorum. Konusulanlar gercekten ciddi rakamlar.
Memleketin tasi topragi altin diyorlardi, dogruymus. Kimbilir daha nerelerde neler sakli da haberimiz yok.
bence "izinli define kazısı" haberi doğru olabilir ama "300 ton altın lafı" kesinlikle uydurmaca. Define avcıları hep böyle hayallerle yatar kalkarlar. Osmanlı'nın 300 ton altını olsa o zaman, en başta 1. Balkan Savaşı'nda biraz silah satın alırlar, Bulgarlara yenilip Edirne'yi kaybetmezlerdi!!! Veya ondan bundan borç almazlardı - ki bu borçları genç Türkiye Cumhuriyeti sonra mecburen takır takır ödemiştir.

Heberde yakaladığım en büyük açık şu: Bahsedilen dönemde altın para basan tek darphane İstanbul'dakiydi; Edirne darphanesi artık faal değildi, ve daha eskiden faalken bile sadece gümüş ve bakır sikke basıyordu.

Ayrıca hadi diyelim hakkaten 300 ton altın vardı, gömüldü. Adamlar salak mı? Geri döner Edirne'yi kurtardıktan sonra kazar çıkartırlardı
İkinci açık ise şu: bugün bile Türkiye'de bulunan (devlet hazinesi veya halkın elinde) toplam altın 300-400 ton civarında. Bu rakam bütün külçeleri ve cumhuriyet altınlarını, bilezikleri kapsamakta!!! 19. yy.dan beri altın Güney Afrika'dan ithal edilmektedir; Türkiye üretimi yıllık 1 ton bile değil ve bunların ciddi kaydı tutulmakta. O yüzden 1912 yılının Osmanlısı eğer 300 ton altına sahip olsaydı, döneminin en zengin devletlerinden biri olurdu. Bunun böyle olmadığını 1800'lerin başından beri sürekli Avrupa'dan borç almalarından biliyoruz.

Hadi madem laf definelerden açıldı ben size bilinen en büyük definelerden bahsedeyim:

1- Dünya'da ele geçen en büyük sikke definesi 1980-90 arası Afganistan'da bulunan bir definedir. 8 milyon gümüş Hellenistik dönem Baktria Krallığı sikkesinden oluştuğu rivayet edilmekte. Bunların tanesi 10 gr. civarı; yani 80 ton gümüşten bahsediyoruz. Taliban rejimi altında ele geçen bu definenin sikkeleri, Taliban tarafından uyuşturucu tacirlerine verildi ve dünyanın her tarafında koleksiyonlara dağıldı. Gelen para ile silah aldılar. Kaçakçılar antika, uyuşturucu ve silah kaçırır; bu üçlü hiç ayrılmaz birbirinden Türkiye'de de böyle....

2- Türkiye'de bilinen en büyük define Beçin Kalesi (Milas) da 1990larda arkeolojik kazılar sırasında ele geçen bir 16.yy Osmanlı definesi. 20.000 gümüş sikkeden oluşmakta. Hepsi müzede. Bu sikkeler 1 ile 3 gram arasında değişmekte. Yani 20-30 kilo gümüş sikkeden bahsediyoruz. Boşuna Beçin'e kimse para aramaya gitmesin; hepsi bulundu!!!! Zaten bunun maddi değeri öyle hayaller kurulmaya deyecek bir şey değil, emin olun. Ama tarihsel değeri oldukça fazla bilim adamları için.

Her gün bir sürü kaçak define kazıcısı boş hayaller peşinde koşarken yakalanıyor. Mahkemeler bu tür davalar ile dolu. Hangisine sorsanız 40-50 ton altınlardan bahsederler. Nedense hiç bulan olmaz bunları. Çünkü öyle bir şey yok. Ama kazıları ile arkeolojik katmanları tahrip ederler, tarihi binaları dinamitlerler. Bu hep böyle.

Ayrıca altın falan bulamazlar ama mermer heykeller gibi şeyler ele geçirirler, başarılı olanları bunları yurt dışına kaçırır; ondan sonra devletimiz geri almaya çalışır durur bunları.

Ben bu tür yalan haberlerin gazetelerde basılmasına karşıyım. Adamlar bulsa öyle bir define, bunun haber değeri var belki, ama henüz bulunmamış, rivayetten ibaret bir konu. Muhtemelen fos çıkacak bir başka değinen de olmayacak buna.

Ama bu arada bir sürü insan "vay böyle şeyler var ha, taşımız toprağımız altın" diyecek, boş hayaller kurup orayı burayı deşecek. Çünkü kısa yoldan köşeyi dönmek herkezin hayali. Bizde bu kadar çok hayal varken, kimse oturup, çalışıp Bill Gates gibi bilgisayar programları falan geliştirmeye kalkmaz. Halbuki bakınız, Bill Gates şu an Türkiye Cumhuriyeti devletinden daha zengindir. Belki tekel oluşturdu, bu parayı haketmedi diyebiliriz, ama gene de yöntemleri ne olursa olsun, asıl hazineyi bulan, onu çalışarak elde eden kendisidir. Amerikalıların, Japonların tuzu kuru, topraklarında öyle ahım şahım tarihi eserler olmadığı için, hayal kurmayı bırakıp, çalışarak dünyaya ekonomik güçle hükmediyorlar. Biz ise boş hazine hayalleri peşinde koşuyoruz.

Bugün Türkiye'de definecilerin websiteleri var, "nasıl altın bulunur" gibi kitaplar basıyorlar. Yasalardaki açıkları kullanıp metal dedektörleri üretip satıyorlar; 1 milyon civarında metal dedektörü var bugün Türkiye'de.

Yani görünen o ki her 70 kişiden biri aktif olarak kaçak kazı yapıyor. Tarihi eserleri talan ediyor. Ama etrafıma bakıyorum, öyle hazinelerle, definelerle köşeyi dönmüş o 70 kişiden birine asla rastlayamıyorum. Onun yerine elinde ne var ne yoksa bu işlere harcamış, sahte haritalarla kazıklanmış, fakirleşmiş bir sürü insana rastlıyorum. Ya da yakalandıklarında adli sicili olmuş, ceza almış yüzlercesine.

Bu bir hastalık. Etrafında böyle insanlar olanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Bu hastalığın sonu yok. Kumardan veya uyuşturucu kullanmaktan hiç farkı yok. "Ya çıkarsa?" sorusu kafaları kurcalamaya devam ettiği sürece, ne yasalar ne cezalar bu insanları yıldıramıyor. Ve bu insanlar için "para etsin, ne olursa olsun" mantığı işlediğinden define hazine denince aklınıza sadece antik kalıntılar gelmesin; camiler, kervansaraylar, yani tarihimizin her kalıntısı birer hedef, hepsi yağmalanıyor, zarar görüyor. En korkuncu ise içinde altın vardır diye dinamitlerle kaya mezarlarını falan patlatmaları. Bunları tekrar yerine asla koyamayacağız.

Show TV'de geçen sene bir dizi vardı, ismini hatırlayamıyorum şimdi. Konusu Arykanda antik kentinde geçiyordu. Güya Helios Tapınağı'nda altın bir Helios heykeli varmış, dizide herkez onun peşinde. Ne yazık ki altı üstü bir dizi olmasına rağmen bir sürü salak bu konuya inanmış. Bu kış kazı evimizin demir kapıları kırıldı; depomuz soyuldu. Biz aptalız ya altın heykeller saklıyoruz kazı evinde Halbuki kazımızda çıkan herşey Antalya Müzesi'nde korunmakta. Depomuzda kırık seramiklerden veya taş parçalarından başka hiç bir şey yoktu. Diğer yandan Helios Tapınağı'nın etrafı kaçak kazılarla delik teşik edildi; yapıya zarar verdiler. Ki biz o çevreyi 1990larda doğal kaya zemine kadar kazmıştık. Yani kazılacak toprak bile yok. Ama duvarları yıkmışlar, taşları yerlerinden sökmüşler, kaya zemini oymuşlar.

Arykanda da sadece ve sadece 1 adet altın sikke bulundu kazılar sırasında. O da antik değil, 1856 yılından bir Osmanlı altını; aynısını herhangi bir kuyumcudan "Reşad altını" adıyla satın alabilirsiniz. 100 YTL bile etmiyor değeri. Yani altın bir eser olsa herhalde 1971'den beri her yaz iki ay, günde 50 işçi çalıştırarak, binlerce metreküp toprağı kazan kazı ekibi mutlaka bulurdu.

Gördüğünüz gibi boş hayaller sadece peşinde koşanlara kişisel zarar vermiyor; aynı zamanda arkeolojik ve turistik bir cazibe merkezi olan bir antik kentimize de zarar veriyor. Buradaki tahribatı tamir etmek mümkün değil. Artık yok oldu bazı şeyler.


Alın size Arykanda'dan daha eski yıllardaki defineci tahribatları:

Kırılan Lahit:

Kazılarda bulunan ve içi boşaltılan bu lahit (içinde sadece iskelet vardı, buluntu ele geçmedi), daha sonra balyozla defineciler tarafından parçalandı. Önünde mozaik taban vardı, kaçak kazı ile mozaiye büyük tahribat yapıldı.




Az kalsın duvarı yıkılan Yapı:

Kazılar sonrasında taşları özgün yerlerine konarak kısmen restore edilen bu yapının fotoğrafta görülmeyen soldaki duvarının temelini oluşturan iki blok "içinde altın vardır" diye defineciler tarafından parçalandı. En alttaki bloklar olduğu için binanın statik dengesi bozuldu, zar zor kırılan bloğun yerine taş doldurarak tamir edebildik. Az kalsın bina tamamen çöküyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder