Perşembe, Mayıs 26, 2011

Duam sanadır Allah'ım

Duam sanadır Allah'ım


Sevgili Allah’ım!

Beni, ilgilendirmeyen işe karışmaktan…

Değiştirmeye güç yetiremeyeceğim meseleye kafa yormaktan…

Kendi kapım pisken, başkalarının kapısının pisliğine takılmaktan…

Bünyesi nice mikropla hasta ve dertliyken, doktorluk iddiâsında bulunmaktan…

“Sadece işittiği” hususlar için “biliyorum” demekten…

Sağdan soldan duydukları ile fetvâ vermekten…

İlmi ve hilmi israf etmekten…

Boyumu aşan mevzûlarda, gevezelik yapmaktan beni koru…

Edebe yol olmayan yaşamaktan…

Nefsim dururken, başka bir düşmanla savaşmaktan…

Ve şerlilerin şer tuzağına düşmekten Sana sığınırım…

Dışı içine kaçmaktan, içi dışına çıkmaktan, Hakk’tan sapıp hataya koşmaktan koru beni….

Sevgili Yaratıcım!

Beni, var ettiğin o ezel yurduna, tertemiz geri döndür…

Anamı ve babamı cennet bahçende gezdir…

Gidişimi kolay eyle…

Akıl yaşta değil, başta diyorlar, başıma akıl nasip eyle…

Hakikatte aklın ne yaşta, ne de başta olmadığını…

Fakat aklın ille de yanışta olduğunu fark ettir.

“Aklını yaşında sanan büyüyememiş ihtiyar” olmaktan Sana sığınırım.

“Aklı, baş olmakta sanan büyükbaş” olmaktan da koru beni…

Hakkımda her ne murâd etmişsen, beni ondan râzı kıl da, şikâyet edip duran bedbahtlardan olmayayım…

Sevgili Dostum!

Sevdiklerim uyuduğu, en çok sevdiğim de rüyalara daldığı ve beni sevdiğini söyleyenler yorulup, kendilerine bile hayırları kalmadığı zaman, beni yine de gözleyen, koruyan ve kollayan Sen’sin!..

O herkesin bırakıp gittiği ve sadece Sen’inle baş başa kaldığım zamanlarda,

“Sen’inle olmak” duygusunu bana öyle derinden hissettir ki…

Ömr-ü billah, yalnızlık nedir, unutayım…

Dostlarına dost olmayı, dostlarının hizmetinde bulunmayı ve dostlara yaraşır bir sevgiyle sevmeyi nasip et…

Sevgili Sınayıcım!

Karşıma çıkardığın imtihanlar hakkında, hüsn-i zan beslemeyi ve onların her birini, sadece benim hayrıma yarattığını düşünmeyi…

Çirkin bakarak güzellikleri karalayanlardan değil, güzel bakarak pislikleri paklayanlardan olabilmeyi bana nasip et…

Yoklukla, çoklukla, açlıkla ya da toklukla sınadığında, kanaat lutfet…

Yusuf olmaya güç yetiremem belki ama…

Ben farkında olmadan, ruhumda bir Yusufluk büyütmüşsen, Züleyhâ’lar karşısında serinlik, iffet ve asâlet nasip et…

Kim bilir, belki Yusuf değil de, Züleyhâ olarak sınanmaktır nasibim…

Eğer öyleyse, lütfen, karşıma Yusuf gibi bir Yusuf çıkar…

Her ikimizi o sınamadan, alnı ak çıkar…

Ve alnıma, o Yusuf ile, râzı olduğun şekilde visâli yazıver…

Dedikodusunu yapanlardan olmaktansa, Züleyha olmak yeğdir…

Lâkin o vakit, bana öyle bir el ver ki, gömleğe uzanmasın!

Öyle bir göz ver ki, fesat bakmasın!

Öyle bir dil ver ki, zora sokmasın!

Öyle bir kalp ver ki, fitne dolmasın!

Öyle bir ayak ver ki, icabında kendine ayak diresin!

Öyle bir irade ver ki, Sen’in hükmünde erisin!

Öyle bir sabır ver ki, sabrından bir zerre olsun!

Öyle bir güç ver ki, içi kaynar, içi yanık, içi bitik ise de…

Dışı pek serin, pek sakin ve ille kavî olsun!

Sevgili İkram Edicim!

Sonu yok ki, iyiliğime iyilik kat…

Gözlerimi aç da, iyiliği kendi engin deryası içinde görür olayım.

Hâdiseleri daracık, küçücük aklımla değil, akıl ötesi hikmetleriyle değerlendirme gücü ver…

Sadrımı genişlet…

İyiliği, sadece dil ile tavsiye edenlerden değil, fedâkârlık ederek ve çilelere katlanarak, iyiliğe bizzat vesîle olanlardan et beni…

Taif’lerde taşlansa da, nefsi için zerrece öfke duymayacak yürek lutfet!

Genişlemişlere, darları sarma ve kollama aşkı ver…

Dar kalmışlara, o genişlerin eteğine sığınma ve onlara teslim olma nimetini bağışla…

Baş gözümü de kalp gözümü de körlükten muhafaza buyur…

Sonra da o göz açıklığının, her dâim şükrünü nasip et…

Arayıp da bulamayan…

Bulduğundan gâfil, aranıp duran…

Arayışlarını beyhûde zannedip ümitsizliğe kapılanlardan etme beni…

Kalabalıklar içinde bir tenhâ lutfet de, o tenhâda gizli gizli, Sen’inle buluşayım…

Biricik sevgili olan “kendinle” oyala ve sevindir beni…

Sevgili Affedicim! Başkalarının hatalarını ve zaaflarını seçip çıkarmaya ayarlı bir bakıştan Sana sığınırım.

Bana, kendi hatalarını görmekten, başkalarınınkini görmeye hâli kalmayacak göz lutfet…

Beni, sırdaş olabilen, sırdaş kalabilen, güvenilen ve peygamberinin «emîn»lik sıfatıyla boyanmış olan biri et.

Bana nasip ettiklerini hor, hakir ve çirkin görmekten gözlerimi kurtar…

Nefis perdesi yüzünden baktıklarını göremeyen, görüşü yanıltıcı ve aldatıcı olan, isabetsiz, sığ ve bön bakan biri olmaktan koru beni…

Gözlerimden perdeleri dilediğince kaldır…

Esirgeme ne olur, beni huzuruna aldır…

Öyle bir aldır ki, her an huzurunda huzur, her dem huzurunda sürûr duyayım…

Her ne çıksa karşıma Sen’den bilip, hürmet ile baş üstüne koyayım…

Sevgili Rezzâkım! Şu içtiğim çay tadında bir ömürle bereketlendir beni…

Açken de, tokken de gülümseyebilmekle rızıklandır.

Sıcak ekmeğe dokunduğumda duyduğum hazzın aynısını, bayat ekmeğe dokunduğumda da duymayı nasip eyle…

Soframdaki lokmadan şikâyet etmekten koru da, o lokmayı kimlerle bölüşebileceğimin düşüncesine sal beni…

Sadece kendi karnı doyduğunda rahatlayanlardan olmaktan, yalnızca kendi keyfini düşünenler arasına girmekten koru…

Midesi biraz dolunca, doygunluk hissetmekten Sana sığınırım…

Sen beni, gönül tokluğuyla nasiplendir…

Başkasının hakkına göz dikmekten, hakkı olmayanın peşine düşmekten muhafaza eyle…

Hani hiç olmadı ya, gün gelir de, karnım sırtıma yapışacak kadar aç kalacak olursam, o gün, bir sünneti yaşıyor olmanın mutluluğuyla güldür yüzümü…

Sevgili Âdilim! Ben nefsime çok zulmettim…

Bunu, Sen’in emirlerini yaşamak hususunda lâkayt kalmakla yaptım…

Doğrusu, hâlâ “nefsim nefsim!” demekle bile, kendime zulmetmekteyim…

Hakkımda adaletinle değil, rahmetinle hüküm ver…

Yüceler yücesi af ve merhametine öylesine muhtacım, üstelik bunu Sen’den isterken, öyle de yüzsüzüm ki…

Bana kızgınlık ve kırgınlıkla âh ettirme… Kimsenin bu şekilde âhına da beni sebep etme…

Fakat keşke, ne şeref ki, aşk ile âh edeyim… Ve aşk ile «âh»a vesile edileyim….

Amîn…. Amîn…. Amîn….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder